Vicdan ve Devrimci Görev

Her yıl Mayıs ayında şehitleri saygı ile anmak önemli olmakla birlikte, aynı şekilde şehitler...

Cemal Şerik

Mayıs ayı içerisinde bulunuyoruz. Kürt Özgürlük ve Demokrasi Güçleri Mayıs’ı diğer aylardan farklı olarak Şehitlerine atfetmiş bulunuyor. O nedenle de Mayıs’ı “Şanlı Şehitler Ayı” olarak ilan etmiştir. Bu gereçek Türkiye devrimci, demokratik ve sol güçleri içinde geçerlilik arz ediyor. Çünkü Mayıs ayı Türkiye’li devrimci, demokratik, sol güçler içinde aynı anlama geliyor. Mayıs ayının ilk gününden son gününe varıncaya kadar bu kendisini gösteriyor. Mayıs ayının ilk günü olan 1 Mayıs 1977 katliamı ve Sinan Cemgil, Alpaslan Özüdoğan ve Kadir Manga’nın Nurhak dağlarında 31 Mayıs 1971 günü katledilmiş olmaları da bunun bir göstergesini oluşturuyor.

Bu şekilde Mayıs, Kürdistan ve Türkiye toplumlarının ortaklaştıkları bir ay olma özelliğini taşıyor. 18 Mayıs 1977’de aslen Türkiye’li olmasına rağmen Kürdistan Özgürlük Hareketinin Önderlerinden olan Haki Karer’in şahadete ulaşma gerçekliği de bu ortaklaşmanın sembole dönüştüğü bir gün olma anlamına geliyor.

18 Mayıs’a günler kaldı. 18 Mayıs’ın bu yıl dönümünde Kürdistan’lı ve Türkiye’li devrimciler, demokrat ve sol güçler bu günü İbrahim Kaypakkya başta olmak üzere diğer şehitlerini anarak karşılayacaklardır.

Her yıl Mayıs ayında şehitleri saygı ile anmak önemli olmakla birlikte, aynı şekilde şehitleri mücadele içerisinde devrimci görev ve sorumlulukları yerine getirerek  yaşatmak daha da bir anlam kazanıyor. Bu özellikle de günümüzde Kürdistan ve Türkiye toplumlarının ortaklaşmalarının öne çıktığı koşullarda çok daha fazla önem kazanmış oluyor.

Bugün Kürdistan ve Türkiye toplumları yeni bir tarihi süreç içerisine girmiş bulunuyorlar. Aynı şekilde Reber Apo’nun önderliği ve Kürt Özgürlük Güçlerinin yürütmüş olduğu mücadelenin belirleyiciliği ile birlikte, bu aynı zaman da Kürdistan ve Türkiye toplumlarının sahiplenmeleri gereken bir süreç olma özelliğini de taşıyor. Aslında Mayıs ayına Kürdistan ve Türkiye toplumlarının günümüzde vereceği karşılığın özünü de bu gerçeklik oluşturuyor.

Kürdistan ve Türkiye’de bunun koşulları da herzamankinden daha fazla olgunlaşmış bulunuyor. Kürdistan’da toplum, içerisine girilmiş olan ve Önder Apo tarafından “Demokratik Kurtuluş ve “Özgür Yaşam Hamlesi” adıyla adlandırılan bu süreci her yönüyle sahiplenmiştir. Aynı şekilde Türkiye toplumu da bundan büyük bir heyecan duymaktadır. Fakat kendi içerisinde birlikteliği sağlamada yaşanan yetersizlikler, bunun Türkiye toplumun da örgütlü bir çıkışa ve eyleme dönüşütürülmesini olumsuz açıdan etkileyen gerekçeler haline gelmiş bulunuyor. Bu da, Kürdistan ve Türkiye toplumlarının Mayıs ayına birlikte vermeleri gereken karşılığı vermelerini etkiliyor.

Kürdüstan Özgürlük Güçleri ve Türkiye’li devrimci, demokrat ve sol güçlerinin yeni bir şehitleri ayında yerine getirmesi gereken görevlerin başında da bu eksik kalan yönün tamamlanması geliyor. Bu yönde bazı adımlar atılmış olsa da, bunların yeterli olduğunu söylemek olanaklı görünmüyor. Buda Kürdistan ve Türkiye toplumları neznin de siyasal ve toplumsal açıdan bir boşluk yaratıyor ve bu boşluğun egemeler tarafından doldurulmasına imkan sunuyor.

