Savaşta yok etme araçlarıyla uygulanan baskı ve şiddet durumunda kullanılan araçlara da genel olarak...
Azad ÇEKDAR
Savaş bir şiddet kullanımıdır. Fakat en genel anlamda şiddet-baskı yapmak olarak değerlendirilirse; savaş da baskı yapmaktır. Ama her baskı yapmak da savaş değildir. Savaş karşı tarafa sadece baskı yapmıyor, aynı zamanda yok ediyor. Ya fiziki ya da iradi olarak yok ediyor. Dolayısıyla savaş ile yok etme arasında bağ vardır. Araçları ve yöntemleri de ona göre belirleniyor. Karşıdakinin fiziki ya da iradi yok olmasını, kırılmasını sağlatan bir şiddet kullanımıdır. Fiziki yok etme, öldürme ya da tümüyle bir iradi güç olmaktan çıkarma veya dağıtma esas olduğuna göre, kullandığı araçlar da ona göre oluyor. Karşı taraftakini öldürecek araçlarla uygulanana şiddet deniliyor. Bu araçlar da silah olarak tanımlanıyor. Savaşta kullanılan araçlara silah, cephane deniliyor. Diğer şiddet kullanımlarındaki araçlardan farklıdır. Düşünsel baskı da şiddet kullanımıdır, siyasi baskı da şiddet kullanımıdır, ekonomik baskı da şiddet kullanımıdır. Ama birinin aracı ekonomikken diğerinin aracı fikir ve dil gücüdür, ama onlar savaş değildir. Hepsine mücadele deniliyor. Baskı oluşturma ya da şiddet kullanımı da deniliyor. Ama savaşın onlardan farkı yok etmeyle, öldürmeyle ilgili oluşudur. Dolayısıyla her kavgaya ya da her şiddet kullanımına savaş diyemeyiz.
Savaş, karşı tarafın fiziki ya da iradi yok olmasını getiren bir şiddet kullanım biçimidir. Neden bu şekilde bir şiddet kullanımına girilir? Durup dururken karşı tarafı fiziki ya da iradi olarak neden yok etmeye çalışsın? Bunu yaparken birileri enerji kaybeder, bir şeyler katar. Hiçbir amacı olmazsa böyle yapmaz. Yaparsa da ahmaklık olur. Demek ki bir nedeni olmalıdır. Neden, oradan bir şeyler ele geçirmek, gasp etmek ister? Fiziki ya da iradi olarak yok edilenin, var olan değerlerine ve imkânlarına el koymak içindir. O nedenle, eğer onu yok etmek için bir şeyler harcıyorsan, kazanacağın ondan fazla olacak ki karşılığı olsun. Savaş tarzında şiddet kullanmanın el koymayla, gasp etmeyle, baskıyla, sömürüyle, ele geçirmeyle, hegemonyayla kopmaz bağı vardır. Bunları gerçekleştiriyor. Fiziki ya da iradi yok etme bu amaçlıdır. Kesinlikle amaçsız değildir. Demek ki savaşı bir de böyle tanımlayabiliriz.
Savaş, karşıdakinin değerlerine el koymak için onu fiziki ya da iradi olarak yok etmeyi hedefleyen bir saldırı biçimidir, şiddet kullanım biçimidir. Savaşla bir şey elde ediliyor, yoksa keyif olsun diye yapılmıyor. Baskı ve sömürüyle, talanla, gaspla karşı taraftakinin her şeyine el koyma arayışla bağı var. O halde savaş iktidar ve devletle bağlantılıdır. Gasp ve talan iktidar işiyse; o zaman savaş da ele geçirmeyi, imkânları ve gücü tekelleştirmeyi öngörüyor. Bu da iktidar ve devlet işidir. Bunu yapanlara iktidar ve devlet işi deniliyor. Savaş, iktidar ve devlet güçlerinin kullandığı bir yöntemdir. Niçin? Karşıtlarını yok etmek ve değerlerine el koymak için. Bunun tersi de doğrudur. Savaş, iktidar ve devleti ortaya çıkıyor veya büyütüyor. İktidar ve devlet güçlerinin oluşumu veya büyümesi ile savaş arasında böyle bir bağ-ilişki vardır. Savaşın sonuçları üzerinde iktidar ve devlet güçleri oluşuyor. Savaşla elde edilen birikim iktidar ve devlet gücünü yaratıyor. Bir de savaşı yürüten güçler iktidar ve devleti yaratıyor.
Savaşta yok etme araçlarıyla uygulanan baskı ve şiddet durumunda kullanılan araçlara da genel olarak silah dedik. Silahtan kasıt ise canlılar için öldürücü ve yok edici araçlardır. Silahlar kendi kendine karşı taraftakini öldürmüyor, onun varlığına, imkânlarına el koymuyor. Bir de bu silahları kullanan olmalıdır. Yani savaş yapan olmalıdır. Savaşı yapan güce genel planda savaşçı deniliyor. Esas anlamda ise ordu deniliyor. Savaşçı veya asker, ordu kavramları kullanılıyor. Bu, şu anlama geliyor: Savaş sadece gövde gösterisi, güç gösterisi için ya da eğlence için yapılan bir iş olmadığına göre; öldürme, yok etme ve karşı tarafın değerlerine el koyma işi olduğuna göre; bireysel bir iş değildir, örgütlerle yürür. Bu işi yapan araçları ancak örgütlü bir güç kullanabilir. İşte bu örgütlü güce ordu deniliyor. Ordu ve savaşla ilgili her şeye de askerlik deniliyor.
