Rengarenk giysileriyle, halayları ve tililileriyle, taşıdıkları kırmızı, yeşil, sarı ve mor bayrakla...
Fidan Nurhak
Renkler insanın algı dünyasını oluşturur. Çok renklilik bu algının zenginliğidir. Kadınlar kişilik yapılanmaları itibariyle çok renkliliğe, renkliliği bedenlerinde ve bulundukları ortamlarda yansıtacak elverişliliktedir. Tüm Kürdistan bölgeleri ve zirve olarak Amed newrozu tekleştiren ve renksizleştiren hegemon sistemlere karşı duruşunu haykırırcasına rengarenkti. Bu bayramda yüreklerimiz ve gözlerimiz bayram etti.
Kır kültürünün ağırlığını koruduğu zamanlarda bahar bayramında çocuklar ev ev dolaşarak herkesin bayramını kutlar, topladıkları ürünlerle hazırladıkları bir şeyi yine herkesin beğenisine sunarmış. Günümüze doğru bu pek kalmamış gibidir. Birlikteliklerin anlamının katıldığı bu kutlayış biçimleri sistem kıskacında ezildi, sıkıldı, sıkıştırıldı. Tabi ki direniş bu ezilmeye, sıkılmaya ve sıkıştırılmaya idi. 2013 Newrozu ise yeni birlikteliklerin, yeni birliktelik anlamlarının ve yeni ortaklıkların nasıl olacağına dair kimlik beyanıdır desek yerindedir.
Günlerdir gözlerimiz bayram etti dedik. Bayram oluşan bir kutsalın kabulü, o kutsala karşı toplumun verdiği cevaptır. Ortadoğu’nun laneti ne kadar parçalanmışlık ise kutsalı da o kadar birliktir. Birlik ruhunu yaratan, özgür birlik ruhunu oluşturan ve yaşam tarzı haline getiren her algı, olgu ve kişi Ortadoğu’da kutsallık mertebesindedir. Peygamberlerin kutsallığı kadar ozanların kutsal sayılması da bundandır. Evi kendi yasaları etrafında toplayan, besleyip büyüttüğü çocukları etrafında toplayan kadının da kutsallardan sayılması bundandır.
Rengarenk giysileriyle, halayları ve tililileriyle, taşıdıkları kırmızı, yeşil, sarı ve mor bayraklarıyla kadınlar yenilenen kutsalın en güçlü taşıyıcıları olmak zorundadır, ki buna en yakın konumda olan da zaten kadınlardır. Kürdistan kadını, kürt anaları analık kültürünü yeniden canlandırırcasına haykırmaktadır. tanrıçalarımızı binlerce yıllık uykudan uyandırmak istercesine yükseltmektedirler seslerini. Genç kadınlara örnek olacak anaların bugün özgürlük ve kimlik bilinçleri, birlik algıları kesinlikle sıradan bir durum olarak algılanmamalıdır. Bir kadın-ana için bunun kendince ifadesi ne kadar önemliyse çocuklarını eğiterek aynı bilinçle yeni nesilleri yetiştirmesi de aynı önemdedir. Her ana kendi yaşam tecrübesini, anlam zenginliğini, yaşamın ona verdiği ve ana kültürüyle yoğurarak her an toplumun onsuz gerçekleşmeyeceğini gösteren yaşam deneyimlerini çocuklarına vermekle, eğitmekle yükümlüdür. Kendi çocuklarını eğitmeyi salt öğretmenlere bırakmak ve eğitimi salt sınırları son derece daraltılmış ders kitaplarında görmek büyük yanılgıdır ve yeni nesillerin hayatlarını şimdiden eskitmektir. Anaların kutsallığı buna izin vermemeli.