Egemenler bu boşluğu dolduruyorlar da. AKP’nin seçimlerde almış olduğu oy gerçekliği ve yapılan anketler de ortaya çıkan sonuçlarda bunu doğruluyor. Ortaya çıkan bu tablo içerisinde Türkiye’li devrimci, demokratik ve sol güçlerin hala ciddi bir varlık gösteremedikleri açığa çıkıyor. Oysa gerçekliğin bundan daha farklı olması gerekiyordu. 1970’li yılların Türkiyesin’de yaşanan devrimci toplumsal yükseliş de böyle bir sonucun ortaya çıkmasını gerekli kılıyordu. Yürütülen mücadele ve yaşanan direnişlere rağmen bunun gereçekleşememiş olması irdelenmesi ve sorgulanması gereken bir husus olarak karşımıza çıkıyor. 

Elbette var olan bu eksiklik karşısında Kürdistan Özgürlük Güçleri ve Türkiyeli devrimci, demokratik ve sol güçlerin rahatsızlık duymadıklarını söylemekte mümkün değil. Hatta bunu aşma yönünde atılan adımlarda söz konusudur.

Halkların Demokratik Kongresi(HDK) bu yönde atılan adımlardan sadece bir tanesidir. Ancak bunun yeterli olduğunu söylemekte mümkün değildir. Daha başka adımların atılması ve birlikteliklerin sağlanması gerekmektedir. Türkiyeli devrimci, demokrasi ve sol güçlerinin daha geniş ve güçlü katılımını sağlayacak bir birlikteliğe mutlaka ulaşılabilmelidir. Bu aynı zamanda tarihe ve topluma karşı sorumluluğun bir gereği olarak öne çıkmaktadır.

Önder Apo’nun bu konuda yapmış olduğu somut çağrılar bulunmaktadır. Kürt Özgürlük ve Demokrasi  Hareketi de bu doğrultuda üzerine düşen sorumluluğun gereklerini yerine getireceğini ve buna hazır olduğunu açıklamıştır.

Bu nokta da yapılması gereken somut adımların hiçbir şekilde daha fazla beklenilmeden, geciktirilmeden atılmasıdır. Bunun imkanları da  vardır, yeterki koşullar gerektiği gibi değerlendirilebilsin.

Önder Apo’nun “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam” adını verdiği yeni mücadele süreci bunun için olduğundan çok daha fazla imkan sunmaktadır. Çünkü Önder Apo tarafından başlatılan bu süreç aynı zaman da Türkiye toplumu içinde bir başlangıç teşkil etmektedir. O nedenledir ki, bu başlangıç atılacak  çok güçlü adımlarla karşılanabilmelidir.

Bu tarihi bir andır. 1924’ler birlikte biçim kazandırılan Birinci Cumhuhriyetin paradigması iflas etmiştir; siyasal kurumları ve partileriyle işlemez hale gelmiştir, toplum tarafından da kabul görmemektedir. Eğer Türkiyeli devrimci , demokratik ve sol güçler böylesi bir süreçte rollerini oynayamazlarsa, tarihsel olarak görevlerini de yerine getirememiş olacaklardır. Oluşan böylesi koşullarda da AKP gibi 2023 projeleri yapan, hayallerini kuran partilerin önün açılmış olacaktır.

Bunun da Türkiye toplumuna kaybettireceği açıktır. Önder Apo bunun karşısında Halkların Demokratik seçeneği ortaya koymuştur. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu da, Kürdistan ve Türkiye toplumlarının birlikte ortak mücadelesinden geçmektedir.  Kürt Özgürlük ve Demokrasi Güçleri buna hazır olduklarını belirtmişlerdir. Fakat bunun karşılığını bulması gerekmektedir. Türkiyeli devrimci, demokratik ve sol güçlerin bunu görmelerini, kendilerini konumlandırmalarını beklemektedir.

