Pazartesi, 04 Şubat 2019 19:06

Tutuculuk ve Dogmatizm

Rate this item
(0 votes)

Bunlar, üzerinde yoğunlaşmaya değer hususlardır. Makine tarzı düzen ile canlılık arasındaki fark nedir...

A.Haydar KAYTAN

 Tutuculuk dediğimiz şey nedir? Muhafazakârlık -ki dogmatizm de biraz onunla bağlantılıdır- verili olanı korumak, bir şeyi korumak, bir şeyi muhafaza etmek. Bir şeyi korumaya endeksleniyorsunuz. Yaşam böyle bir şey midir? Onu düşünmeniz lazım. Doğru yaşam böyle bir yaşam mıdır? Ya da yaşam özünde hep bir açılım, bir gelişme hedefine mi endekslidir?

Özünde böyle çok açılma, gelişme, çoğalma, çeşitlenme, zenginleşme mi var? Yoksa bir şeyi, eldekini koruma mı var?  Bir, eldekini korumanın, ona endekslenmenin atılımı ve açılımı öldürdüğü kesindir. Hamleci olamazsın, açılımcı olamazsın, yeninin fethine yönelemezsin. İki, intihar eğiliminin bile bununla bağlantısı var. Mevcut olanı korumaya endekslenirsin, üzerine biri geldiğinde de son dakikada onu koruma uğruna, son nefesine kadar direnirsin. İntihara yatmak bununla bağlantılıdır. İntihar biraz da açılımdan, atılım yapmamaktan kaynaklanır. İkisi arasındaki bağlantı rahatlıkla kurulabilir.

Gelişme, yaşamın dilidir ve gelişme genelde hamleseldir. Evrenin dili böyledir. Onun içinde savunma vardır. Kesinlikle evrendeki her varlığın var oluşla doğrudan bağlantılı üç temel özelliği var. Bir; kendini koruma, buna öz savunma diyoruz. İki; soyunu sürdürme. Üç; beslenme sorununu çözme. Bunlar varlıkla ilgilidir. Bunlar olmazsa olmaz. Bunlar olmazsa varlık zaten var olmaz. Beslenme sorunu çözülmeden varlık olur mu? Olmaz. Çünkü varlığını sürdüremezsin. Soyunu sürdürmeden, evrensel sonsuzluğa katılma istemini, bu tarzda pratikte gerçekleştirmedin mi, zaten diğer varoluş ortadan kalkar. Bunlar var oluşla doğrudan bağlantılıdır. Soyunu sürdürme, beslenme ve güvenlik sorununu çözümleme, diğer deyişle kendini koruma. Bu konular sadece özgürlükle ilgili değil, var oluşla ilgilidir.

Özgürlük var oluşun açılmasıdır, bütün bir evrene açılmadır. Evrensel sonsuzluğa açılmadır, farklılaşmadır, kendini geliştirmedir, zenginleşmedir. Bu her varlıkta var. İnsanda çok daha belirgin bir biçimde var. İnsandaki temel özellik nedir? Diyeceğiz ki insandaki zekâ son derece esnektir. Özgürlük esneklik gerektirir, esnekliğin zayıfladığı yerde, özgürlük zayıflamış demektir. Tutuculuk esneklik yitimidir. Dogmatizm esneklik yitimidir. Dolayısıyla özgürlükle bağları zayıftır. Bu açıdan esneklik önemlidir.

Esneklik özü itibariyle nedir? Düşünsel alanda bir sürü seçeneğe sahip olmak demektir. Mevcut olanı korumanın ötesinde, yapabileceği çok daha fazla şeyler var. Doğada da genel eğilim bu değildir, genel eğilim hep açılmadır. Özgürlük neyi gerektirir, esneklik gerektirir. Esneklik ise çeşitliliğe yol açar. Esneklik, çeşitlilik, farklılaşma bunlar önemli kavramlardır. Farklılaşmanın kendisi önemlidir, ama mevcut olanı korumak olarak ele alırsanız, orada gerçeği dondurursunuz, gelişmeyi dondurursunuz. Aslında bir tür intihara yatarsınız, böyle değerlendirilebilir.

Bunlar, üzerinde yoğunlaşmaya değer hususlardır. Makine tarzı düzen ile canlılık arasındaki fark nedir? Makine kurulmuş bir şeydir, ama canlı bir organizma kurmanın ötesinde bir şeydir. Temel özelliği sürekli kendisini yenilemesidir. Organizma kendini yeniler, ama makine yenilemez. Organizma kendini aşar, ama makine kendini aşmaz. Organizma kendi kendisini yenileme özelliğine sahiptir ama dediğim gibi makine kendini yenilemiyor. Bunlar önemlidir. Tutuculukta bir mekaniklik var, kesinlikle bunun doğrudan zihniyetle bağı var. Bizlerde de bu belirgindir.

Önderliğin eleştirileri var. Bu eleştirileri çok fazla aştığımız söylenemez. Demek ki, zihniyet devrimi bambaşka bir şey olsa gerek. Ben şuna ikna oldum, Önderlikte bakış açısı daha başından itibaren pozitiftir. Önderlikte her koşul altında, her dönemde inşa öndedir. Yapıcılık zaten doğada, evrende var olmaktır. Bu anlama geliyor. Temel şey bir şeyleri yıkmak değil, esas itibariyle yapmaktır. Kendini yapılandırmaktır, bir şeyleri aşmaktır, yenilemektir. Temel özelliği budur ve Önderlikte de bu vardır. Ama bu pozitif bakış açısıyla evrene bakmanın, olaylara-olgulara bakmanın doğuracağı sonuçlar apayrıdır.

