O andan itibaren Kürtler ne eski Kürt nede Kürdistan eski Kürdistan’dı. Tarihin yeniden yazılm....
Cemal Şerik
15 Ağustos’un yeni bir yıl dönümüne daha giriyoruz. Böylece Kürtlerin “Ulusal Diriliş” günü olarak kabul ettikleri ve bir bayram olarak karşıladıkları 15 Ağustos’un 29. Yıl dönümünü geride bırakmış olacağız.
29 yıl önce Kürt Özgürlük ve Demokrasi Güçleri tarihlerinde yeni bir dönemi başlatmışlardı. Eruh ve Şemdinli de başlatılan bu dönem, Kürt halk tarihinin de yeniden yazılmaya başlamasına yol açmıştı. Eruh ve Şemdinli de Kürt Özgürlük Gerillası sömürgeci kurumlara karşı bir askeri harekat başlatırken, aynı zaman da beyinlerdeki sömürgeci karakolları da yıkmış oluyordu. Bu yönüyle de askeri sonuçlarla birlikte; siyasal, sosyal, kültürel ve zihinsel olarak da yeni başlangıçlar yaratmıştı.
O andan itibaren Kürtler ne eski Kürt nede Kürdistan eski Kürdistan’dı. Tarihin yeniden yazılmaya başlanıldığı Kürdistan da yeni bir toplum şekillenmeye başlamıştı. Buda Apo Kürdünden başkası değildi. 30 yılı bulan açık-doğrudan savaş, böyle bir gerçekliği açığa çıkarmıştı. Bu otuz yılı bulan süreçte Kürtler ilmik ilmik örürcesine yeni bir toplum gerçeğini açığa çıkarmışlardı. Beyinlerde parçalanan sömürgeci karakollara paralel önce kişilikler, bununla birlikte yeni davranış biçimleri ve yaşam özellikleri belirgin bir hal almaya başlamıştı. Eskinin sömürge, sömürgecilerin dedikleri karşısında boyun eğen, kendi olmaktan utanan ve gerçeğine yabancılaşan, “celladına sevdalanan” olmaktan çıkılmıştı. Artık kendi kimliği ile birlikte anılmaya ve kabul görmeye başlayan bir halk haline gelinmişti.
Elbette böyle bir gerçeğin oluşması, sadece otuz yılı bulan bir sürenin ürünü olarak yaşanmamıştı. Önceki yıllarda yaşananlar da böyle bir gerçeğin ortaya çıkması için gerekli olan koşulları hazırlamıştı. Apocu hareketin ilk ortaya çıkışı bunun tarihsel, ideolojik ve örgütsel alt yapısını hazırlamıştı. Bu zeminde yaşanan gelişmeler tarihsel 15 Ağustos atılımının temellerini oluşturmuştu. Bu uğurda büyük şehitler verilmiş ve direnişler sergilenmişti. Haki Karer, Halil Çavgun, Salih Kandal, Mazlum Doğan, M.Hayri Durmuş, Kemal Pir vb. daha nice ölümsüz kahraman şahadete ulaşmış, Hilvan-Siverek, Batman ve daha birçok alanda büyük mücadeleler verilmiş, tarihi Amed Zindan Direnişi yaşanmıştı. Bunların bir sonucu ve devamı olarak da 15 Ağustos Devrimci çıkışı gerçekleşmişti.
15 Ağustos 1984’le birlikte başlayan süreç böylesine kesintisiz şekilde devam eden mücadelenin sonucunda yaşanmış ve Kürt halkının yeni bir kimlikle “mücadele içerisinde dirilen halk” olarak kabul görmesine imkan sunmuştu. Bu yeni ruhsal ve ulusal bir şekillenişi ifade etmekteydi. Oluşan böylesi koşullarda da sömürgeciliğin Kürdistan’da daha fazla etkisini sürdürmesi olanaksız bir hale gelmişti.
Bunu sağlayan ise amaçlar uğruna yürütülen mücadele olmuştu. Kürt Özgürlük Gerillası omuzlarında yükselen bu mücadele sonucunda da binlerce şehit verilmişti. Binlerce Köy boşlatılmış ve milyonlarca insan yerinden-yurdundan göçertilmişti. On binlerce insan işkence tezgahlarından geçirilerek zindanlara alınmıştı. Ödenen bu bedeller ise, tüm bu acılar üzerinden yeni bir yaşamın filizlenmesine olanak sunmuştu. Bunun anlamı açıktı. Artık Kürdistan’da oluşan yeni bir halk kimliği ile birlikte yeni bir dönem başlamıştı. Kürdistan toplumunun yeniden inşa gerçekliği ile karşı karşıya gelinmişti.
