ÖNDERLİK, İMRALIDA KOMPLOYA KARŞI MÜCADELENİN YOL VE YÖNTEMİNİ ORTAYA ÇIKARDI

Uluslararası komployu beynimizde ve yüreğimizde de yenmeliyiz

 Duran Kalkan

 23 yıldır her 15 Şubat bizim için yeni bir mücadele yılına başlamayı ifade ediyor. Bunun için bilincimizi tazeliyoruz, öfkemizi arttırıyoruz, örgütlenmemizi geliştiriyoruz. Daha planlı ve örgütlü olmak ve mücadele etmek için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz. Bu açıdan her zaman derin sorgulamalar temelinde komplo gerçeğini ve buna karşı mücadelenin yol yöntemlerini daha derinden bilince çıkartmak için özeleştirel yoğunlaşmalarımızı derinleştiriyoruz. Gafleti yenelim ve her an duyarlı olalım diye hareket ve halk olarak oruç tutuyoruz, bununla nefsimizi terbiye etmeye, bütün kötülüklere karşı bilincimizi, davranışlarımızı duyarlı kılmaya çalışıyoruz. Bu 15 Şubat’ta da kuşkusuz bu gerçekler en ileri düzeyde yaşanıyor. Bu 15 Şubat, 24’ncü 15 Şubat komplosu ve ona karşı mücadele yılına girmeyi ifade ediyor.

Uluslararası komplonun 9 Ekim 1998 tarihinde başladığını dikkate alırsak 24’ncü komplo ve komploya karşı mücadele yılının ortasında bulunuyoruz. 15 Şubat ile birlikte aslında komplonun yeni bir aşamasına, onun ortaya çıkardığı İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı mücadele yılına girmeyi ifade ediyor. Dikkat edilirse bu 15 Şubat süreci bu anlamda çok daha bilinçli, iradeli, eylemli yaşandı. Dört parça Kürdistan’da dünyanın dört bir yanında kadınlar, gençler, halkımız, dostlarımız ayaktaydı. Komploya karşı mücadeleci tutumu geliştirmek için gençler yürüdü, halk sokakları ve meydanları doldurdu, insanlar tartıştı, değerlendirmeler yaptı, duygu ve düşüncelerini açıkladılar. Bütün bunlarla komplo gerçeğini daha derinden anlamaya ve komploya karşı mücadeleyi daha güçlü ve yaygın hale getirmeye çalışıyorlar. Yediden yetmişe halk olarak bu durumdayız. Her mücadele alanında bir bütün hareket olarak bu gerçeği yaşıyoruz. Dostlarımız böyle bir tutuma ve mücadeleye gittikçe daha güçlü, bilinçli, istekli bir biçimde katılıyorlar. Böylece komployu daha derinden anlama, komplocu saldırganlığı teşhir etme, komploya karşı özgür ve demokrasi mücadelesini geliştirme her zamankinden daha fazla güçleniyor, artıyor, yaygınlaşıyor. İmralı işkence ve tecrit sistemini yıkma, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama amaçlı ‘Özgürlük Zamanı’ direniş hamlemiz bu biçimde Kürdistan’da ve dünyada yaygınlaşarak gelişiyor. Bu yılda bütün bunlar temelinde komploya karşı söz konusu mücadelenin çok daha fazla güçleneceği, yaygınlaşacağı ve nihayetinde İmralı işkence ve tecrit sistemini tümden parçalayacağı inancındayız. İmralı sistemini parçalayarak uluslararası komployu yenilgiye uğratmayı, ona yol açan ve yüz yıldır Kürt toplumuna dayatılan soykırımcı zihniyet ve siyaseti ortadan kaldırmayı, etkisiz hale getirmeyi hedefliyoruz.

Toplumdaki yaygın hareketlilik, talepte somutluk, mücadelede keskinlik biraz bu durumu gösteriyor. Bu da 24’ncü yılda uluslararası komploya karşı mücadelenin çok daha güçlü gelişeceğini ve önemli sonuçlar ortaya çıkartacağını gösteriyor. Böyle bir sonuca ulaşmak için de kuşkusuz Apocu militanlar olarak, yurtsever halk olarak, kadınlar, gençler olarak devrimci demokratik güçler olarak tüm gücümüzü seferber edeceğiz, ne gerekiyorsa yapacağız ve uluslararası komployu daha büyük bir düzeyde yenilgiye uğratan sonuçlar ortaya çıkartmaya çalışacağız. Böyle bir sonucu ortaya çıkartabilmek, başarılı olabilmek için her şeyden önce komployu doğru ve derinlikli anlamak ve ona karşı sonuç alıcı mücadele yöntemlerini yaratıcı bir temelde ve zengin bir biçimde ortaya çıkartabilmek gerekiyor. Yoksa var olan düzeyi koruyarak, yapılanları tekrarlayarak şimdiye kadar ortaya çıkmış sonuçların ötesine geçemeyiz. Sadece o sonuçları tekrar tekrar ortaya çıkartmakla kalırız. Dolayısıyla tekrarı aşabilmek, önümüze koyduğumuz hedefi gerçekleştirebilmek için yeni mücadele yöntemlerini ortaya çıkartmaya, yeni eylem planları geliştirmeye, daha güçlü bir biçimde mücadeleye seferber olmaya ihtiyacımız var. Kuşkusuz bu da uluslararası komplo gerçeğini daha doğru ve derinlikli anlamaktan, bilince çıkartmaktan, dost-düşman ayrımını bu temelde doğru ve yeterli bir biçimde yapabilmekten geçiyor. Bunu her 15 Şubat’ta komplonun her yıl dönümünde mutlaka yapıyoruz. Yeni mücadele yılına hazırlanmak ve onu güçlü karşılamak böyle bir sorgulama yapmaktan kendini yeniden kararlaştırıp planlamaktan geçiyor. Biz de tek tek devrimci kadrolar, yurtsever bireyler olarak, Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak, bir bütün Kürt halkı ve dostları olarak böyle yapıyoruz. Bu yıldönümünde de yapmamız gereken daha derin ve kapsamlı bir biçimde böyle bir sorgulama düzeyini kesinlikle ortaya çıkartmak, var olan yetersizliklerimizi, darlıklarımızı, yüzeyselliklerimizi aşmak, zayıf yanlarımızı gidermek, böylece daha doğru ve derin anlayan, daha güçlü ve iradeli örgütlü mücadele eden konuma kendimizi getirmektir.

