Kadın

Özgür Yaşamı İnşa Şiddete Karşı Mücadeleyle Başlar

Yaşamla özdeş olan kadın nasıl da bu kadar düşürüldü? Oysaki doğal toplumda yaşamın...

Delal AFŞÎN

Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi dinden ya da ulustan olursa olsun kadınların ortak yönü her yerde şiddete maruz kalmalarıdır. Yaşamın bir anı yoktur ki kadınlar şiddete maruz kalmasınlar. Bu şiddet birçok yerde kadın katliamlarına kadar gitmekte, sistemin ve toplumun kadın üzerine uyguladığı psikolojik baskıların etkileri de kadını yaşayan bir ölüye çevirmektedir.  Şiddete uğrayan kadın fiziki olarak yaşamını sürdürse de o yaşam kendisine ait değildir. Ve yaşam kadına ait olmadığından kadının yaşamına her yerde her zaman müdahale olmaktadır. Kadın olarak doğması bunun için yeterlidir.

Şiddet en başta kadın olarak doğmakla başlar. Kadın doğmak ve kız çocuğu doğurmak başlı başına suç görüldüğünden toplumsal baskılar artar. Kadın doğduysan eğer bunun cefasını da çekeceksin. Çünkü içinde doğduğun sistem kendini kadına yönelik şiddet üzerine kurgulamıştır. Uyguladığı şiddet bir an durursa egemenliğini kaybetme korkusu sistemi daha da çok saldırgan yapar. Erkek egemenlikli sistem kadına uyguladığı bu şiddet yöntemleriyle onu denetim altına aldıktan sonra tüm insanlığı da aynı yöntemlerle karılaştırırken, kadın şahsında tüm insanları sistemine köle yapar.

Günümüzde insanlığın yaşadığı sorunların ve bunalımların temelinde bu yatmaktadır. Bu açıdan baktığımızda kadına uygulanan şiddete tavırsız kalmak, “bizi fazla ilgilendirmez, şiddete uğrayan kadınlar bunu düşünsün” demek ya da öyle düşünmek aslında yaşamın her anında zamanın her saniyesinde bu şiddete maruz kalmaktır. Çünkü şiddet, fiziksel olarak kime uygulanırsa uygulansın zihniyet boyutunda herkese uygulanmış olmaktadır. Şiddet olgusu ile yaşamak herkesi şiddet mağduru yapmaktadır. Bu sadece kadınların değil tüm toplumların, insanların yaşadığı sorundur.

  Yaşamla özdeş olan kadın nasıl da bu kadar düşürüldü? Oysaki doğal toplumda yaşamın özgürce yaşanmasında etkili olan ana tanrıça dönemi olarak da bilinen kadın sisteminde şiddetin olmadığı, hoşgörünün, adaletin ve sevginin hâkim olduğu bilinen bir gerçek. Günümüzde hep hayali kurulan cennet tarzı bir yaşamdır aslında o dönemki yaşam. Bu gün hiç ulaşılamayacak gibi görünse de, kadının yazısız tarihidir insanlığın özgürce yaşadığı tarih. Yani şiddet, baskı, savaş ve insanlar üzerine hâkimiyet düşüncesinin olmadığı bir zaman dilimidir aslında o zaman yaşananlar. Bu gün hiç gerçekleşmeyecekmiş gibi uzak görülen ama bir zamanlar insanlığın en huzurlu yaşadığı, kadının mimarı olduğu bu yaşamın yasalarına, kadının emeğine el konulmasıyla başladı kadına karşı şiddet. Özgürlük ve halkların barış içinde yaşamasıydı erkek egemenlikli sistemi en çok korkutan. O yüzden kadının cennet yaşamı cehenneme çevrildi ve halende bu cehennem ateşi yanmaktadır.

Egemen sistemin korkusu ve saldırganlığı, bu ateşin bir gün kendisini de yakacağı telaşıdır. İnsanlığa bu kadar saldırması ve şiddet uygulaması bu korkudandır. Bu gün kadın üzerinden dünyada sınırsız bir şiddet yaşanıyorsa, yaşanan tüm kötülüklerin kaynağında suçlu olarak kadın görülüyorsa, bu aslında kadının kötülük kaynağı değil de, güç kaynağı olmasından ve bu kaynağın özgürce akmasına dair korkudandır.

Kadınların güçlü tarihi mirasları üzerinde tekrardan özgür yaşamı inşa etmeleri için, kapsamlı örgütlenmeleri, iyi mücadele vermeleri gerekmektedir. Kadın örgütlemelerinin zayıf olduğu her yerde kadına karşı şiddet daha da artmakta, sistem karşısında hiçbir refleksi olmayan erkeğin kadın karşısında kendini imparator gibi görmesi ve kadına böyle yönelmesi de sistem karşısında yenilmiş erkeğin durumunu açıkça göstermektedir. Erkeklerin de içinde bulundukları yenilgili, köle durumunu aşmaları kadına karşı uygulanan insanlık dışı uygulamalara alet olmamaları gibi ona karşı durmaları da önemlidir.    

Kadına yönelik saldırılar toplum yaşamını bir bütün etkiliyorsa, 25 Kasımda kadına yönelik şiddeti kınamak için sokaklara çıkacaksak, bu sadece kadınlarla sınırlı kalmamalıdır. Tabi sadece bir günle bir hafta ile de sınırlı olmamalıdır. Yaşamın her anında şiddetin her şekline maruz kalan kadın ve toplumların buna cevabı da yaşamın her alanında ve her anında kendini örgütlemeleri ile bağlantılıdır. Kadın şahsında toplumlara dayatılan kölece yaşama hayır diyen herkesin de bu duyarlılığı göstermesi, kendi yaşamına verdiği saygıdır aynı zamanda.