Bu önderlik en azından on yıldır tarihteki Türk-Kürt ilişkilerine gönderme yapmaktadır. Türkleri..
Cuma RONAHİ
Türkiye'de gerçekten de sorumluluk ve ciddiyet zayıf. Bu sadece mevcut sistemin iktidarı ve muhalefeti için geçerli değil. Sosyalistler ve gerçek muhalif olması gereken kesimlerin önemli bölümü de olgulara yüzeysel yaklaşıyor. Dar ve duygusal yaklaşımlar öne çıkıyor. Kürt Halk Önderinin Newroz mesajına ve basına yansıyan görüşmelere yaklaşım bunu göstermiştir. Kürt Halk Önderinin mesajına dikkatlice ve bütünlüklü yaklaşım yerine, fili kıllarıyla tarif eden durum görülmüştür. Sosyalistler ve gerçek muhalif kesimlerin çok apolitik olduğu, dar muhaliflik dışında bir yaklaşım içinde olmadıkları mesaja yaklaşımlarında bir daha anlaşılmıştır.
Her şeyden önce mesaja, bu mesajı hazırlayanın bugüne kadar söylediklerine ve amaca bakmayan bir yaklaşım gösterilmiştir. Anlaşılıyor ki şimdiye kadar bu Önderliğin yazdıkları okunmamış, bu hareketin bu konulardaki görüşleri nedir yakından öğrenilmemiştir. Günlük yansıyanlar ve pratik içinde bazı şeyler öğrenilmiş; ancak bu noktada da iyi bir öğrenme olmadığı açıktır. Günlük yansıyanlar ve pratik bile bu Önderliği ve hareketi öğrenmek için çok veri sunmaktadır. Bu bile alınmamıştır. Herhalde egemenlik kompleksiyle Kürt Halk Önderinin ve Kürt hareketinin söyledikleri dikkatlice takip edilip öğrenilmek istenmemiştir. Mesajdan sonraki tutumlar ne yazık ki bunları aklımıza getirmiştir.
Bu önderlik en azından on yıldır tarihteki Türk-Kürt ilişkilerine gönderme yapmaktadır. Türklerin Kürtlerle kurdukları ilişkiden kazançlı çıktıkları vurgulanmıştır. Bu açıdan yıllarca iki halkın kardeşliğine dayalı adil ve demokratik çözüm her iki tarafa da kazandırır denilmiştir. Ne bin yıl öncesine ne de 1920’li yıllara yeni değiniliyor. Böyle bir tarihe gönderme yapmanın ne sakıncası var! Böyle bir tarihe gönderme yapmak Osmanlı denetimindeki diğer halklara, toplumlara ve hatta Kürtlere yapılmış haksızlıkları yok saymak anlamına gelmiyor. Gerçekten de Kürtlerin inkar edilmesi yüz yıllık bir sorundur. Kürtlerle çatışmanın ise yüz elli yıllık bir geçmişi var. Ne zaman ki Kürtlerin özyönetimlerine bir yönelim olmuşsa, işte o zaman çatışmalar başlamıştır.
Demokratik Ortadoğu konfederalizmi ise PKK'nin on yıllardır savunduğu bir düşüncedir. Bağımsız Kürdistan fikrinin olduğu dönemde bile bu düşünce vardı. Özellikle Kürt Halk Önderinin yeni paradigmasıyla bu proje daha fazla savunulmuş ve dillendirilmiştir. Bu görüş, Türklerle Kürtlere birleşin, diğer halklar üzerinde otorite kurun, demiyor. Kürt-Türk barışının tüm Ortadoğu'ya yayılması anlamına geliyor. Türk-Kürt barışının yaratacağı demokratikleşmenin Ortadoğu'yu etkileme gücünden söz ediliyor.
