Hakikat Kendini Bilerek Toplumsal Yaşama Katılmaktır

Kendini bilmek tüm bilmelerin anasıysa, kendimizi bilmek, kendimiz olmak kadar da toplumsallaşarak hakikatin gerçeğine varırız...

Şervan MURAT

Günümüzün kapitalist modernitesinde toplumu belleksizleştirme pratikte yoğunluk kazanmış bulunmaktadır. Toplumun dününü ansız, yarınını ütopyasız bırakmaktadır. Dününü bilmeyen geleceğini kurgulayamaz. Bu da günübirlik yaşama mahkûmiyettir. Güne mahkûm bırakılan toplum ve bireyi kendine yabancılığın, benliğin yitirilişin adı oluyor ki bu da kendi anlamından kopma ve uzaklaşmadır. Geçmiş birikimlerin toplamı olan insan ve toplum, günümüze ulaşan bu anlamı ve birikimleri ileriye taşıma vebali altındadır. Tarihsel-toplumsal gelişmelerin birikimlerinin ilerlettirilmesinde mükellef olan insan ve toplumu bunları taşımayıp koparsa başlayacak felaketin hazin sonuçlarına katlanır mı? İnsanın kendi varlık nedenine göre yaşamasının dışında başka yaşama şansı yoktur.

Evrenimiz içinde bulunan her türden canlının bir anlamı vardır. Anlamsız hiç bir canlı türü olmadığı gibi amaçsız hiç bir türde bulunmamaktadır. Tüm bu canlı türlerinin amacı kendini gerçekleştirmedir, sonsuz kılmadır. Anlamına göre kendini oluşturmadır. Muazzam renklilik ve çeşitlilik barından evrenimizde, bir bütünlük içinde tüm farklılıklar iç içe geçmiştir. Bu farklılıklarıyla birbirine bağlanır, beslenmedir ve tamamlayıcı olur. İnsan türü bu evrenin farkında olan tek türü olmanın ayrıcalığını taşıyor. Bu ayrıcalığımız kendimizi merkez yapma ya da her şeyin yerine koyma değil, evrenin gerçekliğinde tüm her şeyle uyum sağlaması açısından önemlidir. İnsan evrensel bütünlük içinde kendi olmanın ve farkıyla güçlü uyum ve dayanışma sağlanacak bir potansiyelin de taşıyıcısıdır.

İnsan kendi hayat öyküsünü doğru bilmek zorundadır ki anlamına yani hakikatine göre yaşayabilsin. İnsan nasıl insan olduğunun şifrelerini doğru çözerek kendi cevabını bulabilir. Toplum gerçeğine bakan insan hakikatini bulabilir, onun oluşum farkını ortaya koyabilir. İnsanın kendisini toplumdan ayrı ele almak mümkün görünmemektedir. Çünkü insan tür olarak en zayıf konumdadır. En zayıf konumdaki insan türünün bugün dünyayı, bir bütünen evreni anlayacak konuma gelmesindeki gücü toplumsallık sayesinde kazanmıştır. Toplumsal yaşamla sağladığı büyük gelişmeler sayesinde bugün en büyük güç konumundadır. Toplumsallığın sağladığı bu gücü toplum lehine kullanmak insanın gerçek tanımı olmaktadır. Toplumsallık insanın büyük çabası, emeği ile oluşurken, emek insanın özünü oluşturmuştur.

