Uluslararası Komplonun 15 Yılına Girerken

Komplocu güçlerin şunu çok iyi bilmeleri gerekiyor. Kürt halkı özgürlük için direniş çizgisinden asla vazgeçmeyecektir...

Zelal EDESSA

 

Önderliğimize yönelik gelişen, İnsanlığın ahlaki değerlerine sığmayan halkların özgürlük değerlerine karşı ihanet çizgisinde gelişen, uluslararası 15 Şubat komplosunun 15. Yılına girerken bu komployu büyük bir nefretle kınıyoruz. Kürtler dışında tüm dünya, Kürtlerin bu komplo ile yaşadığı trajediye anlam veremedikleri gibi anlamak da istemediler. Bir kişinin milyonlarda yaşamasının, milyonların bir kişide kendilerini bulmasının şokunu yaşadılar. “Bir insanın esareti, milyonları nasıl acıya, öfkeye boğar, çıldırma noktasına getirir” anlamadılar. Yüzlerce insanın bu haksızlık karşısında kendilerini cayır cayır yakmalarını, bir toplumun Önderlikleri için fedai ruha erişmeleri ne anlama geliyordu? Kapitalist modernitenin çürümüşlüğünde insanlığın kutsal manevi değerlerini çoktan yitirmiş olduklarından ne kadar görecekleri, hissedecekleri şüpheliydi. Bunun anlamadıklarını gelişen zaman gösterecekti. Çünkü Kürtlere, Önderliklerine karşı gelişen komplo geçen yıllara rağmen hala devam ediyordu. Ancak Kürtler dünyaya bir şeyler anlatma mücadelesi içerisindeydi. Avrupa’nın katlettiği insanlığına karşı, Önderliklerine sahip çıkma mücadelesi ile onların vicdanında bir uyanışı, insanlığın ahlaki değerlerini hatırlatma çabası içerisindeydi ve bundan hiç vazgeçmeyecekti.

 

Kürtler Neden Bir Önderde Var Olma Gücüne Erişiyordu?

Kürtlerin kör düğüm haline gelerek evrensel boyut kazanan özgürlük sorunu karşısında herkes kendi payını sorgulamalıdır. Kürtler toplum olarak kendi varoluşlarını Rêber APO şahsında görüyorlar. Gerçekliğin kaynağı nedir? Bu toplumsal ruh, düşünce hangi diyalektik sonucu açığa çıkmıştır? Bu halk neleri yaşamıştı. Önderliğin esareti karşısında acı neden bu kadar derin hissediliyordu. Özgürlük neden bu kadar değerliydi? Kürtler neden bir Önderde var olma gücüne erişiyordu? Bunların anlaşılması önemli olmaktadır. Son yüz yıllarda Kürtler hegemonik güçlerin dünyaya egemen olma, toprak paylaşım planlarında en çok kullanılan piyonu olmuştur. Kürtlerin iyi niyetleri komşuları tarafından sürekli suiistimal edilmiştir. Aynı coğrafyada birlikte yaşadığı kapı komşusu ne zaman “gel birlikte ortak bir yaşamı dış düşmana karşı yaratalım ve koruyalım demişse”  Kürtler hiç tereddütsüz tüm gücü ile bu birlikteliğin mücadelesini kahramanca vermişlerdir. Karşılığında ise gördüğü ihanet olmuştur. Bu nedenle Kürt halkının en temiz, saf yönü onun en zayıf noktası olmuştur. Bu zayıf noktayı değerlendiren düşman zamanla Kürtleri cellâdına sevdalı, köle yapan bir konuma getirmişlerdir. Tüm Kürt özgürlük mücadelelerinin yenilgiye uğramasında en ölümcül darbe kendi içlerinden çıkan ihanetçiler tarafından vurulması bu gerçekliktendir. Son yüzyıllar Kürt halkı açısından en çok hırpalanan, emperyalist güçlerin kendi menfaatleri için üzerinde en çok politikalar yürüttükleri bir süreç olmuştur. Son yüz yılın eşiğinde ise Kürtler artık yaşadığı iç ve dış ihanetlerden dolayı, pes eden, ölüm sessizliğinde düşmanın ona çizdiği kadere razı olma noktasına gelmişti. İnsanlık için kutsallıklar yaratan bir halk dili ve kültürü ile yok olmaya başlamış, Kürdistan bir ölüm sessizliğine bürünmüştü.