Bu temelde yeni bir komplo ve komploya karşı mücadele yılına giderken komplo gerçeğini, amaçlarını, hedeflerini, komplocu güçleri 23 yıllık komplo temelinde gelişen savaşımın sonuçlarını değerlendirmek; 24’ncü Komplo yılında komplocu güçlerin hedeflerine, planlarına bakmak, bunları boşa çıkartmak ve komployu yenilgiye uğratmak için neler yapmamız gerektiğini ve yapabileceğimizi sorgulamak, bilince çıkartmak kuşkusuz gerekli ve önemli oluyor.

Yanılgıları aşabilmek, eksiklikleri giderebilmek için tekrar da olsa komplo gerçeğini sorgulamak, dayanaklarıyla ve hedefleriyle birlikte daha doğru ve yeterli bir biçimde çözümlemek gerekiyor ve de önemli oluyor. Bu tür tekrarlar yanlış görülmemelidir, ifadeler basit ele alınmamalıdır. Sadece yıldönümlerinde de değil bunu her gün yapabilmeliyiz. Yanlışa düşmemek ve yetersiz kalmamak için her günü doğru ve yeterli mücadele yürütür kılmak için buna kesinlikle ihtiyacımız var. Diğer türlü doğru yolu bulmak, doğru duruş ve tutum göstermek, yeterli bir mücadele düzeyini geliştirmek kesinlikle mümkün olmaz.

 

23 yıl önce planlanmış ve uygulanmaya konmuş olan komplo gerçeğinden kopmamalıyız

Buradan baktığımızda bir kere daha şunu ifade edebilmeliyiz: Komplo Önder Apo’yu imha amaçlı hedefleyen bir saldırıydı. Önder Apo’ya saldırısı herhangi bir hedefi değil somut olarak imha hedefini güdüyordu. Komplocular bunu böyle belirlediler ve uyguladılar. Dolayısıyla 23 yıl önce planlanmış ve uygulanmaya konmuş olan komplo gerçeğini ve onun amaçlarını doğru anlamamalıyız, oradan kopmamalıyız. Bugünkü durum bizi yanıltmamalıdır.

23’ncü yıldönümünde komplo ve komploya karşı mücadelenin yaşadığı durum başlangıcıyla aynıymış gibi sanılmamalıdır. Bugüne bakarak 23 yıl öncesinin de tamı tamına böyle olduğunu sanmamalıyız. Öncesini kendi somutluğu içerisinde anlamayı, değerlendirmeyi bilmeli ve bundan kopmamalıyız. Buradan baktığımızda da bu gerçeği net olarak ifade edebiliriz. Bu çerçevede komplonun faşist-soykırımcı bir saldırı olduğunu, bu saldırının doğrudan Önder Apo’yu hedeflediğini, amacının ise Önder Apo’yu imha etmek olduğunu hiçbir tereddütte, kaygıya, farklı anlama ve ifade etmeye düşmeden böyle anlamalıyız. Bununla ulaşılmak istenen PKK’nin imha ve tasfiyesiydi. Uzun yıllar gerillaya karşı yürütülen savaş, PKK’ye karşı yürütülen saldırılar sahipleri tarafından istedikleri sonucu vermemişti. Böylece daha önce gerillaya, partiye, halka yöneltilmiş saldırılardan farklı olarak uluslararası komplo doğrudan Önder Apo’yu hedefleyen bir saldırı oldu. Öncekilerden farkı var. Kuşkusuz önceki saldırı sürecinin bir devamıdır, onlardan kopuk ele alınamaz ama aynısı değildir. Daha önceki saldırılar Önderlikle birlikte partiyi hedefledi, gerillayı hedefledi, halkı hedefledi, böylelikle örgütü dağıtarak Önderliği etkisiz kılmayı, yenilgiye uğratmayı öngördü. Bütün bunlardan sonuç alınamayınca son çare ve yeni bir planlama olarak ihanetin de verdiği bilgiler temelinde doğrudan Önder Apo’yu hedefleyen ve imha etmeyi amaçlayan bir saldırı planı hazırladılar ve uygulamaya koydular.

9 Ekim 1998 tarihinden itibaren geliştirilen ve adına uluslararası komplo dediğimiz saldırı işte bunu ifade ediyor. Daha önce PKK tasfiye edilerek Önderlik yenilgiye uğratılmaya çalışılıyordu. Komplo ise Önderliği imha ederek PKK tasfiye etmeyi hedefledi. Hedef farklılığı var. Dolayısıyla yöntem farklılıkları da oldu. Bu farklılıkları görmemiz lazım. ‘Hepsi aynıdır, zaten her türlü çatışma yaşanıyor, dolayısıyla çatışma-çatışmadır!’ biçiminde düz bir yaklaşım içerisinde olamayız. PKK’nin tasfiye edilmesinin hedefi de kuşkusuz Kürt soykırımını başarıya götürmekti. Çünkü PKK Kürt özgürlüğünü geliştiriyor, güçlendiriyor, soykırımı önlüyordu, boşa çıkartıyordu. Önder Apo’da PKK’nin imhasını, tasfiyesini önlüyor, saldırıları kırıyor ve boşa çıkartıyordu. O halde PKK’yi tasfiye etmek için Önder Apo’nun imhasını, Kürt soykırımını başarabilmek için de PKK’nin tasfiyesini öngördüler. PKK’ye karşı yürüttükleri mücadeleden sonuç alamayınca Önderliği hedefleyen uluslararası komployla PKK’nin imha ve tasfiyesini gerçekleştirmek istediler. O halde uluslararası komplo Önderliğin imhasını, PKK’nin tasfiyesini hedefleyen bir faşist-soykırımcı saldırı, esas olarak Kürt sorununa bağlı olan Kürt soykırımını başarıya götürmeyi amaçlayan bir saldırıdır. Dolayısıyla Kürt sorunundan, Kürt soykırımından, soykırımcı zihniyet ve siyasetten kopuk bir saldırı değildir. Tersine Kürdistan’ı parçalayan, Kürt toplumuna soykırım dayatan zihniyet ve siyasetin başarılı olmak için gündeme getirdiği ve Önder Apo’nun imhasını hedefleyen planlı ve örgütlü bir imha saldırısı oluyor.