Türk-Kürt barışına dayalı demokratikleşme Türkiye'deki tüm sorunlara da çözüm bulmak ve herkesimle barış yapmak anlamına geliyor. Yani tekçi yapının Türk-İslam hegemonyasının bırakılıp tüm etnik ve inanç topluluklarının varlığını ve özgürlüğünü sağlayan bir demokratikleşme ve bir Türkiye'den söz ediliyor. Böyle bir Türkiye tabii ki Ortadoğu için örnek olur. Türkiye'deki sorunların demokratik çözümü bölgedeki tüm sorunların çözümüne örnek olur. Kuşkusuz Türkiye'nin hesabı, düşüncesi nedir, böyle bir çözüme gelecek midir bu ayrı bir konudur. Ancak Kürt Halk Önderinin mesajında etnik ve dinsel olarak çoğulculuğu, demokratik bir Türkiye ve Ortadoğu'yu hedeflediği kesindir. Kürt Halk Önderinin ve Kürt Hareketinin bu yönlü görüşleri yeni değildir. En azından on yıldır savunduğu görüşlerdir. Bu görüşler; on yıldır mücadele verilen AKP ile şimdi bir görüşme ya da müzakere yapılıyor diye farkı yorumlanamaz, ele alınamaz.
Kürt Halk Önderi mevcut heyeti devlet heyeti olarak görüyor. Gelen heyetle, yani devletle bazı konularda mutabakata vardık, şimdi bu mutabakatın AKP tarafından sindirilmesi ve pratikleşmesini bekliyoruz diyor.
Kürt Halk Önderinin mesajı tüm ezilenlerin farklı ve etnik tüm dinsel toplulukların varlığını, eşitliğini ve özgürlüğünü hedefleyen bir Türkiye hedefliyor. Bu mesajın özeti budur. Bu mesajdaki Misak-ı Milli ise, sınırların kalkmasını değil, sınırlar kalkmadan Kuzey Kürtlerinin tüm Kürtlerle siyasi, sosyal ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesini hedefliyor. Türkiye'nin yapacağı anayasanın buna engel olmamasını istiyor. Bu da yeni bir yaklaşım değildir. Kürtlerin bölünmüşlüğünü belli bir yolla gidermek kadar doğal bir şey olamaz. Bu da Kürtlerin hakkıdır. Kürt Halk Önderi savunmalarında bunu sınırlara dokunulmadan tüm parçaların kendi aralarında Kürt demokratik konfederalizmi sağlaması olarak görmektedir. Bu Kürt konfederalizminin temel ve köprü olacağı bir Ortadoğu konfederalizmini de hedeflemiştir. Bu, PKK'nin programında olduğu gibi, KCK sözleşmesine de ifade edilmiş bir durumdur.
Kuşkusuz PKK ve Kürt Halk Önderi dine klasik sol yaklaşımla bakmıyor. Bu da yeni değildir. Solun dine yaklaşımını eskiden beri eleştirmektedir. Ancak en fazla karşı çıktığı dört şeyden biri de dinciliktir. Bu dört şey; milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ve pozitivist bilimciliktir. Bu nedenle geçmiş bin yıllık tarihsel ilişkiye gönderme yapmasını şapkadan tavşan çıkarmak gibi bir Türk-Kürt İslam cumhuriyeti gibi ele almak gerçekten de hokkabazlıktır.
Bu Önderlik BDP’lilerle yapılan görüşmelerde AKP hegemonyasını kabul etmeyeceğini vurgulamıştır. 90 yıl başka bir hegemonyada yaşadık, şimdi de AKP hegemonyasını kabul etmeyiz diyerek nasıl bir Türkiye istediğini ortaya koymuştur. Siyasal İslam’ın değil, çoğulculuğun hakim olduğu demokratik bir Türkiye içinde Kürt sorununa çözüm aranmaktadır. Bunu farklı göstermek çarpıtmaktır. Kürt sorununun çözümünü değil de sürekli çatışmayı isteyen bir yaklaşımı dışa vurmaktadır.
Kuşkusuz Kürt sorununda makul bir çözüm gerçekleşmezse bu hareket ve halk kırk yıl daha direnir. Ancak demokratik siyasal çözüm içinde politikanın her türlü imkanını kullanır. Şimdi Kürt Halk Önderi bu yöntemlerle Kürt sorununun demokratik çözümünü ve Türkiye'nin demokratikleştirmesini sağlayan bir çaba içindedir. Tüm demokrasi güçlerine, sosyalistlere, ezilen etnik ve dinsel topluluklara düşen görev bu çabanın başarıya ulaşması için demokratikleşme mücadelesi içinde yer almaktır.