Yürütülen bu tartışmalarda Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Halkların Demokratik Kongresi v..
Cemal Şerik
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yaşanan patlama üzerine yürütülen tartışmalar devam ediyor. Türkiye’nin yakın tarihi içerisinde gerçekleşen en büyük saldırılardan biri olması ve yaratmış olduğu sonuçlar itibarıyla da bunun böyle olması da gerekiyor. Fakat yapılan bu tartışmalar, asıl neden üzerinde odaklaşma yerine, daha çok yarattığı etkilerle ve kimlerin gerçekleştirmiş olacağı vb. ile sınırlı kalıyor. Bir kısım siyasal çevre asıl nedene yaklaşarak bir tartışma yürütmeye çalışsa da bu kendileriyle sınırlı kalıyor ve egemen, iktidarcı güçlerin engellemeleriyle karşılaşıyor. Geçtiğimiz hafta mecliste gurubu olan partilerin yapmış olduğu gurup toplantılarında ve basın üzerinden yürütülen tartışmalarda da bu gerçek kendisini gösteriyor.
Yürütülen bu tartışmalarda Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Halkların Demokratik Kongresi ve bunların yakın çevresinde bulunan siyasal çevreler dışında olanların Reyhanlı da yaşanan patlama karşısında eleştirel ve bağımsız bir duruş sergilediklerini söylemek mümkün değil. Daha çok da genel haliyle bir taraf olarak patlamayı ele alışlar gerçekleşiyor. Burada da TC devleti ve Suriye rejimi yanlısı yorumlar kendisini gösteriyor. Buda sorunun asıl özünün saklanmasına ve kamuoyunda doğru tutumların geliştirilmesinde engelleyici bir rol oynuyor. Buna düşülmemesi gerektiği de son derece açıktır.
Suriye’de yaşanan iç savaş üzerine daha önce kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştı. Bu çerçeve de Suriye’de yaşanan bu savaşın halkların lehine olduğunu söylemek mümkün değildir. Tamamen hegemonik güçlerin kendi aralarında yürüttükleri bir egemenlik savaşıdır. Bu savaşta 20.yy. koşullarına göre şekillenmiş ve o dönemki konjonktüre göre oluşmuş statükoyu savunan güçlerle, 21 yy. dünyasını yeniden bir düzenleniş içerisine çekmeye çalışan Küresel sermaye güçleri karşı karşıya gelmişlerdir. Bu yönüyle egemenlikli, devletçi sistemin kendi içerisine yaşanan bir savaş olma sınırları dışına çıkmamaktadır.
Bu nedenle de böyle bir savaş içerisinde yer almak yada tutum belirlemek egemen, devletçi sistemin kendi içerisinde yürüttüğü savaşta bir taraftan yana eğilim yada saf belirlemek anlamına gelmektedir. Onun içindir ki Türkiye de farklı isimlerle kendilerini adlandırmış olsalar da, var olan siyasal çevrelerin Reyhanlı’da yaşanan patlama karşısında izlemiş oldukları politika bu gerçeklik içerisinde yerini bulmaktadır.
AKP, CHP, MHP vb. partiler tamamen tarafı oldukları hegemonik güçlere göre den yana tavır belirmişlerdir. Bu çerçevede de AKP Suriye’yi, CHP, MHP vb. gibi partilerde TC’yi bu patlamadan asıl olarak; hükümeti dolayısıyla da devleti sorumlu tutmakta ve birbirlerine ağır ithamlarda bulunmuşlardır. Bunu yaparlarken de, her iki devletin halkların aleyhine olan böyle bir savaşın başlamasında asıl rol sahibi güçleri, politikaları perdelemişlerdir. BDP ve HDK vb. gibi düşünenlerin farkı da burada kendisini göstermiştir. Bu siyasal çevreler her iki hegemonil güce karşı halkların bağımsız politikasından yana olan eğilimini ortaya koymuş ve tutum sahibi olmuşlardır.