 

Komplo, Kürt toplumuna dayatılan soykırımcı zihniyet ve siyasetten kopuk değildir

 Önder Apo’ya yöneltilen saldırı yüz yıllık Kürt sorunundan, Kürt toplumuna dayatılan soykırımcı zihniyet ve siyasetten kopuk değildir. Tersine bu sorunun geldiği bir aşama oluyor. Soykırımcı zihniyet ve siyasetin planlayıp uyguladığı bir saldırı oluyor.

O halde komploya ve komploculara bakarak Kürt sorununun ne olduğunu, kimler tarafından ortaya çıkartılıp yürütüldüğünü daha iyi anlayabiliriz. Kürt sorununu, Kürt toplumuna dayatılan soykırımı bilince çıkardıkça, anladıkça uluslararası komplo gerçeğini ve komplocu güçleri daha iyi tanırız. Bunlar birbiriyle etle tırnak gibi iç içedir. O halde uluslararası komplo Kürt soykırımını gerçekleştirmek için geliştirilen ve bu soykırımın başarısı önünde engel olarak ortaya çıkan Özgürlük bilincini, iradesini ve örgütlülüğünü ortadan kaldırmak, imha etmek için geliştirilen bir saldırı oluyor. Önder Apo’yu ve PKK’yi hedeflemesi buradan kaynaklanıyor ve bu anlama geliyor. Kuşkusuz Önder Apo’ya ve PKK’ye dönük saldırılar uluslararası komplo ile başlamadı. Öncesi de vardı, farklı saldırılar da vardı. Devamlılıklarını görmek gereklidir, fakat ayrımlarının bilincine de ulaşmak lazım. Düz ve genellemeci yaklaşımla hepsini aynılaştırmamak gerekiyor.

Geriye dönüp tarihsel sürece baktığımızda Önderliksel çıkışın, Özgürlük Mücadelesinin gelişiminin belli bir gençlik örgütlenmesi düzeyine ulaştığı zaman ilk imha saldırısına sömürgeci-soykırımcı güçlerin başvurduğunu görüyoruz. Bu da 1977 baharında gelişti. Antep’te ve Ankara’da yöneltilen saldırılarla pratikleştirilmek istendi. Önder Apo’nun ve Apocu grubun öncü kadrolarının etkisiz kılınmasıyla aslında yeni gelişmekte olan Özgürlük Hareketi Kürt soykırımı önünde engel olmaktan çıkartılmak istendi. Haki Karer yoldaşın katledilmesi çerçevesinde yaşanan olayları böyle değerlendirmek gerekiyor. Buradan hedeflenen sonuç elde edilemeyince de Apocu grup dağıtılamayıp ayrıca gelişmesi de engellenemeyince sömürgeci-soykırımcı sistem 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesine vardı. Darbe, Türk ordusunun yönetime el koymasıydı ama darbeyi planlayan ve uygulamaya koyanın NATO’nun olduğunu, NATO’nun da Kürt soykırımını yürüten temel siyasi, askeri ve ideolojik güç olduğunu biliyoruz.

1977 saldırısıyla amaçlanan sonuca ulaşamayınca 12 Eylül 1980 darbesiyle bu sonuca ulaşmak istediler. Yani PKK’nin kadro düzeyini, Önderliğini imha edip ya da tutuklayıp etkisiz kılmayı Amed başta olmak üzere sıkıyönetim mahkemelerinde yargılayıp bir kere daha Kürt özgürlük ruhunu, duygusunu, siyasetini, ideolojisini mahkûm ederek tarihe gömmeyi hedeflediler. Bu temelde ne kadar ve nasıl bir saldırı yürütüldüğü de biliniyor. Diyarbakır zindanında uygulanan işkenceler, dayatılan itirafçılık politikasının izleri hala çok canlıdır, toplum böyle bir bilinç edinmiş durumdadır.

12 Eylül faşist darbe saldırısı da 1982 Büyük Zindan direnişiyle Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin kahramanca direnişleriyle ve 15 Ağustos Kahramanlık Atılımıyla boşa çıkartıldığı, yenilgiye uğratıldığı, kırıldığı biliniyor. Böylece söz konusu plan da başarılı olamadı, sonuç alamadı. Türkiye düzeyinde yürütülen saldırılarla Önder Apo ve PKK öncülüğünde gelişen yeni Kürt özgürlük direnişi kırılamadı, örgütlülüğü dağıtılamadı, gelişmesi durdurulamadı.

