Sorun Ve Çözüm Çarpışınca!

Hem milletin emeğini sömür cebini doldur, hem de halkları birbirine düşür bir sinema keyfi ile izle, hey gidi seyirlik dünya kim düşürdü bizi ...

Medya DOZ

Kürt; olmayan, yok sayılan bir halk olarak bolca gündemde yerini alan, hayatın orta yerinde her zaman olan bir halk. Tarihin en eski halklarından olan Kürtler daha birkaç yıl önceye kadar da ısrarla inkâr edildi, şimdilerde kimseler elini ağzına götürüp ‘Aaa nasıl var olan bir şey inkâr edilebilir ki’ demiyor. Çünkü herkes nasıl olduğunu kendi gözleriyle gördü, gördü de görmezden geldi zira bu konu da günaha batmamış insan yok gibi. Daha önce Ermenileri götürdüler ‘biz değiliz’ dedik. Çingenelere dil uzattılar, evlerini başlarına yıkıp kültürel toplumsallıklarını dağıttılar ‘biz değiliz’ dedik. Kürtleri türlü soykırımdan geçirdiler ana ve evladı birbirinden anlamaz hale getirdiler ‘bize dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ dedik Lazları azınlık ilan edip güzelim bir kültürü boğuntuya getirdiler ve biz az ile yetinmeyi öğrendik yavaş yavaş. İnsanlık günaha battı yavaş… Ne düğü belirsiz demeyeceğim, ne olduğu yazdığından, çizdiğinden ve söylediğinden belli olanlar, yıllarca kart kurt edebiyatı yapmaktan usanmadılar, utanmadılar… Kendileri bile inanmadı yazdıklarına, bu basiretsiz kalemşorler şimdilerde ne mi yazıyor? Kürtleri!

Kürtleri sorunlarıyla beraber yazıyorlar. Hiç gelişme falan demeyin! Olmayan, yok saydıkları, bir gerçekliğin varlığına ikna olup yazmaları bir gelişmedir hiç demeyin! Zira onlar bunu öğrenmek istemediler Kürt ve Kürt halk önderliğinin çabaları bu gerçeği bakar görmezlerin gözünün içine içine sokarak öğretti. Şimdilerde ise dişlerini sıkarak Kürt sorunu deyip bu sorun hiç çözülmesin der gibiler. Bıkkın bir ağızla, alelacele ağızlarından çıkarmak istedikleri bir sözcük, çıkarmasalar boğucu etki yaratan sözcük, bazen de tıslayarak Kürt sorunu diyorlar. Hem de ya başına ya da sonuna kocaman bir -sorun- eki yerleştirip yazıyorlar. Neredeyse bu yazıların çoğunda Kürt kelimesinin ikizi sorun kelimesi oluyor. Bu iki kelimenin yan yana gelmesi, oldum olası genzimde kuru bir öksürük gibi bir tat bırakırdı. Paslı bir kapının gıcırdayarak açılması gibi beynimi çizip geçerdi. Usumda oluşan bu algıya bir isim bulamadım, hala da bulmuş değilim. Sonraları anladım ki bu hisleri bir tek ben yaşamıyorum; geçenlerde yaşlı bir dede ile haber izlerken yine o meşhur iki kelime sere serpe televizyonda boy gösterdi bizim dede delişmen bir enerjiyle bir sıçradı yerinden ve ’’ sizsiniz sorun’’demesiyle anladım ki O’da rahatsız bu iki kelimenin yan yana gelmesinden…

Yanlış anlaşılmasın, bizi rahatsız eden Kürt oluşumuz değil, orta da bir sorun olduğunu inkâr da edecek değiliz, lakin kürdü kimliksizleştiren ve sorunda çözümsüzleştiren algıları da kabul edecek değiliz. Bu tür algıların ne tür sorunlar yarattığını da hep beraber görmekteyiz. Çünkü sorunu ele alışta bir dizi sorun var. Irkçı bir hava yaratılıp milliyetçi yaklaşımları şaha kaldırma var, halkları birbirine kırdırmanın provaları yapılmaktadır ve eğer bu ağzı kanlı iktidar, bu senaryosunu sahneye sürüp piyasa da dolaşıma koyarsa bu defa ‘biz değiliz’ deme şansımız olmayacak çünkü halklar kendini savunma adına, gerçek savunma mekanizmasını yitirip yaratılan bu komplo rüzgârına kapılacak. Afyon’da günlerdir süre gelen Türk-Kürt çatışması ve toplumsal gerilim bize yeterince bu komplonun sinyalini vermektedir.