Asıl olarak da Reyhanlı’da yaşanan ve elli’nin üzerinde insanın yaşamını kaybetmesine neden olan patlama da, bu gerçeğe göre bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
TC devlet olarak Suriye’de yaşanan savaş karşısın da, Suriye ve Türkiye halklarının çıkarına olan bir yaklaşım belirlememiştir. Hegemonik güçlerin kendi aralarında yürüttükleri egemenlik savaşında bir taraf olarak yer almıştır. Ancak bu taraf olarak yer alışta, her hangi bir devletin yer alış biçiminden farklı olmuştur. Tamamen savaşın rantını toplamak ve kendine göre başarılı olabileceğini sandığı tarafın yanın da açık bir şekilde yer belirlemek biçiminde gerçekleşmiştir. Hatta Türkiye’yi savaşta bir savaş cephesi haline getirmekte bir sakınca görmemiştir. Adına “Özgür Suriye Ordusu” verilen gücün karargah alanı, üstlenme mevzisi, lojistik ve eğitim sahası haline gelinmiştir. Bununla da sınırlı kalmayarak kendi açık profesyonel askeri gücünü bile kullanmaya başlamıştır.
TC’yi devlet olarak Suriye’de yaşanan savaşta böylesine açık bir taraf haline getiren asıl nedenlerin başında da Libya’ya yapılan askeri müdahale ve ardı sıra yaşananlar olmuştur. Bu anlamda TC, Libya ve Suriye’yi birbirine karıştırmış, Libya’da ortaya çıkan sonucun bir benzerinin Suriye’de yaşanacağını sanmıştır.
Öyle olmamıştır. Suriye’de savaş üçüncü yılı içerisindedir. Daha ne kadar devam edeceği de hala belirsizliğini korumaya devam etmektedir. ABD ve Rusya kendi aralarında Suriye’de bir geçiş süreci konusunda anlaşmışlardır. Suriye’nin toplumsal yapısı, Libya’dan çok farklıdır. Buda siyasal dengeleri doğrudan etkilemektedir. Burada farklı kültürler ve inançlar bir arada yaşamaktadır. Bunlar arasında bir dengeyi gözetmeyen her hangi bir oluşumun burada yaşam şansı bulması imkansız olduğu gibi, ortaya çıkacak olan sonuçların kendilerini de etkileyeceğini gören, başta ABD ve Avrupalı güçler olmak üzere buna göz yummaları da mümkün değildir. TC bunları görememiştir. Adeta “pazardan mal kaçırırcasına harekete etmiştir.” Libya’da yaşadığı gecikmeyi, Suriye’de telafi etmeye çalışmıştır. Bunu da eline yüzüne bulaştır ve bu savaştan asıl zarar görenler arasında yerini almaya başlamıştır.
Sonuçlar ortadır. Suriye’de yaşanan bu savaşta taraf olanlar zorlanmakta ve kaybetmekle karşı karşıya gelmektedir. Burada kazananlar ise bu savaşta hegemonik güçlerden yana olanlar değil, halklarından yana tutumlarını belirleyenler olmuştur. Bunlar kendi özgür iradelerine dayanarak politik bir duruş içerisine girmişlerdir. Rojava Kürdistan’ın da Demokrasi ve Özgürlük güçlerinin sahibi oldukları ve izledikleri politika da bunu doğrulamaktadır.
Rojava Kürdistan’da Özgürlük ve Demokrasi güçleri ne Suriye rejiminden nede kendilerine “Özgür Suriye Ordusu” adını verenler tarafında saflarını belirlememişlerdir. Her iki tarafa da mesafeli durmuşlar ve Rojava Kürdistan’ının açık bir savaş alanı haline gelmesini engellemişlerdir. Yeri geldiğinde de gerek rejimin, gerekse de kendilerine “Özgür Suriye Ordusu” adını veren gurupların saldırıları karşısında da gereken cevabı vermekten geri kalmamışlardır. Gelinen aşamada da Rojava Kürdistan’ın izlenen bu bağımsız duruş ve politika sadece Kürtler tarafından değil, orada yaşayan Arap, Asuri-Süryani ve Ermeni toplumları tarafından da kabul görmeye başlamıştır.
Bu anlam da, Suriye’de süren savaş karşısında bağımsız duruş sahibi olan ve politika izleyenler kazanmış ve kendilerini taraf haline getirenler kaybetmişlerdir. TC’de devlet olarak bu kaybedenler arasında yerini almıştır. Reyhanlı’da yaşanan patlama da, bu kaybedişin pahalıya mal olan ödenen faturasından başka bir şey değildir.
O nedenle de Reyhanlı’da yaşanan patlama karşısında gerçekten doğru bir tutum belirlemek isteniliyor ve bir daha benzerleri ile karşılaşılmak istenilmiyorsa, o zaman yapılması gereken de buna göre belirlenmeli ve bu savaşta bir taraf haline gelinmekten kaçınılmalıdır. Asıl olarak da, bu savaşa karşı durarak tercihi Türkiye ve Suriye halklarından yana yapmak olmalıdır.