Bunun üzerine 1985’ten itibaren NATO bu savaşa doğrudan girdi. 87-88 sürecinde gerillayı ezme, Önder Apo’yu imha etmek istediler. 82’de Diyarbakır zindanında ve TC askeri mahkemelerinde başarılamayan, PKK’yi yargılayıp mahkum ederek tarihe gömmeyi Almanya-Düsseldorf’ta gerçekleştirme hedefiyle bu sefer TC sınırlarını aşan, bölgesel ve küresel düzeye ulaşan yeni bir saldırı planı geliştirdiler. Bu temelde nelerin yapıldığını, hangi güçlerin hazırlandığını, nasıl askeri, siyasi, ideolojik saldırılar yürütüldüğünü de biliyoruz. İran-Irak savaşının durdurulmasından, olağanüstühal ilanına kadar, Avrupa çapında Düsseldorf yargılamasını başlatmadan, sahte tasfiyeci bir örgütlenme oluşturmaya kadar birçok yöntemi bir arada birlikte planlayarak uygulamaya koydular.

Dikkat edilirse sömürgeci-soykırımcı düşman her saldırısında başarılı olmak için mutlaka ihanete ihtiyaç duyuyor. 12 Eylül faşist askeri darbesi de PKK’yi ezebilmek, Önderliği yenebilmek, zindanda direnişi kırabilmek için Genç Kemalistler adı altında bir örgütlenmeyle kendini başarılı kılmak istedi. Önderliğe, PKK’ye saldırı vardı, imha etmek istiyorlardı ama Kürdistan’daki mücadele öyle bir mücadele ki yalnız başına fiziki imha ile sonuç alması mümkün olmuyor. Bunun için de kültürel soykırım rejimi her zaman ihanete ihtiyaç duyuyor. Avrupa’da ihanetçiler eliyle geliştirilmek istenen küresel saldırıyı de Önder Apo bozdu. Gerilla ve halk direndi. Avrupa’da tutuklananlar direndi. Önderlik direnişi etrafında bütün bunlar yeni bir sonuç ortaya çıkardı. O saldırı düzeyiyle de PKK’nin imha ve tasfiye edilmesinin mümkün olmadığı ortaya çıktı.

Daha sonra PKK’nin Güney Kürdistan’a girişini engellemek ve kuzeyde kuşatmak üzere planlı bir gerilla hamlesiyle Botan ve Behdinan’ı içine alan bir kurtarılmış alan yaratma koşullarını, imkanlarını ortadan kaldırmak hedefiyle 92 Güney Savaşını gündeme getirdiler. O savaşı sadece Xakurke, Zap ve Haftanin’de süren askeri çatışma olarak algılamamak, değerlendirmemek lazım. Evet merkezinde o çatışmalar da vardı ama etrafında daha büyük ideolojik-siyasi gelişmeler de söz konusuydu. Irak’taki durum, Çekiç Güç Operasyonu, KDP-YNK’ye dayalı bir Güney Kürdistan yönetimini oluşturma, Türk ordusuyla birlikte KDP-YNK güçlerini ABD desteğinde gerillanın üzerine sürme, bu planın parçalarını oluşturdu. Ona göre de bir saldırı yürüttüler.

92 güzünde güneyde başlatılan saldırı 93’ten 98’e kadar kuzeyde gerillayı ezmek ve imha etmek amacıyla çeşitli planlar dahilinde sürdürüldü. Bu saldırılarla da bir başarı elde edemediler. Büyük çatışmalar oldu, PKK ve gerillaya darbe vurmak istediler ama kendileri de darbe yedi. PKK’nin, Önderlik yürüyüşünün gelişimini bunlarla da durduramadılar.

Böyle bir ortamda hangi yöntem kullanılır, nasıl planlama yapılıp saldırılırsa saldırılsın gerillanın ezilemediği, PKK’nin dağıtılamadığı, halkın direnişinin durdurulamadığı bir ortamda başarılı olabilmek için yeni arayışlara girdiler. Önder Apo’ya yönelten bir saldırı ile başarılı olmayı umut ettiler, planladılar, stratejilerini bu temelde değiştirdiler ve 9 Ekim 1998 komplosunu bu biçimde gündeme getirdiler. Daha önceki saldırıların hepsi Önderlikle birlikte hareketi ve halkı da hedefliyordu. Öncelik daha çok harekete, gerillaya dönüktü, onları ezerek, dağıtarak sonuç almak istiyorlardı. O strateji başarılı sonuç vermeyince bu sefer stratejilerini değiştirdiler. Saldırının merkezini Önder Apo’nun imha edilmesi biçiminde belirleyip bu temelde PKK’yi tasfiye etmeyi, gerillayı etkisiz kılmayı dolayısıyla Kürt soykırımının önündeki engelleri ortadan kaldırmayı hedeflediler. Uluslararası komploya böyle gelindi.

 

Komplonun önceki saldırılarla bağını ve de onlardan farklılığını iyi görmek gerekiyor

 Uluslararası komplo bir anda ortaya çıkmadı, durup dururken gündeme gelmiş bir saldırı değildir, birilerinin böyle rüya görüp ortaya çıkardığı bir saldırganlık da değildir. Tam tersine daha 77’den itibaren NATO düzeyinde geliştirilen saldırı planlarının bir devamı ve son halkası olma özelliğini taşıyor. Birçok planın boşa çıkartılıp başarısız kılınması sonucunda başvurulmuş yeni bir imha planı olma özelliği taşıyor. Bunların birbiriyle bağını görmek ve birbirinden kopuk ele almamak gerekiyor. Fakat aynılaştırmamalıyız da, aynılaştırma olursa da anlayamayız, birbirine karıştırırız, farklılıklarını göremeyiz. Dolayısıyla yaratıcı ve sonuç alıcı mücadele yol ve yöntemi geliştiremeyiz. Bütün bunlarda doğruyu uygulayan ve başarılı olabilmek için komplonun önceki saldırılarla bağını ve de onlardan farklılığını iyi göreceğiz ve anlayacağız. Komplonun nasıl geliştiğini, kimlerin ne biçimde rol oynadığını doğru ve yeterli anlayabilmekte buna bağlıdır.