Eylem yolundaki bir ananın binlerce insanın onu göreceğini bilerek kameraların karşısında “biratî biratî, xwişkitî xwişkitî” diye haykırması Kürdistan kadınının, analarımızın ulaştığı özgürlük ve kadınlık bilincini ortaya koymaktadır. Bu bilincin nasıl oluştuğunu, kadın özgürlük ideolojisinin acılarla örülen yılların nasıl yaşandığını her ana bilmektedir. Yüreğinde her bir renge ayrı bir yer veren Kürt anaları Ortadoğu’da kendi kültürünü, özünü yaşama ve korumanın analık kültürüyle bağlantısını bilmektedir. Bu newrozda bu bilincin pratikleşmesini bir kez daha gördük. Kubanili Ayşe ananın özgürlük ve bilinç haykırışı, Kubani’den Amed’de getirdiği selamı yüreğini verircesine yüz binlere, milyonlara sunmasını tüm hücrelerimizde duyumsadık. Öyle güçlü bir hitabı vardı ki hücrelerin duyumsamaması için ölmüş olması gerekirdi. Kendi ulusal-yerel giysileriyle, sürekli havada tuttuğu elinin işaret ettiği gibi toplumun bir öncüsü olduğunun derin bilinciyle dile getirdikleri politik ve ahlaki toplumun özetiydi. Orada Ayşe ana, Ayşe ana olmak kadar herkesin anasıydı. Toplumsallığımızın yeni anası, tanrıçasıydı. Bilinci, güçlü hitabı, derinliği, dile getirdiklerini derinden duyumsadığını bizlere de hissettiren doluluğuyla, tanrıça kültürünün binlerce yıllık uykusundan uyanıp Rojava’dan Kuzey’e yürüyüşe geçtiğini bizlere anlattı Ayşe ana.
Toplumun kutsalları hiçbir zaman ölmezler. Her kutsal bir hakikattir. Hakikat özgür yaşam mimarımızın dediği gibi, yok edilemez, üzeri örtülebilir, uykuya bırakılabilir ama öldürülemez. Tanrıça kültürü de hegemon sistemlerin gelişmesine paralel giderek zayıflayan sesi ve en son susturulmasıyla yaşamdan silinip atılamazdı. Uzun süren tanrıçasız zamanlar nasıl büyük acıları yaratmış ve yaşatmışsa tanrıça kültürünün, toplumsal analık kültürünün yeniden canlanması, ayağa kalkıp yürümesi de aynı oranda acıları azaltan, mutlulukları, özgür yaşamları ve anlamı arttıran tarzda olacaktır. Ve bu durum bizlere kutsalların ölmediğini bir kez daha, hem de rengarenk yeni doğumuyla göstermektedir.
Kutsalların oluşması kadar yeni ve özgür formlarla topluma yeniden dönmesi toplumun kendi kendini yeniden inşa edişiyle ilgili bir durumdur. Bugün Kürt halkının yaşadığı da budur. Kürt halkı kendini yeniden inşa etmenin şansı, imkanı ve görevleriyle karşı karşıyadır. Tüm savunma güçleri, demokratik odakları, kadınları ve her bireyiyle bu görevlerin yükümlülüğündedir. Hiçbir birey kendini kıyıda köşede bırakamayacak denli bu yaratımın içinde bulacaktır. Ki bu konumda olmamak yokolmanın diğer adıdır. Varolmanın tek şartı kendi kutsallarımızın yeni formlarını oluşturan çağrıların izinden gitmek, giderken evrenin hangi zamanında ve hangi konumunda olduğumuzun bilincine varmak ve bu bilinçle yaşamı yaşamaktır. Bunu yapamamak hakikat dışı kalmaktır. Ki Ortadoğu’da hakikat dışı kalmak demek yokolmak demektir. Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’ın seslendiği “Mesajımı yüreğine katan yüce kadınlar” olabilmek, yüreğini Güneşin bu yeni doğuşuna açmakla olur.
Kürt halkı ve Kürt kadını Amed newrozunda, kutsallıkları binlerce yıllık uykusundan uyandıran hakikat yaratıcılarıyla yeni özgür toplumu yaratmanın, anlamlı birliktelikler yaratarak Ortadoğu’da yaşamı yeniden inşa etmenin yürek sözünü vermiştir.