 Cellâtların kendinden çok emin olarak Kürtlerin bitişini ilan ettikleri, bayram havasına girdikleri bir dönemde Rêber APO’nun çıkışı bu ölüm sessizliğini parçalayarak Kürtler ve insanlık için bir milat başlatıyordu. Özgürleşen Kürtlükle özgürleşen insanlığın doğuşunu da müjdeliyordu. Ortadoğu’nun kadim halkı kolay yok olmayacaktı. İnsanlık için yaşamı yaratan, binlerce yıl besleyen bu topraklar bu ölümü kolay kabullenmeyecektir. Tarihin ana nehir akışında sürekli var olan özgürlük kültürün direnişi bu sefer Önder APO şahsında yaşanacaktı. Kürdistan’da ölüleri mezarından dirilten, betonları yararak yaşamın filizlendiği bir diriliş dönemini başlattı. Önderliğin doğuşu ile başlayan bu dirilişe düşman ilk başta ihtimal vermemiş, sonradan da çığ gibi büyüyen Kürt özgürlük mücadelesi karşısında şoklara girerek, nasıl bitireceğine yönelik arayışlara girmişti. Bu nedenledir ki, PKK tarihi Türk devletinin Kürt Önderliğini, özgürlük mücadelesini, özgür Kürdü bitirmeye yönelik komplolar ve buna karşı gelişen direnişler tarihidir. Komploda en çok kullanılan Kürt ihanetçileri olmuştur. İlk komplo süreci Haki Karer yoldaşımızın katledilmesi ile Önderliğimize, gelişen mücadelemize karşı başlatılmış, arkasından Agit yoldaş, Hasan Bindal yoldaşlarla devam etmiş ve günümüze kadar da fırsat buldukça bu komplo çizgisi kendini sürekli pratikleştirmiştir. PKK tarihinin tüm süreçleri boyunca iç ihanetler ve komplolarla geçmiştir. Ancak her ihanette karşı Rêber APO mücadeleyi daha da güçlendirerek devrimci bir hamle ve direnişle cevap vermiştir. Çünkü Önderliğin geliştirdiği yaşam felsefesi, APO’cu anlayış öyle bir gerçekliğe sahiptir ki hiçbir şekilde, hiçbir koşulda yenilgiyi kabullenmeyen ve en zor koşulları tersin çeviren bir başarı çizgisine sahip bir niteliktedir. Düşman uzun zaman buna anlam veremedi. İç ihanetçiler bu konuda devreye girdiler. Tarihin çöp sepetinde lanetlenen Şahin Dönmez ve Şemdin gibi Provokatörler düşmana en çok hizmet eden hainler olarak;  “APO’yu yok etmezseniz o taştan bile militanlar yaratır” diyerek bir gerçeği itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Yine Önderliğin düşmanın gelişen operasyonlarını her yıl eğittiği binlerce kadro ile nasıl boşa çıkardığını söylemeleri ile köleliğe, ölüme sevdalı ihanetçi, çirkin Enkidular olarak kendi halklarını arkadan hançerliyorlardı. Aslında her zaman düşmanı başarıya götüren içteki ihanet gerçekliğidir.  Bunun üzerine düşman çok kapsamlı, hazırlıklı planlarını devreye koydu. Önderliğimizin imha ve tasfiyesi için ne gerekiyorsa seferber etme yaklaşımını geliştirdi.