Bu temelde ilk hedeflenin 9 Ekim’de komplocu yöntemlerle Önder Apo’yu imha etmek biçiminde planlandığını bilmemiz lazım. Önderliği Suriye’den çıkartıp Yunanistan’a da sokmayarak ulaşılmak istenen sonuç kesinlikle buydu. Önder Apo “Akdeniz üzerinde füzeyle vurarak bizi Akdeniz’in sularına gark edeceklerdi” dedi. Bu öyle sıradan söylenmiş bir söz değildir. Bizzat süreci yaşayanın duyduğu, hissettiği, bilince çıkarttığı gerçeklik oluyor. Dolayısıyla böyle söyleyip geçmememiz lazım. Doğru olarak ele alıp anlamamız gereklidir. Karşımızdaki gücün, soykırım uygulayan gücün bunları rahatlıkla yapabileceğini bilmek, kabul etmek gereklidir. Eğer öyle yapamazsak Kürt toplumuna dayatılan soykırım gerçeğinin bilincine doğru ve yeterli varamayız.

O açıdan da komplonun aşamalarını doğru ifade edebilmeliyiz. 9 Ekim ile başlayan, gizli yöntemlerle Önderliği imha etmekti. Akdeniz üzerinde uçakta vurmak istediler. Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk’te bunu yapmak istediler. Yunanistan’ın Korfu adasında bunu yapmak istediler. Kenya’da Yunanistan elçiliğinden çıkartarak bunu yapmak istediler. Bunların hepsi birer gerçektir. Komplocu güçler başka neler planladılar, ne tür imha yöntemlerini planlayıp uygulamak istediler bunları bilemiyoruz ama en azından bilebildiklerimiz bunlardır ve bunların hepsi gizli yöntemlerle imha etmeyi öngörüyordu.

Bu imha saldırılarının hepsi Önder Apo’nun yaklaşımları, tarzı, duyarlılığı sonucunda boşa çıktı, başarısız kılındı. Bunlar sonucunda gizli yöntemlerle imha gerçekleşmeyince süreç uzayınca komplocular Önder Apo’nun durumunun bir siyasi sorun haline gelmesinden korkarak daha fazla uzatamayıp 15 Şubat komplosunu planlayıp devreye koydular. O da Önder Apo’yu Türkiye’ye teslim etmeyi ve imhanın idamla gerçekleştirilmesini içeriyordu. 15 Şubat’ta Kenya’dan Önderliğin Türk kontrgerillasına teslim edilmesi bu temelde oldu. Kesinlikle Önderliği bu temelde verenler, idam edilsin diye verdiler. Bizim için komploda anlaşılması gereken en temel nokta budur. Yani TC yasalarının sorgusuz sualsiz Önder Apo’yu idam edeceği bir gerçekti. Teslim edenler, bunu bilerek teslim ettiler.

ABD’nin Bağdat’a saldırısında TC’nin ABD’ye destek vermesi karşılığında CIA, Önder Apo’yu MİT’e verdi. Bu temelde ABD ve TC pazarlığı yapıldı. 3. Dünya Savaşının ikinci aşaması olarak değerlendirebileceğimiz aşamasına geçiş Kürt soykırımını geliştirme, Saddam Hüseyin yönetimini ortadan kaldırma aşamasına geçişi böylece başlatmış oldular. Ortadoğu’da birçok yönetimin ortadan kaldırılması pazarlığını yaptılar.

Onun için olay ve olgulara dar, düz, yüzeysel bakmamak lazım, doğruya yakın düşünceye ulaşabilmek için çok yönlü, derinlikli ve tüm boyutlarıyla bakabilmeyi başarmak gerekiyor.

Bu bakımdan 15 Şubat komplosu, 9 Ekim komplosundan hangi bakımdan farklıdır? 9 Ekim’de gizli yöntemlerle Önderliği kim vurduya getirerek imha edilmek istenirken, 15 Şubat komplosuyla da açıktan TC eliyle idam edilme temelinde imha edilmek istendi. İmha değişmedi. Sadece yöntemi değişti. 9 Ekim komplosuyla, 15 Şubat komplosu arasındaki fark budur. Başka hiçbir fark yoktur, birbirinin devamıdır ve tek bir komplodur, 15 Şubat komplosu yeni bir biçim altında uluslararası komplonun sürdürülmesidir.

Önder Apo nasıl ki 9 Ekim komplosunun gizli imha yöntemlerine karşı mücadele ederek onları boşa çıkarttıysa, ondan daha fazla 15 Şubat komplosunun idamına karşı mücadele ederek, onu boşa çıkartmayı bildi. Eğer idam olmadıysa, komplocular idam etmek istemedikleri için olmadı. İdama karşı mücadele edildiği için oldu ve mücadele sonuç verdi. Aslında 15 Şubat öncesinde de mücadele daha doğru ve etkili yürütülebilseydi 15 Şubat komplosu bile önlenebilirdi, boşa çıkartılabilirdi. Bu temelde mücadeleyle sonuç alınabileceğine inanmamız, mücadelemizin gücüne güvenmemiz gerekiyor. Mücadele ile hiçbir şey yaratamayacaksak, hiçbir şey değiştiremeyeceksek niye bu kadar yaz-kış, gece-gündüz demeden her gün bu kadar kan akıtarak mücadele ediyoruz. O halde yaptığımızın bilincine ulaşmamız gereklidir.

O bakımdan idama karşı doğru ve etkili mücadele edildiği için edilmedi. Yoksa komplocular idam etmek istemedikleri için edilmedi değildir. Teslim edenler de idam edilmesini istediler, teslim alanlar da zaten hemen boğmak istiyorlardı. Aslında bunu sorgusuz sualsizde yapabilirlerdi ama PKK’yi tasfiye etmek için sorgulama sürecine ihtiyaç duydular. Ardından göstermelik olarak İmralı mahkeme sürecini geliştirdiler. Birçok çevre provoke edip idamın önünü açmaya çalıştılar. Bütün bunlara karşı Önder Apo yoğun bir çaba yürüttü. Komplonun Kürtlere karşı olduğu kadar Türkiye devletine ve toplumuna da karşı olduğunu, onların başına da bela getireceğini, onlar için de bir felaket anlamına geldiğini değerlendirdi, propaganda etti, devlet güçlerine, Türkiye toplumuna bu bilinci vermeye çalıştı. Sorgulamada, mahkemede, savunmalarında tüm gücüyle ve son derece açık ve inandırıcı bir üslupla komplo gerçeğinin bu boyutlarını da ortaya çıkardı.

