Türkiye'de Kürt sorunu bir devlet politikasıdır ve stratejiktir. 90 yıldır devlet böyle şekillenmiştir...
M.DELİLA
AKP hükümetinin paketi ve içindekilerin ne olduğu her gün daha iyi anlaşılıyor. Bu paketin propaganda yönü olarak kullanılan anadilde eğitimin özel okullarda yapılması konusunun tam bir aldatmaca olduğu anlaşılıyor. Karaman’ın koyunu, sonra çıkarmış oyunu tam da bu paketi tanımlamaktadır. Kürt sorununun çözümünü amaçlamayan ve kültürel soykırımı engellemeyen bu özel okul konusunun da sanıldığı gibi olmadığı, olmayacağı görülüyor.
Yansıyanlara göre Kürtçe eğitim lisede olacakmış. İşte Kürt sorunundaki zihniyeti bundan iyi ele veren bir şey olamaz. Asimilasyon zaten liseden önce tamamlanıyor. Önemli olan 8 yıllık temel eğitimde anadilde eğitimin olmasıdır. Adı üstünde, anadilde eğitim! Yani eğitime anadiliyle başlayacak, anadilini unutmayacak. Lisede başlatılan anadilde eğitim olmaz. İlgili olan kişiler böyle bir eğitim alır. Türkçe dışında bir dille lisede okunmuş olur. Yine yansıdığına göre dilin gelişiminin temeli olan sosyal dersler de ağırlıklı Türkçe olacakmış. Matematikle Fizik gibi fen dersler Kürtçe olabilirmiş. Miş miş de miş miş! Yani o kadar derin çalışıyorlar ki, özel okullarda da olsa kültürel soykırımı engellemeyecek bir şeyler olmasın. Bu kadar hin oğlu hin düşünülerek Kürt sorunu hiç çözülebilir mi?
Özel okullarda dil eğitiminin bu biçimde sunulması, KCK’nin yayınladığı deklarasyondaki değerlendirmeleri doğrulamaktadır. Bu süreci Kürt Halk Önderi başlatmıştır, ancak bu paket hazırlanırken ne bu Önderlikle ne de Kürt Özgürlük Hareketiyle müzakere edilmiştir. Bu tutum Kürtlerin siyasi temsilcilerini muhatap almama ve tanımama anlamına gelmektedir. Bunun esası da Kürtleri bir toplum ve halk olarak kabul etmemektir. Kürtler bir toplum olarak tanınmadığı müddetçe de Kürt sorununun çözümünde köklü ve kalıcı adımlar atılamaz. Kürtlerin varlığını tanıyıp kültürel soykırıma son verilen adımlar atılamaz. Olsa olsa bugüne kadar olduğu gibi göz boyama ve oyalama adımları atılır.
Türkiye'de Kürt sorunu bir devlet politikasıdır ve stratejiktir. 90 yıldır devlet böyle şekillenmiştir. Devlet tüm politikasını ve kurumlarını Kürtleri Türkleştirme üzerine kurmuştur. Kürtleri bir toplum olarak tanımak, eşit koşullarda yaşamak bunların havsalasının almayacağı bir şeydir. Tüm siyasi elit sağından soluna, İslamcısından liberaline ve okuryazarına kadar hepsi bu dönemin yetiştirmesidir. Türk devletinin Kürt politikası konusunda bir özeleştiri verilmemiştir. Kürtlerin bir toplum olarak tanınmadığı, iradesi yok sayıldığı, Türkleştirilerek yok edilmek istendiği yönünde resmi bir özeleştiri yoktur. Sadece devletin yaptığı yanlışlıklardan söz edilmektedir. Eski uygulamaların sonuçları değil, uygulamalardaki aşırılıklar reddediliyor. Bunlar da çok teşhir olduğundan, artık Kürtler ve demokratik vicdan eski uygulamaları kabul etmediğinden yapılan yanlışlıklardan söz ediliyor.
