Erdoğan Gerçek Karakterine Döndü

Başbakan diyor ki, “İmralı’ya kim gidecek, buna ben karar veririm”. Eğer bunu İmralı’daki görüşmeler ...

Cuma RONAHİ

Kürt Özgürlük Hareketi ne kadar sabırlı davransa ve sorumluluğu gereği AKP hükümetini uyarsa da Başbakan’ın söylemlerinden anlaşılıyor ki Kürt sorununu çözme zihniyeti de, niyeti de yoktur. Tüm söylemleri seçimde milliyetçi oyları almaya yöneliktir. Son bir yıllık fırsatı da basit parti çıkarları ve oyalama hesaplarıyla heba etmiştir. Türkiye halklarına karşı bir sorumluluk duygusu taşımadığı da net bir biçimde anlaşılmıştır.

BDP heyetine müdahale etmesi ve sonrası yaptığı konuşmalar süreci açıkça bitirdiğinin ilanıdır. Ancak siyasi bedeli olacağından “Bu süreç bitmiştir” demiyor. Bırakalım süreci bitirmesi, zaten böyle bir süreç yoktu anlamına gelen tutum ve pratik ortaya koyuyor. Buna rağmen “Bazı şeylere cevap vermiyorsam ülkenin çıkarı gereğidir” diyerek pişkinlik ve yüzsüzlük göstermekten de kaçınmıyor.

Bu yaklaşımı, Kürt sorununun çözümünü düşünmediğinin, şiddetli bir savaşa hazırlandığının ifadesidir. Çünkü tümden inandırıcılığını yitirmiştir. Böyle bir hükümete bundan sonra kim inanır? Kim bir fırsat sunar? Politikleşmiş Kürt halkına kim AKP'nin çözüm için adım atacağını söyleyebilir? Ancak bir savaşa hazırlanan hükümet kendini bu duruma düşürür.

Başbakan diyor ki, “İmralı’ya kim gidecek, buna ben karar veririm”. Eğer bunu İmralı’daki görüşmeler çerçevesinde söylüyorsa, bunu söylemeye hakkı yoktur. Çünkü AKP'nin dediği gibi bir çözüm süreciyse, o zaman bu sürecin taraflarının kim olacağına, İmralı’ya kimin gideceğine kendisi karar veremez. Hiç kimse de böyle bir süreçle ilgili bir gidiş konusunda Başbakan’ın sözüne hak vermez. Başbakan’a, sen böyle söyleyerek hangi süreçten söz ediyorsun, derler. (Zaten AKP açısından böyle bir süreç yokmuş.) Biz bir sürecin olduğunu varsayarak bunları belirtiyoruz.

Süreci başlatan Kürt Halk Önderi bir sürecin var olması ve yürümesi için sadece milletvekilleriyle değil, çeşitli siyasi partilerle, aydınlarla, sivil toplum örgütleriyle görüşmeliyim, diyor. Sürecin en önemli muhataplarından KCK yönetimi “Biz Önderliğimizle görüşmeliyiz” diyor. Sürecin ilerlemesi açısından bunların sağlanması gerekirken Başbakan “İmralı’ya gidecek heyetler kim olacak ben belirlerim” diyorsa, Kürt tarafını dikkate almıyor demektir. Kürt tarafının dikkate alınmadığı bir yerde de kimse bir sürecin varlığından söz edemez. Çünkü süreç iki taraflı olur. Kürt tarafı makul ve sorumlu yaklaşacak, ama AKP hükümeti bırakalım gerekli adımları atmayı, sorumsuz davranacak! Böyle bir şey olamaz. AKP resmi olarak böyle bir süreç yok diyemiyorsa nedeni, kamuoyu karşısında zor duruma düşmemek ve oyalama oyununu sürdürmek içindir. Bu artık çok net anlaşılmıştır.

Başbakan’ın bir görüşme sürecinde böyle bir şey söylemeye hakkı olmadığı gibi, normal bir cezaevi görüşmesi açısından da “Kim gider ben belirlerim” diyemez. Çünkü zindanda kalanların kimlerle görüşeceği yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. Ancak AKP hükümeti birçok konuda olduğu gibi bu konuda da mevcut hukuk mevzuatını bile çiğneyerek suç işlemektedir.

Dünyada Kürt Halk Önderi kadar avukatlarıyla uzun süre görüştürülmeyen başka bir tutuklu, hükümlü ve tutsak yoktur. Savunma hakkı faşist ülkelerde bile bu kadar açık çiğnenmemiştir. Yerden yere vurduğumuz 12 Eylül askeri faşist yönetimi altında bile avukatların böyle uzun süre görüştürülmediği görülmemiştir. Önceki yılları bir tarafa bırakalım, neredeyse iki buçuk yıldır tek bir avukatıyla görüştürülmemiştir. İşte AKP'nin Kürt sorunundaki politikası budur. Bir halkın, bir hareketin önderine böyle yaklaşıldığı yerde hangi çözüm zihniyeti ve politikasından söz edilebilir?

Rojava devrimine düşmanlık yapıyor, çeteleri giydiriyor, kuşandırıyor, yediriyor, içiriyor, silahlandırıyor, ceplerine para koyup Kürt halkına saldırtıyor. Bu halkın ve bu hareketin önderine hakaret edici yaklaşımlar gösteriyor. Kürt demokratik hareketine her türlü hakareti ve saldırıyı yapıyor. Bunlar, Kürt halkına, Kürt Özgürlük Hareketi'ne savaş açmak değil de nedir?

Kürt halkı, Kürt demokrasi hareketi ve Türkiye'nin demokrasi güçleri AKP'nin bu politikalarını tartışmalıdır. AKP hükümetinin tutumunun ne anlama geldiği ortaya konulmalıdır. AKP mevcut tutumuyla başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarıyla alay edici bir tutum göstermektedir. Kürt halkı ve demokrasi güçleri çözüm beklerken, AKP hükümetinin Kürt Halk Önderinin başlattığı ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin birçok fedakarlık yaptığı bir süreci söylem ve tutumlarıyla bitirmesinin tabii ki hesabı sorulmalıdır.

AKP “Bu süreci bitiren altında kalır” diye taahhütte bulunmuştu. O halde süreci bitiren AKP bunun bedelini ödemelidir.