 

Komplocular PKK’nin altı ayda dağılacağını hesap etmişlerdi

 Komplocular 15 Şubat’a dayalı olarak da PKK’nin Önderlik yönetimi olmadan ayakta kalamayacağını hesap ediyorlardı. Altı ayda dağılıp gideceğini söylüyorlardı. Önder Apo bir yandan Türkiye devleti ve toplumunu, komplonun kendilerine dönük boyutları temelinde bilinçlendirmeye çalışırken, diğer yandan örgütü ve halkı da ayakta tutmaya, komploya karşı mücadeleyi örgütlü yürütür kılmaya çalıştı. Önder Apo komploya karşı mücadele planları geliştirip onları örgütle paylaşarak yaptı, bu temelde idama karşı çok yönlü mücadele yürütüldü.

Mayıs ayı başında savaşın kurallı yürütülmesini istedi. Temmuz ayında geri çekilmenin tartışılmasını yönetimden istedi. Birçok pratik adım bu temelde gelişti. 2 Ağustos 1999’da yeniden süresiz ateşkes ilan etti, gerillanın yurtdışına geri çekilmesi çağrısında bulundu. Dağdan ve Avrupa’dan demokratik barış gruplarının Türkiye’ye dönme çağrısını yaptı. Bütün bunlarla birlikte geliştirdiği değerlendirmelerle idamı önlemeye, 15 Şubat komplosunun idam hedefini boşa çıkartmaya çalıştı. Türkiye toplumu, hükümet çok yoğun olarak bunu tartıştı. Uzun bir süre Türkiye içi yoğun bir tartışmayı yaşadı. Öyle sakin bir tartışma ortamı da söz konusu olmadı.

Sonuçta TC devleti kendine göre bir değerlendirme yaptı. İdamı kendi geleceği açısından daha tehlikeli bir yöntem olarak gördü. Kürt toplumunu Önderlik etrafında daha çok birleştirip daha fazla direnişe çekeceğini değerlendirerek bundan korktu. Bunun yerine nasıl olsa zaten tutulmuştur, İmralı tecrit ve işkence sistemi altına alınmıştır, idamla Kürdistan’da daha çok bir direniş konumuna yol açmak yerine İmralı işkence ve tecrit ortamında çürüterek, düşüncesiz kılarak, siyasi-ideolojik yenilgiye uğratmayı, örgütsel dağılmayı gerçekleştirmeyi, zamana yayılmış PKK’nin tasfiyesinin yaşanmasını kendileri açısından daha doğru bir yöntem olarak gördüler.

2000’de idamı pratikleştirmeme kararına bu temelde vardılar. Önderlik ile uzlaştıkları için bu karara varmadılar. Kürt sorununu çözmeye yaklaştıkları için de varmadılar. Tam tersine Önderliği yenilgiye uğratmayı, PKK’yi tasfiye etmeyi, Kürt soykırımını geliştirmeyi, İmralı işkence ve tecrit sistemi içerisinde yapmanın kendileri için daha yararlı olacağı sonucuna vardıkları için böyle yaptılar. İmralı sistemini kuranlar ‘İdam edersen bir sefer ölürsün ama İmralı’da her gün ve her saniye ölürsün. İmralı’da böyle bir ölüm sistemi yarattık, oradan gelişme mi olur, kurtuluş mu olur, hiçbir şey olmaz, çünkü hiçbir şans bırakmadık” dediler. Böyle bir sistem altına almışlardı. O nedenle o kararın da doğru değerlendirilmesi lazım. O konuda da ciddi yanılgılar, hatalı değerlendirmeler var. Sanki TC devleti Kürt sorununun çözümüne yaklaştığı için Önder Apo’nun idam kararını durdurmuş biçiminde bir sanı var. Böyle bir düşünce yanlıştır. Tersine idamın kendileri için daha çok zarar getireceğini düşünerek İmralı işkence zemininde çürütme politikasının kendileri için daha yararlı sonuçlar vereceğini değerlendirip buna inandıkları için idamı uygulamadılar.

 

Önderlik, İmralı’da komploya karşı mücadelenin yol ve yöntemini ortaya çıkardı

 Ondan sonrası İmralı mücadelesi oldu. Düşman Önderliği İmralı’da çürütüp etkisiz kılmak istedi. Önder Apo’da İmralı’da okuyup inceleyerek, komployu çözümleyecek bilinci geliştirerek komploya karşı mücadelenin düşüncesini, programını, yol ve yöntemini ortaya çıkartacak bir gelişme yaratmak üzere mücadeleye yönelmeye karar verdi. Zordu. Sonucun ne olacağı hiç belli bile değildi. Başarısızlık etkenleri çok fazlaydı. Başarı etkeni ise gözle görülemeyecek kadar azdı. Dolayısıyla ortalama düşünen insanlar bunu göremediler. Herkes Önderliğin bu tutumuna karşı çıktı, PKK yönetimi üzerinde baskı oluşturuldu, ‘böyle bir şey mi olur, İmralı’da Önderlik mi olur, orada düşünce mi gelişir, artık bitti. PKK aklını başına toplasın, kendi işini kendisi yapsın, artık Önderlik devri geçmiştir, başka devirler başlamalı, biraz da biz dinlenmeliyiz’ diyenler oldu. Çeşitli yerlerde kurumlarımıza baskın yapıp ele geçirmeye çalışanlar da oldu. Yönetimimiz yeterince anlamasa bile başlangıçtan itibaren gösterdiği olumluluk aslında Önderliğin bu çağrısına cevap vermeyi öngörmek oldu. Zaten birçok provokasyon vb. şeyler de ortaya çıktı ama başlangıçtan itibaren bu durumun gerçekleşmez yönünde propaganda edilmesine rağmen yönetim Önderliği izleme noktasında bir tutarlılık gösterdi. Daha sonra belki iyi takip edemedi, Önderliğin yarattığı değerleri zamanında özümseyip örgüte ve eyleme yeterli düzeyde dönüştüremedi bunlar ayrı konular, değerlendirilip tartışılması gereken hususlar olarak ortada varlar ama öyle bir ortamda İmralı mücadelesinde Önderliği izleme, böyle bir mücadele içerisine girmeyi kabul etme olumlu bir tutum olarak rol oynadı. Bunda Önderlik ve halkın etkinliği esastı. Halkın baskısı vardı, toplum Önderlikle birlikteydi. Yönetimde eğer bir devamlılık olacak ve yeni şeyler yaratacaksa bunun Önderlikle birlikte olacağını, başka türlü olamayacağını görebiliyordu. Bu görüş İmralı mücadele sürecine yönelmeyi getirdi.