Örneğin, Dersim’de katliam ve zulüm olduğu söyleniyor. Ama Dersim’deki Türkleştirme politikaları ve sonuçları tartışılmıyor. Dersim’i bugünkü duruma getiren kültürel soykırım durdurulmuyor. Dersimlilerin kendi kimliği, dili ve kültürüyle kendisini yönetmesine izin verilmiyor. Aksine barajlarla Dersim üzerinde uygulanan insansızlaştırma ve kimliğini ortadan kaldırma politikası sürdürülüyor. Dersim’deki kültürel soykırım tamamlanmaya çalışılıyor. Böyle bir durumda söylenenlerin hiçbir anlamı yoktur.
AKP'nin Kürt sorununda adım attığını söylemek AKP'nin aldatmalarını yutmaktan başka bir anlama gelmiyor. Kuşkusuz devlet Kürtlerin mücadelesi karşısında politika ve yöntem değişikliğine gitmiştir. Ama bu, Kürt sorununu çözmek için yapılan bir değişiklik değildir. Eski amacı yeni yol ve yöntemlerle sürdürme değişikliğidir. Şimdiye kadar yapılanlar bunu gösteriyor.
Kuşkusuz Kürt halkı eskiye göre kendi kimliğinin farkındadır; sahip çıkıyor. Çok ağır bedeller ödenerek bu duruma gelinmiştir. Ancak bu gerçekliğe rağmen Kürtler üzerindeki inkar ve asimilasyon son bulmamıştır. İnkar da asimilasyon da esas olarak sürdürülüyor. İnkar ve asimilasyon kaldırıldı söylemi, inkar ve asimilasyonun sürdürülmesine örtü olmaktan başka bir anlam taşımıyor. Kürtler adına siyaset yapan, Kürtler içinde yaşayan, bir toplumun varlığının tanınması ve sürdürülmesinin ne anlama geldiğini bilen bu gerçeği teslim eder. Kaldı ki, vicdanı olan her insan bile Kürdistan'daki gerçeğin böyle olduğunu görür. Bunun dışındaki her şey devlet propagandasının yarattığı yanılsamalardır.
Kürt halkının özgürlük özlemi, isteği, örgütlülük düzeyi tabii ki çok önemlidir. Onlarca yıldır yürütülen mücadeleyle yeni bir halk gerçeği yaratılmıştır. Bu gerçeklik inkar, asimilasyon ve yok sayma düzenini mutlaka yıkacaktır. Bu halk üzerinde eski sistemi sürdürmek mümkün değildir. Bu mücadelenin ve halk gerçeğinin tüm Kürtlerde yarattığı gelişmeler muazzamdır.
Bu da bir gerçektir. Ancak Türk devleti tüm bölgede Kürtleri yok etmenin öncüsüdür ve bundan vazgeçmemiştir. Bu nedenle gösterdiği gerici direniş tüm bölgedeki Kürt karşıtı gericilik adına da yapılmaktadır. Rojava devrimine düşmanlığı bu çerçevede anlamak gerekmektedir.
Türkiye'de Kürt sorununu çözecek bir hükümet bu Rojava’da karşı devrimci ve Kürt karşıtı bir politika izlemez, çeteleri Kürtler üzerine sürmez. Arada sırada “Bizim bu gruplarla ilişkimiz yok” diyerek zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar. Ama Rojava’daki gerçek ise tüm çıplaklığıyla Türkiye'nin bu çeteleri desteklediğini göstermektedir. Bu gerçeklik lafla örtülemeyecek kadar açık ve nettir.
Türk devletinin çetelerle ilişkisi pilotların takasında net görülmüştür. Silahlı çetelerin kaçırdığı Lübnanlılar, pilotların bırakılması karşılığında bırakılmışlardır. Türkiye'nin bu olaydaki sözde başarısı, çetelerle ilişki düzeyini göstermektedir.