Canların ve Pir Sultan Abdal’ın Anısına Bağlı Kalmak

Madımak katliamının üzerinden yirmi yıl geçti. Amiyane deyimle “tiyatroluk” bir yargılama ile bu k...

Cemal Şerik

Sivas-Madımak katliamının yirminci yılını geride bırakıyoruz. 1993 yılının 2 Temmuz’unda Sivas –Madımak otelinde Pir Sultan Abdal’ı anma etkinlikleri için giden Aydın ve sanatçılar, kışkırtışmış yığınların saldırılarına uğradılar. Bu saldırı esnasında da 35 Aydın ve sanatçı diri diri yakılarak katledildiler.

Böylece Pir Sulatan Abdal’ı anmak için yapılan etkinlik kana bulanmış oldu. Yirmi yıl boyunca da her yıl dönümünde anılarak günümüze kadar geldi.

Sivas-Madımak katliamının yıl dönümü, bu yıl daha erken karşılandı. 23 Haziran günü İstanbul’da düzenlenen bir miting ile katliamda yaşamlarını kaybeden canlar anıldılar. Ardı sıra da bu etkinlikler devam etti. Bu yıl bu şekilde Madımak katliamının erkenden karşılanmaya başlanılması anlamlı da oldu. Bu şekilde katliamı gerçekleştirenlere karşı halk, Madımak katliamını unutmadığını-unutturmayacağını bir kez daha göstermiş oldu. 

Madımak katliamının üzerinden yirmi yıl geçti. Amiyane deyimle “tiyatroluk” bir yargılama ile bu katliam mahkemeler tarafından ele alınarak, tarihin tozlu raflarına kaldırılmak istenildi. Bunun da mümkün olmadığı açığa çıktı. Halk buna müsaade etmedi. Bu yıl gerçekleşmeye başlayan etkinlikler de bunu gösterdi.

Aleviler üzerine hala oyunların oynanmaya devam ediyor olması, Madımak katliamından doğru sonuçların çıkarılmasını, bugün her zamankinden daha da gerekli hale getirmiş bulunuyor. Özellikle de AKP ve CHP’nin Alevilere yönelik uygulamaya koydukları politikalar bunu gerekli kılıyor.

Bugüne kadar açık Alevi karşıtlığı yapan ve mezhepçi yaklaşımlarını sergilemekten geri kalmayan AKP son günlerde Alevilere yönelik “oyunlara gelmeyin” diyerek çağrılarda ve vaatlerde bulunuyor. “Yeni açılımlarından” bahsediyor. Hacı Bektaşi Veli ve Pir Sultan Abdal adına üniversiteler açılacağı yönündeki bildirimler ve Ordu’ bir; alt katı Aşevi, Orta katı Cem Evi ve üst katı Cami olan bir binanın açılmış olması vb.’leri de bunun içerisinde yer alıyor. CHP ise yurtdışına özellikle de Avrupa ülkelerine bu anlamda bir “çıkarma” yapmış bulunuyor. Bunun için de göndermiş olduğu parlamenterleri, Avrupa ülkelerinde bulunan Alevi dernekleri ve şahsiyetleri ile görüşmeler yürütüyor. Böylece her iki parti de yerel ve olası bir erken genel seçimlerde Alevilerin oylarını almak için kolları sıvamış bulunuyorlar. Böylece bunlar sanki Alevilere karşı en büyük zulmü yapanlar değilmişçesine, en ağır hakaretlerde bulunmuş oluyorlar.

AKP Hükümetleri döneminde, CHP’nin geçmişte yer aldığı hükümetler sürecinde Alevilerin uğramış oldukları zulümler hala hafızalarda ki canlılığını korumaya devam ediyor. Bu gerçeğe rağmen, bunlar Aleviler üzerinde yeni oyunlar onamaya çalışıyorlar. Belki bugüne kadar oynanan oyunların en ağırı ve tehlikelisi bu oluyor.