Daha sonraki süreçte Önderlik demokratik çözüm temelinde paradigma değişimine ulaştı. Çürütme politikasında önce Ecevit hükümetinin Avrupa Birliğinin bireysel haklara dayalı Kürt sorununu çözme projesini boşa çıkartı, yenilgiye uğrattı. ‘Demokratik Ortadoğu Özgür Kürdistan’ çözüm programı temelinde Ecevit hükümeti böyle çökertildi. Yerine dinciliği kullanan, İslam ümmetçiliğini öne çıkartan AKP iktidarını yönetime getirdiler. Ona dayanarak da içten provokatif tasfiyeci dayatmaları gündeme koydular. Önderlik onu da Demokratik Özerklik, Demokratik Konfederalizm çizgisiyle, Demokratik Ulus çözümüyle boşa çıkardı. Yeni bir çözüm programı olarak teorik programsal düzeyde bunu ortaya koydu. Böylece AKP’nin dinciliği de rol oynamadı, başarılı olamadı. İçten tasfiyeci dayatmalara karşı kıt imkanları kullanarak müdahalede bulundu. Özellikle paradigma değişimi ve bunun geniş bir teorik izahının örgüte ulaştırılması tasfiyeciliği tasfiye etmeyi başardı.

Sonrası 23 Ağustos 2005 Milli Güvenlik Kurulu toplantısıyla TC devleti yeniden PKK’ye karşı topyekun özel savaş konseptiyle saldırma kararı aldı. Bu topyekûn imha konseptine biraz tartışmalı bir biçimde Tayyip Erdoğan yönetimi de dahil edildi. ABD ilişkileri temelinde Türkiye’deki siyaset, ordunun duruşu vb. şeyler biraz iç çatışmalarla yönlendirilmeye çalışıldılar. Bu da günümüze kadar topyekûn özel savaş konsepti temelinde sürdürüldü.

Topyekûn imha saldırısı da çeşitli aşamalardan geçti. 2006 bir saldırı oldu. 1 Ekim ateşkesine gidildi. 2007 kasım ve aralık aylarından itibaren ABD ile birlikte yeni bir AKP saldırısı olarak ortaya çıktı. Bu durum 2010’a kadar sürdü. 2010’da büyük bir savaşa dönüştü.  Siyasi çalışma imkanlarının kırıntılarını da AKP yönetimi ortadan kaldırdı. 1 Haziran 2010’dan itibaren stratejik olarak da savaş yeniden temel mücadele biçiminde gündeme geldi. Karşılıklı gelişmeler, taktik hamleler biçiminde bu mücadele günümüze kadar sürdü.

Bu saldırı 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısının kararlaştırdığı Çöktürme Eylem Planı temelinde içte MHP ile dışta ABD ve KDP ile anlaşmalı olarak topyekûn imha saldırısı günümüze kadar çok daha yoğun ve planlı bir biçimde İmralı işkence ve tecrit sistemi ile birlikte yürütülüyor. Böylece Önderlik ve PKK imha edilmeye çalışılıyor. TC devletinin hedefi kesinlikle budur.

 

Kürtler Hewler’e razı edilerek soykırımdan geçirilmek isteniyor

 ABD vb. güçler daha çok KDP’ye dayanmak istiyorlar. AKP içerisinde de bazı çevreleri ikna ettikleri anlaşılabiliyor. Açıktan söylemeseler bile KDP’ye dayalı işbirlikçi hain bir Kürtlük bırakarak diğer Kürt varlığını ve Kürdistan’ı yok etmeyi, tasfiye etmeyi, soykırıma uğratmayı sürdürmek istiyorlar. ABD’nin planı da böyledir. Nasıl ki Birinci Dünya Savaşında ve sonrasında Erivan’a razı edilerek Ermeniler soykırımdan geçirildilerse, şimdi de Kürtler Hewler’e razı edilerek soykırımdan geçirilmek isteniliyorlar. Küresel sistemin, ABD sisteminin üzerine oturduğu politika şimdi budur. TC’yi de PKK mücadelesinin dayatmaları karşısında 90’lı yıllarda buna ikna ettiler, bu karara kattılar, tam inanmasa da, tümden bu duruma güvenmese de, zihniyet ve siyaset olarak kendini değiştirmese de, PKK’ye karşı mücadele açısından TC devleti de bunu kabul etmek zorunda kaldı. Şimdi böyle bir ittifak temelinde ön hedef olarak gerillayı ezme ve PKK’yi tasfiye etme temelinde uluslararası komployu başarıya götürmek üzere saldırıyorlar. İmralı’daki ağırlaştırılmış tecrit ve işkence, her alanda PKK’nin yasaklanıp terör örgütü saydırtılması, her yıl gerillayı ezme ve imha etme temelinde hazırlanan ve uygulamaya konan saldırı planları günümüzde uluslararası komplonun sürdürülmesi oluyor.