Önder Apo’da 1990’lar sonrasını özelliklede 2000’li yılları böyle bir gerçekliğin yaşamsallaştırılması süreci olarak ele almıştı. Bu süreçle birlikte sömürgeciliği parçalayan Kürdistan toplumu kendisini özgürlük temelinde yeniden inşa edecekti. Bu belirleme stratejik bir öneme sahipti. Çünkü toplumsal ve tarihsel olarak yeni bir dönemin başlangıcı anlamına gelmekteydi. Silahlı direniş mücadelesi büyük gelişmeler yaratmış, Kürdistan toplumunu kendisi için bir halk olma gerçekliği ile buluşturmuştu. Bu aşamadan sonra yerine getirilmesi gereken daha farklı tarihsel görevler belirginlik kazanmaya başlamıştı. Bu olması gereken tarihsel bir sorumluluk anlamına gelmekteydi. Çünkü sömürgecilik parçalanırken; yeni bir toplumsal gerçeklik yaşanmaya başlamıştı. Buda toplumun kendisini yeniden yapılandırmasını bir gereklilik haline getirmişti. Önder Apo’nun özellikle de 2000’lerle birlikte dikkat çektiği, çözümlediği ve yerine getirilmesini istediği yeni görevler bu temelde belirlenmişti.
Önder Apo bu gerçekliğe göre örgütlenme, mücadele ve oynanması gereken roller gerçeğine dikkat çekmişti. Kongre Gel’in kurulması, ardından da önce Koma Gel’in ilanının gerçekleşmesini istemesi ve bunu takiben de Koma Komalen Kürdistan’ın ilan edilmesinin istenilmesi ve Koma Ciwaken Kürdistan süreçleri bunun bir sonucu olarak yaşanmıştı. Önder Apo, yapmış olduğu bu tarihi belirlemelerle otuz yılı bulan mücadele gerçekliğinin açığa çıkardığı sonuçları, yeni bir başlangıca dönüştürmek istiyordu. On yılı aşkın bir süredir de bunun mücadelesini vermektedir.
Önder Apo tarafından Kürt Özgürlük Mücadelesi açısından tarihisel dönemeci ifade eden bu belirleme ve pratikleşme süreci aynı zaman sömürgeciliğe karşı geliştirilen farklı bir mücadelenin de geliştirilmesi anlamına gelmiştir. Bu da toplumun yeniden örgütlendirilmesi olarak, başlayan yeni tarihsel süreçteki yerini alması gerektiği gerçekliğini açığa çıkarmıştır.
15 Ağustos’un yeni bir yıl dönümüne girerken, böyle bir tarihsel görev ve sorumlulukla karşı karşıya gelinmiş bulunulmaktadır. Önder Apo 2013 Newroz mesajında da bu gerçeğin ilanını gerçekleştirmiştir. Bu ilan sadece siyasetin dilinin, ideolojik mücadelenin öne çıkacağı bir dönemin başlangıcı anlamına gelmemektedir. “Demokratik Kurtuluş ve Özgür yaşamın İnşası” gibi tarihsel bir görev ve sorumluluğun yerine getirilmesinin gerektiğini de işaret etmektedir.
Önder Apo bu gerçeği dönemin temel şiarı olarak belirlemiş ve formüle etmiştir. Bu aynı zaman da 15 Ağustos’un günümüzde kazanmış olduğu anlamın gerçek boyutunu ortaya koymaktadır. Bu önemli bir husustur ve mücadele de devamlılık gerçeğine işaret etmektedir. Görülmesi gereken de bu gerçekliliktir. Çünkü mücadele bitmemiş ve devam etmektedir.
Otuz yılı bulan gerilla direnişi, sömürgeciliği darbelemiş ve önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Fakat bu sömürgeciliğin her yönüyle yenildiği ve ısrarından vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. Aksine daha hırçın bir şekilde kendi sömürgeci rejimlerini Kürdistan da hakim hale getirme arayışı ve çabası içerisine girmişlerdir. Bu anlamda denilebilir ki, tamamen toplum kırıma dönüşen, kirli özel savaş yürütmektedirler.
Türk sömürgecileri uygulamaya koydukları bu toplum kırım ile kendi kontrolü altından çıkan Kürt toplumunu yeniden denetim altına alarak sömürgeleştirmek istemektedir. Bunun içinde her türlü yöntemi kullanmaktadır. Toplumu, toplum olmaktan çıkarmak için ne yapması gerekiyorsa onu yapmaktadır.
Türk sömürgecileri, Kürdistan da ki varlıklarının devamı için bunu kendileri için vazgeçilmez bir politika olarak görmektedir. Onun içinde kontrollerinden çıkan Kürt toplumunu kendilerine göre yeniden şekillendirmeye çalışmaktadırlar. Bunu sağlamanın yolu olarak da başta kadınlar, gençler ve çocuklara yönelik olarak özel politikalar devreye koymayı öngörmektedirler. Bu devreye konan politikalarla da Kürtlere “siz mücadele ile üzerinizdeki varlığımıza son verdiniz, fakat biz size sömürgeciliğe yaşatarak, kazandıklarınızı elinizden alacağız” denilmek istenilmektedir. Ve bunu da çok sinsi bir şekilde de yapmaya çalışmaktadırlar.