Türkiyeli devrimci, demokratik ve sol güçler bu beklentiye yanıt verebilmelidirler. Hiçbir kimse, Türkiyeli devrimci, demokratik ve sol güçlerin zayıp olduğunu, toplum içerisinde karşılıklarının olmadığını iddia edemez. Doğru olan bunun tam tersidir. Ancak parçalıdırlarlar, biraraya gelerek güçlerini sinerjiye dönüştürmede sorunlar yaşamaktadırlar. Bunlar giderildiğinde gerçek güçlerinin açığa çıkması olanaklı bir hale gelecektir. Bunun yolu da bu güçlerin birlikte, ortak mücadelesinden geçmektedir. Bunun sağlanması için yapılan bazı tartışmlar ve önerilerde vardır. Bunlar, basın-yayın organlarına da yansımaktadır. Bu belki bir çağrı ve tartışma boyutunu aşmamışta olabilir. Fakat önemlidir, sahiplenilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir.

Bugün devlet ve PKK arasında bir mücadele söz konusudur. Ve bu mücadele karşılıklı görüşme ve müzakere aşamasına gelmiştir. Bunu sadece PKK’nin bir kazanımı olarak görmemek gerekmektedir. Bu aynı zaman da Türkiye toplumunun da bir kazanımıdır. Önder Apo’da bu gerçeğe işaret etmekte ve bu kazanımın Türkiye toplumu tarafından da sahiplenilmesini istemektedir. Tabi ki buda kendiliğinde gerçekleşmeyecektir. Bunu gerçekleştirecek olanda Türkiyeli devrimci, demokratik ve sol güçler olacaktır. Asıl olarak da Önder Apo’nun çağrısı bu güçleredir.

PKK ve onun öncülük ettiği Büyük Özgürlük Devrimini Kürdistan toplumu ile sınırlandırmak doğru değildir. Bu aynı zamanda Türkiye toplumunun da devrimidir. PKK gereçekliği de bunun böyle olduğunu göstermektedir.

PKK Kürdistan ve Türkiye toplumlarının ortak devrimci bir geleceği olarak kendisini var etmiştir. Önder Apo ve Haki Karer birliteliği ve Ankara da 1973 yılında kurulan ADYÖD gerçekliği de bunun en somut bir ifadesidir. 1973’de sağlanan bu birlik esas alındığında Kürdistan ve Türkiye toplumlarının iradesini temsil edecek olan devrimci, demokratik ve sol güçlerin birlikteliğide gerçekleşmiş olacaktır.

1973’lerde bunu gerçekleştirmek için önemi bir adım atılmıştı. Ancak bu istenilen bir sonuca ulaştıralamadı. Bunun sonuçları da pahalıya mal olmuştur. 1970’li yılların sonuna gelindiğinde Kürdistan ve Türkiye toplumlarının devrimlerini yaşamalarını engellemiştir. Kürdistan ve Türkiye toplumlarının farklı mecralara akan devrimci enerjisi o günkü koşulların Devim lehine dönüşmesini engellemiştir.

Şimdide benzer bir durum yaşanmaktadır. Kürdistan’da toplum kendi devrimini yaşamaktadır. Türkiye toplumu tarafından yaşanan bu devrim henüz kendi seçenekleri haline gelmemiştir. Bunu da 12 Eylül 1980 Askeri darbesini gerçekleştiren Generallerin yaptığı gibi başta AKP olmak üzere egemenler kendi çıkarlarına görmekte ve kullanmaya çalışmaktadır. Buda Kürdistan ve Türkiye toplumları için tehlike oluşturmaktadır.

Bugün Kürdistan ve Türkiye toplumları açısında son derece tehliklei sonuçlar yaratacak olan bu yetersizliğin giderilerek bir ortaklaşmanın sağlanması devrimci, demokratik ve sol güçlerin önünde duran en temel bir görev olmaktadır. Önemli olan burada bu gerçeğin görülmesi, buna denk düşecek olan adımların atılması ve geniş birlikteliklerin sağlanmasıdır.

Bu gerçekleşebilir. Dünyanın birçok ülkesinde gerçekleşmiş, yaşanmış deneyleri vardır. İçerisinde bulunduğumuz Mayıs ayının, Kürdistan ve Türkiye toplumları için ortak bir değer haline gelerek, şehitlere adanmış olmasıda bunu vicdan ve devrimci bir görev haline getirmiş bulunmaktadır.