AKP’nin ve devraldığı zihniyetin, Alevilere yönelik politikası bilinmez değildir. Başbakan R.T.Erdoğan başta olmak üzere birçok parti yetkilisinin bu konuda Alevi karşıtı mezhepçi açıklamalarda bulundukları biliniyor. Bu kişiler yaptıkları konuşmalarda Alevilere ağır hakaretlerde bulunmuşlar ve küçümsemişlerdir. Fazla uzağa gitmeden İstanbul Boğazına kurulacak olan üçüncü Boğaz Köprüsünün adının bile Alevi katili olarak tarihe geçen “Yavuz Sultan Selim’in” adının konulmak istenilmesi bunun en somut bir belgesi olmaktadır.

CHP’nin durumu ise AKP’den farklı değildir. Bugüne kadar Alevilerin en yoğun desteğini alan bir parti olmasına rağmen, tarihi Alevi katliamları ile doludur. Dersim soykırımı ile birlikte yaşanan süreçte bunun sayısız örnekleri vardır. Maraş Katliamı CHP hükümeti döneminde yaşanmıştır. Madımak Katliamı yaşanırken de, bugünkü CHP’nin önceli olan SHP koalisyon hükümetinin ortağıdır. Buna rağmen bu katliamları önleyememiştir.

AKP ve CHP gibi partilerin bu gerçeklerine rağmen Aleviler üzerine bu şekilde hesaplar yapıyor olmaları düşündürücü ve üzerinde durulması gereken bir husustur. Bunun Kürdistan’da gelişen Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesi ile doğrudan bir bağlantısı vardır. AKP ve CHP Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Güçleri ile Alevi toplumunun buluşmasını engellemek için böyle bir politikayı devreye koymuşlardır. Bu çok açık ve net bir şekilde kendisini göstermektedir.

Önder Apo tarafından stratejik öneme sahip bir süreç başlatılmıştır. Bu sürecin adı da yine Önder Apo tarafından “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam Hamlesi” olarak belirlenmiştir. Başlatılan böyle bir sürece en fazla katılım sağlayacak olanlarda Alevilerden başkaları değillerdir. Çünkü bugün Aleviler en fazla komünal demokratik değerleri temsil eden topluluklar arasında yer almaktadır. İktidara, devlete uzaktırlar. Yaşam ve kültürleri tamamen demokratik değerlerde ifadesini bulmaktadır. Önder Apo’nun öngördüğü Demokratik Kurtuluş ve Özgür yaşamda bunları temsil etmektedir. O nedenledir ki, Önder Apo bu görüşü, herkesten daha fazla Alevi toplumu için ilgi odağı haline gelmiştir. AKP ve CHP’nin yapmak istediği de bunu engellemek olmaktadır.

AKP ve CHP bu yönelimleri ile Kürdistan Özgürlük Güçleri ile Alevilerin buluşmasını engellemek istemektedir. Bunun içinde temel hedef alanı olarak belirledikleri bölgeler arasında Dersim ve Koçgiri bölgeleri başta gelmektedir. Dikkat edilirse AKP son yılarda Alevi bölgeleri içersinde en fazla Dersime yönelmektedir. 1938 Dersim soykırımını zaman zaman söylem konusu yapmasının altında da bu gerçeklik yatmaktadır. Yine CHP’den ayrılan kişilere kapıları ardına kadar açmış olmasının arkasında da yine bu gerçeklik vardır. Oysa AKP’nin gerçekliği bunlardan farklıdır. En az CHP kadar Alevi katliamlarından sorumlu bir partidir. AKP Hükümetleri döneminde Dersim doğası ve Alevi Kültürü kırıma uğratılmıştır. Yakılan ormanların ve bombalanan dağların dökümü ortadır. Yapılmak istenen HES’lerle Dersim’in kutsalları su altında bırakılmaya çalışılmıştır. Bundan ağır bir soykırımın olduğunu kimse iddia edemez.