Şimdi egemenlerin dili olan halkla hiçbir alakası olmayan elit ve toplum dışı kalan bu şekilsiz kalemşorler eserleriyle övünüp, insanlıklarından da bol bol şüphe edebilirler. Bir de nasıl kullanılıp toplum dışı bırakıldıklarını anlayabilseydiler keşke… Kürt halk önderliği savunmalarında neden ‘ideolojik silahların gücü, yürütülen savaşların silahlarından daha etkilidir.’ deyişini şimdi daha iyi anlamış bulunuyoruz. Bizler yani halklar eğer gerçekten kimliklerini korumak istiyorsa, kültürlerin birbirini besleyen, birbiriyle yaşam bulan ve anlamlaşan gerçekliğini unutmamalıyız. Yaratılmak istenen düşmanlık güncel ve sunidir. Anti toplumsaldır.

Evrensel tarihle ve tarihsel toplumla bağını yitirmiş eğilimlerin en iyi yaptığı iş halkları birbirine kırdırmaktır. Gerçek olan ise halklar hep birbirine benzer, farklı kimlikler taşımak aynı acıları yaşamanın önünde engel değildir, hala aynı şeylere sevinebiliyorsak, aynı şey için üzülüp, aynı şeylere kızabiliyorsak toplumsallığımızı yitirmediğimizi ve insanlık kimliğimizi kaybetmediğimizi bileceğiz ki iktidarların maşası olmayalım. Halklar da analara benzerler kimselerin canı yansın istemezler. Halklar toprağa benzerler. İçine aldıkları tohumu yeşertip filize dönüştürebilirler. Ama her çiçeğin rengi farklıdır ve farklılık beraber yaşamanın önünde engel değildir. Zira aynılaşmak doğaya terstir, aynılaşmak ölümün başka bir adıdır. Burada kimin ne ile uğraştığını bilmek önemlidir; halklar ekip yeşertmekle uğraşır. İktidarlar ise biçmek ve kurutmakla uğraşır. Halklar üretmekle, iktidarlar tüketmekle… Halklar birleştirmekle, devletler bölüştürmekle… Halklar ahlakla yola çıkar, devletler ise ahlaktan boşalmış bir hukukla hüküm sürer… Halklar kalıcı ve eskidir, iktidarcılık ve devletçilik ise geçici ve yenidir… Devletler olmadan da halklar vardı ismiyle, cismiyle, kimliğiyle var olmaya da devam edecektir. Bu bir direniş halidir. Kürt halkı şimdi bunu yapmaktadır. Buna anlam veremeyecek ne var? Halkların nerde durduğunu bilmesi ve neye karşı durması gerektiğini bilmesi kadar güzel bir şey var mı? Bu bir sorun mu sizce? İnsanlık adına tarihsel olmak, toplumsal olmak, bunu bütün halklar için istemek bir sorun mu? Kürt olmanın neresi sorun… Sorun olan sorunu çözmek istememektir. Kürdü sorun gibi algılamanın kendisi sorundur… Halk, hak ve hakikat üçlüsünü anlayarak bu sorulara cevap bulabiliriz ve en önemlisi de bu arayışlarımızda sistemin zihnimizi çarpıtmasına, beynimizi bulandırmasına, gözlerimize sis perdeleri çekmesine izin vermemeliyiz. En büyük direniş bu olsa gerek. Aksi takdir de haktan da, halktan da, hakikatten de uzaklaşır, kimliksiz bir tuzağa düşeriz…

Milliyetçilik iktidarın elinde halkların zehri gibi duruyor, bunu unutmayalım! Ama nedense bu milliyetçilik yapanları hiç savaş meydanında göremiyoruz, onlar hep kışkırtıyor, kırdırıyor ve izliyor… Kalemşorların ismi değişiyor ama zikirleri hep aynı zehre hizmet ediyor. Konu vatan millet olunca mecliste bazı parlamenterler sanki konuşmuyor da adeta havlıyor gibi. Adama sorarlar halk seni milliyetçilik, ayrımcılık, ırkçılık ve toplum kırıcılık yapasın diye mi gönderdi meclise? Hem milletin emeğini sömür cebini doldur, hem de halkları birbirine düşür bir sinema keyfi ile izle, hey gidi seyirlik dünya kim düşürdü bizi bu tongaya…