1998’de uluslararası komployu hazırladıkları süreçte hedef olarak şunu sloganlaştırmışlardı: ‘Apo’ya hayır PKK’ye Evet’ komplo bu temelde Önder Apo’ya saldırıya odaklanmış olarak geliştirildi. Şimdi ise ‘Apo’ya ve PKK’ye hayır, yarattığı gelişmelere evet’ biçiminde bu sloganlaştırma sürdürülüyor. Apocu çizgi, PKK ismiyle de yok edilmek isteniliyor. PKK’nin yarattığı gelişmeler, Apocu çizgi, Önderlik ve PKK; baskıyla, ezmeyle etkisiz kılınarak ele geçirilmek, KDP’lileştirilmek isteniyor. Böylece sistem içileştirilerek Kürt gücü küresel sistemin çıkarları doğrultusunda kullanılmak isteniliyor. Günümüzde Ortadoğu’da yaşanan 3. Dünya Savaşında küresel kapitalist modernite sistemi Kürt halkının gücünü kendi çıkarı doğrultusunda bu temelde KDP eliyle kullanmak istiyor. Bunu açıktan söylemekten geri durmuyorlar. Komplonun ve komploya karşı mücadelenin pratik gelişme evreleri açısından bunlar belirtilebilir. 

 

Komployu yüreğimizde ve beynimizde de yenilgiye uğratmalıyız

 24’ncü mücadele yılına girerken bu temelde bir sorgulama, zihniyet devrimini geliştirme, derinleştirme, komployu dayandığı sistemle birlikte daha derinlikli çözümleme, doğru anlama ve onu aşma, ondan güçlü bir biçimde kopma, kendi alternatif sistemini daha çok özümseme, benimseme, coşku ve heyecanla onu var etme, yaşama, inşa etme durumuna yönelmeliyiz. Komployu gerçekten de her şeyden önce beynimizde ve yüreğimizde yenmeliyiz ki sonra politik-askeri mücadelede yenebilelim. Beyninde ve yüreğinde komployu yenemeyen, onu aşamayanlar, komploya karşı doğru mücadele yöntemleri bulamaz, etkili ve başarılı mücadele edemezler. Onun için de Önderlik gibi yapalım. Önce zihniyet ve vicdan devrimimizi geliştirelim, komployu beynimizde ve yüreğimizde yenelim. Komplocu sistemden tümüyle kopalım. Kendi sistemimizi doğru anlayalım ve inşa edelim. Bu temelde mücadele ettiğimizde komplocu sistemi yenilgiye uğratabiliriz. Komplocu yöntemi ortadan kaldırabiliriz. Bu bir saldırı yöntemiydi. Bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Tümden yenilgiye uğratmamız lazım. İmralı sisteminin parçalanması, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olmaz bir şey değildir. Bir hayal, tatlı bir söz ya da salt bir umut değildir. Doğru anlaşılır, başarılı ve yaratıcı pratik yapılırsa ulaşılabilecek sonuçlardır. Bunu görebilmeliyiz, bu gerçekten de mümkündür. Bunu görerek mücadele edersek o zaman kazanabiliriz. Siyasi ve askeri mücadeleleri bu temelde geliştirmede insan zorlanmaz. Yeter ki ideolojik mücadelede, anlayışta sonuç alabilelim.

Bunları gerçekleştirdiğimizde 24’ncü yıl gerçekten de komplonun tümden yenildiği, İmralı işkence ve tecrit sisteminin parçalandığı, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlandığı bir yıl haline gelebilir. Bir yılda bu kadar gelişme olabilir mi? Tümden sonuçlanmazsa bile en azından böyle bir süreç içerisine girilebilir. Böyle bir süreç içerisine girilmiş olması da az değildir. Bunu mutlaka bizim sağlamamız gerekiyor. Ortaya koyduğumuz iddiaları pratikte gerçekleştirecek yol ve yöntemi mutlaka bulmamız lazım. Hedeflerimizin, planlarımızın içini doldurarak doğru uygulamalıyız. Bütün bunların hepsi de gerçekten de komployu doğru anlamaktan, dayandığı sistemi çözüp aşmaktan geçiyor. Doğru söz, doğru pratik gerekiyor. Böyle olursa sonuç alacağız. İddiamız budur.

Böyle bir anlayış düzeyine ulaştık, demek ki komplo gerçeğini çözümlemede, Önderlik Gerçeğine ulaşmada biraz daha derinleşmemiz vardır. Bunu daha fazla ilerletebiliriz, bunu daha fazla yayabiliriz, bu temelde komploya karşı mücadeleyi daha örgütlü, bilinçli kılabilir ve 24’ncü yıl mücadelesini uluslararası komployu gerçekten tam yenilgiye uğratmanın başlangıç yılı haline getirebiliriz. En azından mutlaka bunu hedeflemeli bu temelde mücadele etmeliyiz. Böyle yaparsak başarırız. Buna inanalım, güvenelim. Başarılı olmaz, hep böyle kalır sanmayalım. 24 yıl az bir süre değildir. Komploya karşı mücadele ediyoruz, komplo göz önündedir çok açık bir düşmanlık ve saldırıdır. Öyle maskelenemeyecek bir saldırıdır. Dolayısıyla komploculuğu dize getirmek zor değildir. Daha doğru etkili mücadele edersek 24’ncü yıl mücadelesi çok daha doğru ve etkili hale gelir ve komployu yenilgiye götürür.

Bu temelde komployu ve komplocuları bir kere daha lanetliyorum, İmralı direnişi temelinde uluslararası komploya karşı 24 yıldır yürütülen mücadeleyi selamlıyorum. Şehitlerini saygıyla ve minnetle anıyorum.