Kapitalist moderniteyi, onun yaşam, ilişki ve alışkanlıklarını Kürt toplumu üzerinde hakim kılma arayışları ise bunun başında gelmektedir. Bunu da en yoz ve bozulmuş bir şekliyle gerçekleştirmek istemektedirler. Asimilasyonun ve Kürtlerin mücadele sonucunda geliştirdikleri demokratik ulus değerlerinden uzaklaştırma çabaları bunların başında gelmektedir. Bunun yolunu da Kürt toplumunu Özgürlük ve demokrasi mücadelesinden uzaklaştırmak ve onun ortaya çıkardığı değerlerin yok edilmesi olarak görmektedirler. Bunun içinde Kürt Özgürlük Güçlerine ve Topluma karşı sadece cepheden askeri zor ile değil, kendi yaşam alışkanlıklarını ve ilişki biçimlerini dayatarak; bozma ve yozlaştırma temelinde de saldırmaktadırlar. Bununla da asıl olarak askeri alanda yapamadığını; “karşıtının içerisine girerek, onu bozarak kendine benzeterek” yapmak istemektedirler.
Kürt toplumunun yeni mücadele sürecinde kendi toplumsal kurumsallaşmasını yeniden inşa ederken karşılaştığı sorunlarda asıl olarak bunun bir sonucu olarak yaşanmaktadır. Tecrübesizliğin ve yeni deneniyor olmasının yarattığı sorunlar bir yana; iktidarcılık, yaratılan değerlerin gasp ve talan edilerek bunların üzerine konulmak istenilmesi, yoz bir üst sınıf olarak kendini yaşatma arayışları da bunun sonucu olarak yaşanmaktadır. Kendini özgürlük temelinde var eden ve toplumsal yaşam içerisinde yerini alan kadını yeniden “eve kapatma” ve “erkeğe bağlamak” için geliştirilen özel politikalar, gençliğin; farklı çete oluşumları, uyuşturucu, fuhuş ve hırsızlık şebekeleri tarafından kontrol edilmek istenilmesi, devlet ve onun uzantısı olan kurumlar, tarikatlar ve kendilerine Sivil Toplum Örgütleri vb. adlar veren kuruluşlar eliyle; dershaneler, özel okullar, spor kulüpleri, dernek, defile, konser vb. ile gençliği sistem içerisinde tutma arayışları, Kürt toplumunu geleceksiz bırakmak için, yarın gençleri olacak olan bugünün çocuklarına karşı yönelik olarak içerisine girilen yönelimler hep bunun bir sonucu olarak uygulamaya konulmuşlardır.
Sömürgeci zorla “korkutulmak”, “açlıkla terbiye” edilerek “sadakaya muhtaç” hale getirilmek istenilen Kürt toplumunun tüm bu vb. yönelimlerle birlikte tabi tutulmaya çalışıldığı toplum kırım günümüzde Türk sömürgecilerinin Kürt toplumuna karşı yürütmüş olduğu kirli savaşın almış olduğu biçiminin bir göstergesidir.
Buda tüm bu alanlarda da Türk sömürgecilerine karşı bir mücadele içerisinde olmayı gerekli kılmaktadır.15 Ağustos yeni bir yıl dönümüne girerken de, böyle bir gerçeklik ile karşı karşıya bulunulmaktadır. Bu aynı zaman da 15 Ağustos’un günümüz de kazanmış olduğu anlamın da ne olması gerektiği gerçeğini ortaya koymaktadır.
15 Ağustos 1984’de Kürt Özgürlük Gerillası eylemiyle sömürgeci kurumları darbelerken, kafalardaki karakolları da parçalamış oluyordu. Şimdi ise; Kürt Özgürlük Gerillası elde ettiği bu başarının ardından Kürdistan toplumunun yeni bir süreç ve mücadele içerisine yeniden inşası sürecine girilmiştir. Buda kendisini “Demokratik Kurtuluş ve Özgür yaşam hamlesi” biçiminde bir ifadeye kavuşturmuştur. 15 Ağustos’un günümüzdeki anlamı da bu çerçeve de bir somutluk kazanmaktadır.
Bu şekilde 15 Ağustos’un yeni bir yıl dönümüne otuzuncu yılına girerken de; Kürdistan toplumunu gerçek anlamda bir kurtuluş ve özgürlüğe götürecek olan bu gerçeklik temelinde geliştirilecek olan bir mücadele sürecine girilmiş olmaktadır.