Ordu buradan bir tanım olarak önümüze geliyor. Ordu nedir? Savaş yapan eğitilmiş örgütlü güçtür. O halde savaş bir ölüm kalım olayı ise, ordu ölme ve öldürmeyle ilgili bir örgütlenme biçimidir. Ona göre de eğitimi ve örgütlenmesi, disiplini gerekiyor. Bu nedenle ordular insan toplumunun en çok eğitilmiş ve disipline edilmiş örgüt biçimleri oluyor. Sıradan bir örgüt değildir. Savaş yapan örgüt, karşıdakini öldüren ve kendini ona göre yaşatan bir örgüttür. Eğer eğitimi ve disiplini yeterli olmazsa öl ve öldür meydanında öldüren değil ölen olur. Ölmemek için öldürmesi gereklidir. Orduya ciddi ve çelik disiplinli örgüt deniliyor. En keskin disiplin kurallarının hâkim olduğu, uygulandığı, yürütüldüğü örgüt biçimidir.
Barış, sadece çarpışmanın karşıtı değildir. Aynı zamanda el koymanın, ele geçirmenin, devlet olmanın, iktidar olmanın da karşıtı olmalıdır
Savaşın karşıtı olarak, alternatifi gibi görünen kavramlar da var. Savaşla barışı diyalektik karşıtlık olarak tanımlıyoruz. Bu yanlış da değildir, ama savaş çok kullanılan bir kavramdır. Bu belirttiğimiz tanımlar kullanırken daraltılıyor, parçalanıyor. Daha çok da alternatifi olan barış doğru anlaşılmıyor. Sadece muharebeyle ilgili bir olay olarak görülüyor. Savaşın muharebe derekesi oluyor ve onun karşıtıymış gibi görülüyor. Amaç bağından koparılıyor. Bu yanlıştır. Bu anlamda en çok yanlış kullanılan, yetersiz tanımlanan kavramların başında barış geliyor. Oysa barış savaşın karşıtı, alternatifi, diyalektik karşıtı olarak ortaya çıkıyorsa o halde savaşın bütün unsurlarının karşıtı olması lazım. Barış; sadece çarpışmanın karşıtı değildir. Aynı zamanda el koymanın, ele geçirmenin, devlet olmanın, iktidar olmanın da karşıtı olmalıdır. Devlet olmama, ele geçirmeme olarak da ortaya çıkmalıdır. Barış, bu şekilde anlaşılmadığı için en fazla çatışmasızlık haliyle karıştırılıyor.
Savaş, karşıdakinin fiziki ya da iradi olarak yok edip değerlerine el koyma işiyse o zaman bunun çeşitli evreleri vardır. Mesela fiziki veya iradi olarak kime el koyacaksın, kimi öldüreceksin? Onu belirleyeceksin. Buna düşmanını belirlemek deniliyor. Düşman kavramı bir askeri kavram ve o da burada ortaya çıkıyor. Düşman, fiziki ya da iradi olarak yok edilmek istenen güçtür. Karşıt veya karşıtlığın bu biçimde olmasına düşmanlık deniliyor. Her karşıtlık düşmanlık değildir. Düşman bir askeri kavramdır. Düşman kavramı da mevcut durumda yanlış kullanılıyor. En küçük bir karşıtlığa düşman deniliyor. Düşman herhangi bir karşıtlık değil, birbirini yok etmek isteyen karşıtlıktır. Diğerlerini düşmanlık olarak tanımlamamak gereklidir. Çünkü düşman askeri kavramdır. Her şeyi düşmanlık olarak tanımlıyoruz, öyle değildir. Düşman kesinlikle birbirini yok etmekle uğraşan karşıt iki güç demektir.
Savaş olabilmesi için öncelikle düşmanını belirleyeceksin. Bu bir tespit ve analiz işidir. Dost kim, düşman kim, kendinden yana olan kim, karşıt olan kim? Bunu belirleme işine veya düşmanını doğru tespit etme işine stratejik analiz deniliyor. Strateji bilimi, bir gücün dost düşman ayrımı yaptığı, dostunu düşmanını belli eden stratejik analizine deniliyor. Onun için Önderlik “Strateji düşüncedir, taktik uygulamadır” dedi. Strateji bir teorik analiz, durum tespiti yapma, var olan yaşam ilişkilerini çözümleyerek düşmanı, yok edilmek isteneni tespit etmedir. Tabi dostu da tespit etmedir. Yok etme işini yapacak güçleri de, kendinden olan ittifakı-müttefiki olan güçleri de tespit işidir. Düşman belirleme işine veya düşmanı açığa çıkaracak kadar içinde bulunulan durumun düşünsel analiz yapma işine stratejik analiz deniliyor