Neden bu engel çıktı önüme, diye sormazsın. Önüne engel çıktığında da, onu daha fazla gelişmenin kaçınılmaz bir parçası olarak görürsün ve aşarsın. Asla “bu da nerden çıktı?” sorusunu bile kendine sormazsın. Bu gelişmenin dilidir ve engel çıkarsa aşarsın. Ama diğerindeyse, her engel senin için bir uçurum anlamına gelir, uçurumdan da ileri gitmezsin, geri dönersin. Her iki bakış açısının ortaya çıkardığı sonuçlar farklıdır. Tutucu ve dogmatik bakış açısı kesinlikle negatiftir. İçinde pozitif bakış azdır, olumlama azdır, genellikle olumsuzlama vardır.

Yaratıcılık olumlamadır, hep olumsuzlama değildir. O yüzden umut, sevinç, coşku, heyecan, şiirsellik hep yaratıcılıkla bağlantılıdır. Diğerindeyse donmuşluk vardır. Aslında tutuculuk umutsuzluk yüklüdür. Tutuculuk, kısmen inançsızlık yüklüdür. Tutuculuk böyle sevinçten yoksunluktur. Açılımın, atılımın olmadığı yerde sevinç olmaz. Sevinç nedir?  Sevinç yeninin olduğu yerde olur. Hep yeninin keşfedildiği yerde olur, açılımın yapıldığı yerde olur, yaşamın her gün yeniden keşfedildiği yerde olur. Sevinç böyle gelişir. Sevinç ve şiirsel yaşam budur. Dogmatizmin, tutuculuğun içinde yaşam sevinci yoktur. Hepimiz için ciddi sorunlardır. Sömürge kişiliğini sorgulamamız lazım. Sömürge kişiliği patolojik kişiliktir, hastalıklıdır. Hele hele Kürdistan gibi bir yerde böyledir. Kürdistan herhangi bir sömürge değil ki, Kürdistan sömürge bile değildir. Kürt kişiliği köle bile değil, daha beterdir. Önderliğin bazı belirlemeleri var, ben çok değerli buldum.

“Bir Halkı Savunmak” kitabında Kemal Pir ve Haki Karer’den söz ederken “onlar bozulmamış iki Karadeniz çocuğuydu” diyor. Muazzam bir ruhsal yücelikten söz eder ve onlarda, “Önderliği izleme ve Önderlikle yoldaş olma anlamında, sağlam bir kişilik zemininin bulunduğunu, ama dağıtılmış Kürt toplumu gibi bir toplumun bireylerinden, aynı ruhsal yüceliği beklemek doğru olmayacağını” ifade eder. Kürtler için durum farklıdır. Muazzam bozulmuş, paramparça olmuş bir toplum. Kültürel soykırım kıskacında olmak nedir? Bunun kendisi büyük önem taşıyor. Zaten savunmanın temel başlığı böyledir. “Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak.” Sen kendin de kültürel soykırım kıskacındasın. Önderlik de öyle söylüyor, bu kıskacın dışında değil ki, ama yine de o kıskaçtaki Kürtleri savunuyor.

Peki, kültürel soykırım ne anlama geliyor? Bunu öncelikle bilince çıkarmak gerekiyor. Yoksa kendini en büyük kandırma buradan ortaya çıkar. Gerçek özgürlük bilinci, aslında kültürel soykırımı derinliğine bilince çıkardığın yerde başlar. Bu anlamda Önderliğin bu sözlerini hiçbir zaman unutmamak lazım. Önderlik, ‘’Benim en temel yaşamsal ilkem nedir biliyor musunuz? Ben asla aldanmam ve aldatmam” diyordu. Kültürel soykırım kişiliği, kendini aldatan bir kişiliktir. Kesinlikle aldatır ve aldatıcı boyutu ön plandadır. Kendini kandırır ve kendini kandıran da, zaten başkasını kandırmaya yatkındır. Önderlikte tersidir. Asla aldanmayan ve aldatmayan kişiliktir. Ama o kişiliği ortaya çıkaran da, bu konudaki son derece büyük netliğidir. Kürtlerin yaşadığı gerçeklik konusundaki derin bilincidir. Bu ona götürüyor. İkincisi; bu duruşu, kültürel soykırımı derinliğine çözümlemeye götürüyor. Her ikisi birbirine bağlı, iç içedir. Bu tarzda iç içedir, bunu da böyle görebiliriz.

Bu noktada umutsuzluk anlamında söylemiyorum. Tam tersine, zaten ben Önderlikten de, Önderliğin eleştirilerinden de onu çıkarmıyorum. Önderlik şunu söylüyor: “Gelişme potansiyeli var. Zaten tuhaf olan da bu potansiyelin doğru tarzda işletilememesi, sayılan bu olumsuzlukların aşılamaması durumudur. Bu hepinizde var” diyor. Hepimizi ve isimlerini verdiği arkadaşların gerçekliğinde, bunu net olarak ortaya koyuyor. Doğru olan da budur. İşte bunu aşmamız lazım.