Uluslararası komplonun nedeni Önderlik gerçeğiydi. Rêber APO kişiliği ve geliştirdiği yaşam felsefesi tümü ile emperyalist güçlerin çıkarlarına tersti. Sistem toplumun parçalanması, kadının köleleştirilmesi üzerinden kendini var kılabiliyordu. İnsanlık değerlerinin yaşam bulması söz konusu olamazdı. Sistemin temel görevi bu kutsallıklara saldırmaktı. Rêber APO’nun felsefesi ise tüm bu değerleri koruma mücadelesi verme üzerine kuruluyordu. Önderlik felsefesi gelişen mücadeleden dolayı gün geçtikçe derinleşiyordu. Kürt özgürlük mücadelesinin her geçen gün büyümesinde yansımasını buluyordu. Aynı şekilde Ortadoğu halkları içinde bir umut olma konumundaydı. Çünkü gelişen Kürt özgürlük mücadelesi demokratik Ortadoğu’nun geliştirilmesinde bir model ve öncü halk konumundaydı. Bu beraberinde Önderliğin özelde Ortadoğu ve dünya siyasetinde belirgin bir aktör konumuna getirmişti. Bu nedenle Emperyalist güçlerin Ortadoğu planları önündeki en büyük engeli oluşturuyordu. Diğer yandan ABD’nin Ortadoğu petrolleri ve diğer zenginliklerine ilişkin sayısız projeleri hazırdı. Tek engel dış güçlere karşı devrimci direnişleri zayıflatmak veya tümden ortadan kaldırmaktı. Önderlik ve hareketin tasfiyesi görevini ilk başlarda Türk devletine bırakılmıştı. Tansu Çiler-Doğan Güreş ekibi bu görevi tamamlayamamıştı. Özal ise onların görüşüne katılmadığı ve doğruyu dillendirdiği noktada bu gerçeği söylemek hayatına mal olmuştu. Diğer yandan Önderliğimiz gelişen oyunları bozuyor, güçlü bir direnişle karşılık veriyordu. Bu ise düşmanı çıldırtıyordu, köleleştirdiği, bitiş noktasına getirdiği Kürtlerden bir kişinin çıkıp sadece özgür iradesi, özgür yaşam felsefesi başkaldırmasına, dünya siyasetini etkilemesini, başarılar elde etmesine tahammül edemiyorlardı. Onlara göre dünyanın merkezi Avrupa’ydı, “her şeyi Avrupa belirler, Mezopotamyalı biri bunu yapamaz” yapmaya cesaret etmemesi gerektiği kompleksiydi. O nedenle Önderliğimizin imhası için T.C. uluslararası devletlerle topyekün bir imha konsepti için ittifaklar geliştirildiler.

Böylece Önderliğimizi bitirmeye yönelik 1998 Washington antlaşması ile uluslararası komplo aktif bir boyut kazanmıştı. Kürtler, Önderliği ve PKK için karanlık bir süreç örülmeye başlandı. Öyle ki dostluk adına yalan dolanlarla, içimizde her dönem hortlattıkları iç ihanetçilerin dış komplocuların ortak seferberliği ile Önderliğimizi esaret altına aldılar. Bu konuda hiçbir hukuk tanımadılar, insani ahlaki bir kural tanımadılar. Bir halkın başına gelebilecek en büyük felaketi, en büyük acıyı yaşattılar. Bu sürecin nasıl geliştiğini Kürtler hafızalarından hiç silinmeyecek büyük bir acıyı yaşayarak öğrendiler. Kürt halkı açısından acının, kederin en derinleştiği gün, ay (..99) yılı toplumsal olarak belleklerimize yer edinmiştir. 7’den 70’e bu hain komploya tanık olan tüm onurlu Kürtler hiçbir zaman kendilerine yapılan bu haksızlığı kabul etmediler ve etmeyeceklerini de hep düşmanın yüzüne haykırdılar. Kürtler yaşadıkları acının benzerini düşmana, seyirci kalan suç ortaklarının hepsine yaşatma halini yaşadılar. Öyle bir güç ortaya çıktı ki düşman bunun şokunu da itiraf etmekten geri kalmadı. Kürtlerin Önderliğe bağlı gücü karşısında fiziki imha etme seçeneğini askıya aldılar. Bunun koşullarını yaratma arayışı, zemini için gizli planlarını devreye koydular. Bu sefer Uluslararası komplo Önderliğimize karşı ağır tecrit ve izolasyonla kendi çizgisini dayattı. Kürt halkını ise buna alıştırma siyasetini dayattı.  Önderliğimiz bunu da deşifre etti. Buna karşı halkımızın tavrı her zaman net olmuştur. Ancak Komplo açısından değişemeyen bir şey vardı o da Önderlik, PKK ve Kürt militan çizgisini tasfiye etme yaklaşımı vardır.