Toplum insanı gerekliliklere göre biçimlendirmeye, hayatın gerçeği temelinde yaşatmaya çalışırken, birey de toplumu ileri taşımak ister. Toplum bir anlamda bireyselleşmek isterken, bireyde toplumu aşmak ister. Bu anlamda karşılıklı bu ilişki gelişme-ilerleme ve yaratımında dili oluyor. Anlamlaşarak farklılık ve gelişme yaratan insan evrensel düzen içinde bunu sağlayarak gerçek anlamını bulur. Evrensel düzenimizin bir parçası olan toplumsallığımızın fertleri tüm evreni kendinde var edecek bir yapıya sahip olmaktadır. Mikro evrenimiz insan bu muazzam yapısıyla bilgi-tecrübe-deneyim depolayan, algılayan özellikleriyle evrenin bu müthiş bin bir zenginliği içinde toplumsal hoşgörüye dayalı bir yaşamın vazgeçilmez unsuru olmayı bilerek bir duruş sağlamalıdır. Bu anlamıyla evrenselleşmek bencillikten kurtulmaktır. İnsan salt kendi bencil dünyasıyla sınırlı kalacak kadar kendini bilmezlik edemez. Zengin ve güzel olmak başka dünyalar ile doğru, eşit ilişki kurmadır. İnsan dünyası evrensel olmalıdır. İnsan kendi toplumsal gücünün ve değerinin derin bilincini bilmelidir. İnsan anlamı ve hakikati onun toplumsallığıdır. Toplumsallığı da çokluklara dayanır. Hayvansı yaşamın sahibi olan küçük insan kümeleri çoklaşarak insanlaştılar (toplumsallaştılar), anlamlı ve köklü bir yaşamın sahibi oldular. Toplumun varlığı çoklukların ortak yaşamdır.

İnsanlar toplumsallaşarak kendi sosyal, kültürel, ekonomik, ahlaki ve politik yaşamlarını kurmuşlardır. İnsanlar toplumsallıkla akışkanlığı, ilerlemeyi ve gelişmeyi sağladılar. Akışkanlık-gelişme- ilerleme doğanın ve evrenin de dilidir. O zaman insan kendini bilerek, çözerek ve anlayarak evreninde sırına erişmiş olacaktır.

İnsan toplumu uzun zaman dilimlerinde böyle yaşadı böyle anladı ve böyle ilerledi. Kendi varlık nedenini böyle bildi. Kendini hiç bir zaman evrenin merkezine kaymadığı gibi hiçleştirip anlamsızlaştırmadı da. Ne tahakküm kurup hüküm etti ne de boyun eğerek mücadelesiz, savunmasız kendini bıraktı. Bununla ve bu duruşla insan hakikatine yakın yaşayabildi. İşte insan toplumu bu gün uzun zamanda yaşam gerçekliğini tanımayacak, hatırlamayacak kadar belleksizleştirilmişken, kendi kökenine yabancılaşmasının en acı gerçeği içinde kıvranmaktadır. Gökten zembille inmişçesine her şeyi yaratan ve başlangıcı gibi kendilerine bakarak hiçte geçmişine merak edecek bir zahmet içine giremiyor. Bu kadar duyarsız ve tanınmaz hale getirilen insan toplumu hakikatini yitirmiş bir hal içindeyken, anlamsızca yaşamın sürdürücüsü olmuştur.

Toplumla güç olan, değer kazanma temelinde yetenekleşen insan, toplum dışı ve düşmanı kapitalist zihniyet ile insanı her türlü değere karşı savaştıracak kadar gerçek yaşamından ve anlamından koparmıştır. Kapitalist sistemce kutsal olan toplumsal yaşam tümden anlamsızlaştırılmış özünden boşaltılmıştır. Kapitalizm toplumu parçalayarak, güçten düşürerek ahlaktan kopmuş bireyler ve toplum yaratmaktadır. Bugün ki kapitalist sistem karşısında nefessiz kalan toplum can çekişir duruma gelmiştir. Toplumsal değer adına el atılmadık, alınıp satılmadık hiç bir değer bırakmayan kapitalizm toplum kırımını sürdürmektedir. Bireysel toplum yapısıyla, sorumsuz, günübirlik ve tanımsız, anlamsız ve yabancılaşmış insan tipolojileriyle, birey ile toplumsallık öldürülmeye, bitirilmeye çalışılmaktadır. Güçten düşürülmüş tanımsız ve tarihsiz insan topluluğuyla kendi sömürüsünü ve hegemonyasını sonsuzlaştırmak istemektedir.

Kapitalist sistemin bu açık saldırısı karşısında korunmanın, güçlenmenin ve direnmenin yegâne çözümü ve yolu toplumsallaşmaktır. Kendi kökleri üzerine doğru yetişerek, varoluş nedenlerine bağlılık temelinde anlamlı özgür yaşamın güç kaynağı olmak toplumsallıktır. Kendini bilmek tüm bilmelerin anasıysa, kendimizi bilmek, kendimiz olmak kadar da toplumsallaşarak hakikatin gerçeğine varırız.