CHP’nin politikası da öz olarak AKP’den farklı değildir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına getirilmesinin altında yatan da, asıl olarak bu gerçekliktir. Kemal Kılıçdaroğlu Alevidir. Kendisi açıkça beyan etmese de Kürt dür. Alevilerin ve Kürtlerin CHP’den uzaklaştığı bir dönemde Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin Genel Başkanı olmuştur. Bununla hedeflenen de Aleviler ve Kürtlerin yeniden CHP’ye dönmesinin sağlanmasıdır. 2011 genel seçimlerinde Dersim de bunu başarmışlardır. Fakat sonrasında tekrardan kaybedişi yaşamaya başlamıştır. CHP içerisinde öne çıkan ulusalcılık ve söylem olarak MHP’ye yaklaşmış olmaları buna neden olmuştur. Bunun bir sonucu olarak da CHP’den kopuşlar yaşanmaya başlamıştır.

Aslında AKP ve CHP söylem olarak birbirlerine karşı cepheden bir yönelim içersinde olduklarını göstermeye çalışmış olsalar da, Kürt özgürlük ve Demokrasi Mücadelesi karşısında bir araya gelmişlerdir. Asıl görülmesi gereken de bu gerçekliktir.       

AKP ve CHP’nin Alevi politikalarını da bu gerçeklik içersinde ele almak gerekmektedir. Özellikle de içersinden geçmekte olduğumuz süreç de bu çok daha fazla bir gereklilik halini almıştır. 2 Temmuz Sivas-Madımak katliamının yıl dönümü içerisinde bulunduğumuz şu günlerde, bu kendisini daha da gerekli bir hale getirmektedir.

Burada şunu açıkça dile getirebiliriz. Madımak katliamının yaşandığı süreç ile günümüz koşulları arasında bir benzerlik bulunmaktadır. En azından Kürt Özgürlük Güçlerinin içersinde bulunduğu açılım ve hamlesel çıkışlar itibarıyla bu böyledir. 1993 yılında da Kürt Özgürlük Güçleri Hamlesel bir çıkışta bulunmuş ve yeni açılım sahaları belirlemişti. Dersim ve Koçgiri bölgeleri ise böyle bir atılımın gerçekleşmesi için temel alanlar haline gelmişlerdi. Kürdistan Özgürlük Gerillası bu üstlenme merkezlerinden hareketle Karadeniz’e ve İç Anadolu’ya açılacakları gibi Güney Batı içinde bir nefes borusu yaratmış olacaktı. O günkü koşullarda devlet ve iktidar güçleri de bunu gördü. Bunun önüne geçmek içinde, 2 Temmuz 1993’de Sivas-Madımak katliamını gerçekleştirdiler. Bununla Koçgiri bölgesi özel güvenlik alanı haline getirilerek, Özgürlük Gerillasının bu bölgelere geçişi, Kürdistan ve Türkiye Haklarının ortak mücadelesi önüne geçilmek istenilmişti. Şimdide yapılan bundan farklı değildir. Yine Kürdistan ve Türkiye coğrafyalarının sınırı oluşturan başta Dersim olmak üzere Alevi bölgelerine yönelik özel politikalar devreye konulmuş bulunmaktadır. AKP ve CHP’de burada özel rol sahibi kılınmışlardır.

2Temmuz Sivas-Madımak katliamının yirminci yılını, yaşanan böylesi gerçeklikler içerisinde geri bırakıyoruz. Buda Alevilerin önüne yeni görev ve sorumluluklar koyuyor. Bunların başında da AKP ve CHP’nin yeni oyunlarına gelmemek ve Önder Apo tarafından başlatılan “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşam Hamlesi” çersindeki yerini almak geliyor. Madımak katliamında yaşamını kaybeden canların ve Alevi halk direnişlerinin ve komünal Demokratik Kültürel ve yaşam geleneğinin en seçkin önderlerinden olan Pir Sultan Abdal’ın anısına verilecek olan karşılık ta bunu gerekli kılıyor.