Bu gün de Komplo en karanlık sinsi yüzü ile devrededir. Çünkü başladığı günden beri sonuç almak, amacına ulaşmak için hiç durmadan devam eden bir pozisyonunu hep korumuştur. Temel amaç; emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki planlarını engelleyen PKK, Önderliği ve her geçen gün kitleselleşerek Ortadoğu’nun en aktif, dinamik dönüştürücü güç niteliğini yakalayan devrimci militan Kürt gerçekliğini tasfiye etmedir. Tüm yollar denendi. Bu gün ise tasfiye, imha için denemedikleri bir yola başvuruyorlar. Bitireceğiz sloganı ile sonuç alamadılar. Bu sefer de sorunu çözeceğiz diyerekten karşısındaki hasım gücü rehavete kaptırma, mücadeleci ruh, direnişini pasfize etme yaklaşımı ile başlattıkları komplodan sonuç almak istiyorlar. Bunu da Önderlikle diyalog süreci olarak adlandırmakta, basında öyle bir gündem yaratma izlenimini vermekte, Kürt halkının özlemlerini dile getirmekte, ancak pratiksel açıdan ise imhada ısrar etmektedir. Medya savunma alanlarına kimyasal silahlarla saldırıları gerçekleştirme ile niyetinin ne olduğunu herkes görmektedir Anayasal düzenlemeler ise hepsi işin hikâye yönüdür. Gerçekleşen anayasal değişimlerin Kürtler açısından kalıcı bir çözüm getirmediği ortadadır. Kürt halkı devletin şu gerçeğini iyi görmüştür. Ne zaman barış-çözüm demişse arkasından halkı hançerleme amacı olduğu ortaya çıkmıştır.

O nedenle her zamanki gibi bugün de Kürtlerin komploya karşı kin ve nefretleri daha da derinleşmiştir. Önder APO’nun onlar için nasıl bir anlam taşıdığının çok iyi bilincine varmışlardır. Kürtler halk olarak “Xwebûyîn”leşmeyi Rêber APO ile gerçekleştirdiklerinin derin bilincindedirler. İlk defa Rêber APO ile düşünsel, ruhsal, sanatsal, kültürel toplumsal var oluşun özgür halini yakalamışlardır.  Kendi benlikleri, tarihleri, kültürleriyle bir buluşmayı yaşıyorlar. Bu anlamda Kürtler ve Rêber APO birbiri ile bütünleşmiş bir gerçekliğe kavuşuyor. Türkleşme yolunda yok oluşa giden Kürt realitesinden, Rêber APO ile varlık kazanan Kürt gerçekliğimiz bunu göstermektedir. İkisi bir olmuştur.

Özgür Kürt=Rêber APO

Özgür Kürt toplumu=Rêber APO

Kürt halkı düşünsel açıdan buna inanıyor. Ruhsal, duygu olarak kendisini böyle hissediyor. Düşman bu gerçeği anlamak ve kabul etmek zorundadır. Rêber APO bu gün milyonların yüreğinde, beyninde yaşamın her anındaki özgür Kürtlüktür. O nedenledir, İmralı’ya hapsedilen milyonlardır.   Kürt kendilerine yönelik gelişen bu esareti kabul etmediğini ve hiçbir zamanda etmeyeceği pratiği ile göstermiştir. Çünkü komplonun mesajını ilk günden çözdüler. Kürtlere verilen mesaj belliydi. Hegemon güçlerin yeniden yapılandırmaya çalıştıkları dünya düzeninde Kürtler yer verilmeyecekti. Eğer Kürtler var olma ısrar ederlerse de vahşice sindirilme kararı alınmıştı.  Açıkçası Kürtlere, Önderliğine, hareketine teslim olun çağrısıydı.  Kendilerini tanrı yerine koymuşlar ve Kürtlere reva gördükleri ölüm kaderini kabullenmelerini istiyorlardı. Ancak Kürtler eski Kürtler değildiler. Bir halkın kaderini emperyalist güçleri değil kendileri tayin edeceklerinin bilincine, onun yaşam felsefesine çoktan ulaşmışlardır. Her dönem de bu iradeyi göstermişlerdir. Kürt halkı asimilasyon ve kültürel soykırımla yok oluşu, köleliği kabul etmeyeceğini özgür yaşam için fedai bir ruh ile topyekün direnişle Önderliklerine-özgürlüklerine sahip çıkacağı mesajını pratiği ile bu geçen 14 yıllık süreçte verilmiştir. Komplocu güçlerin şunu çok iyi bilmeleri gerekiyor. Kürt halkı özgürlük için direniş çizgisinden asla vazgeçmeyecektir.