PKK Karşıtlığı Kürt Karşıtlığıdır

PKK yasağından bu yana görülmüştür ki, bu yasak bir örgüte değil, bir halka karşıdı...

Cuma RONAHİ

PKK'nin 35.yıldönümü coşkuyla kutlandı. Bu kutlamalar Kürt halkının, PKK'nin kendileri ve Kürdistan tarihi için ne anlama geldiğini çok iyi kavradıklarını gösteriyor. Kırk yıllık bir hareket olduğu için ne olduğunu bizzat yaşayarak öğrenmişlerdir. Kırk yıldır özgürlük mücadelesi veren PKK, aynı zamanda Kürtlerin dünyadaki yüzü haline gelmiştir.

Dünyada kırk yıllık kesintisiz mücadele veren başka bir halk yoktur. Bu düzeyde zor koşullarda mücadele eden başka bir halk da olmamıştır. Kürt Özgürlük Hareketi bu mücadeleyi çok eşitsiz koşullarda yürütmüştür. Türkiye bir NATO üyesi olarak Kürtlere karşı savaşta NATO’ya üye ülkelerin desteğini almıştır. PKK neredeyse NATO’ya karşı savaşmıştır. PKK'nin sudan gerekçelerle, hatta hiçbir somut gerekçe gösterilmeden terörist ilan edilmesi bunu ifade etmektedir. PKK'nin bu ülkelere yönelik tek bir eylemi olmamasına rağmen terör listesine konulması, nasıl bir kirli ilişki ve savaş yürütüldüğünü göstermektedir. Aslında NATO’daki beşinci madde böyle uygulanmıştır. Bilindiği gibi beşinci madde, bir NATO üyesine saldırı olduğunda tüm NATO ülkeleri saldırıya uğrayan ülkenin yanında yer almaktadır. Belki de NATO’nun bu maddesinin uygulandığı tek halk Kürtler ve PKK olmuştur. Ancak bu kirli ve haksız bir savaş olduğu için beşinci madde açık olarak değil de fiili olarak uygulanmıştır.

PKK yasağından bu yana görülmüştür ki, bu yasak bir örgüte değil, bir halka karşıdır. Bu halkın özgürlüğünün Avrupa halkının değil, ama devletlerin çıkarlarına aykırı olduğu anlaşılmıştır. Bu yasağın Avrupa halkının gözünde ve vicdanında bir meşruiyeti yoktur. Hatta Avrupa’daki siyasi temsilcilerin çoğunluğu, kamuoyuna açık olmayan konuşmalarında PKK yasağının kendileri açısından da anlamsız olduğunu söylemektedirler. Bu durum, bu yasağın sadece ekonomik ve siyasal çıkarlar gereği konulduğunu göstermektedir.

PKK yasağına karşı Berlin’de yapılan ve birçok Avrupalı aydın, yazar ve siyasetçinin katıldığı miting, bu yasağın Avrupa kamuoyu için bir değerinin kalmadığını ortaya koymuştur. Aslında bu yasağın hukuki ve meşru hiçbir yanı yoktur. Zaten PKK'nin mücadelesinin geldiği düzey, halklar üzerindeki itibarı bunu açık ortaya koymaktadır. Avrupa’nın önemli merkezi Oslo’da çeşitli devletler ve kurumlar aracılığıyla yapılan görüşmeler ve bugün İmralı’da Kürt Halk Önderiyle yürütülen diyaloglar bu gerçeği kanıtlamaktadır. Bu vesileyle Avrupa’da PKK yasağına karşı hareketimiz ve halkımızla dayanışma içine giren tüm Avrupalı aydınlara, yazarlara ve demokratik kamuoyuna saygı ve sevgimizi sunuyoruz.

Avrupa kamuoyu ve siyasi güçler çok iyi görmektedirler ki, eğer bir terörist varsa o da Türk devletidir. Türk devletinin Kürtlere uyguladığını ne terörist olarak tanımlanan bir devlet ne de örgütler uygulamıştır. Faşist ülkeler ve diktatörler bile Türkiye'nin Kürtlere yaptığını yapmamıştır. Belki de dünyada kurumsal faşizmin yerleştiği ve uzun süre bu karakterini koruduğu tek ülke Türkiye’dir.

Dünyada binlerce köyün yakılıp yıkıldığı başka bir ülke yoktur. Siyasi nedenlerle tutuklanan insan sayısı hiçbir ülkede Türkiye'deki kadar olmamıştır. Hala da dünyada en fazla siyasi tutuklu oranı olan ülke Türkiye’dir. Hatta bu konuda açık ara öndedir. Binlerce siyasetçinin KCK operasyonları adı altında tutuklanması, Türkiye'nin ne düzeyde antidemokratik olduğunu ortaya koyar. Türkiye'nin insanlık dışı uygulamalarda da önde olduğu onlarca alan vardır. Bu gerçeklik, Türkiye'nin hem dünya hem de kendi toplumunu aldatmak ve gerçekleri gizlemek için nasıl kapsamlı bir psikolojik savaş devleti olduğunu da ortaya koymaktadır.

Tüm bu gerçekler Türkiye'nin Kürt inkarı ve kültürel soykırıma uğratma politikasının çok derin ve çok planlı olduğunu gösterir. Bu gerçeklik, PKK'ye karşı yürütülen politikanın esas olarak tüm Kürtlere uygulanan politika olduğunu kanıtlamaktadır.

Bazıları Türk devleti ve AKP hükümeti Kürt sorununu çözmek istiyor, ama PKK ile çözmek istemiyor biçiminde değerlendirmelerde bulunmaktadır. Bu yönlü değerlendirmeler büyük bir gaflet ve yanılgıdır. Bu yanılgı ve gaflet Türkiye'nin kültürel soykırımcı karakterini gizlemekten başka bir anlama gelmez. Bunun bilinmeyerek söylenmesi daha da tehlikelidir. Şu bilinmelidir ki, ne devlet ne de AKP Kürt sorununu çözme politikasına sahiptir. Hala zihniyet olarak da, politika olarak da eskiyi yeni koşullarda uygulama dışında bir değişime uğramamışlardır. Değişiklik denen söylemler ve kimi konulardaki yumuşamalar kültürel soykırım sistemini değiştirmeyecek karaktere sahiptir. Hatta kültürel soykırımı örtecek karaktere sahiptir. Şu anda izlenen politika şudur: kültürel soykırımcı sistemi değiştirmeyecek ve kültürel soykırımı durdurmayacak adımlar atmak; bu eşiği aşmamak.

Şu anda PKK'ye karşıtlık yapılmasının nedeni, en güçlü hareket olması ve bu kültürel soykırımcı sistemi bu hareketin zorlamasıdır. Türkiye'yi bu düzeyde zorlayan başka bir hareket olsaydı, hiç kimsenin kuşkusu olmasın kimliği ne olursa olsun Türkiye o harekete karşı da aynı politika ve uygulamalara baş vururdu. Sorun ne PKK'nin ideolojisi ne de PKK'nin şu ya da bu karakteridir. Sorun, Türkiye'nin ideolojik karakteri ve bunun politik uygulanmasındandır. Eğer Türk devletinin ve AKP'nin bir çözüm politikası olsaydı en makul muhatap PKK’dir. Milliyetçi karakterde olmayan ve Kürt sorununu halkların kardeşliği temelinde demokratikleşme içinde çözmek isteyen tek ideolojik ve siyasi hareket PKK’dir. Başka hiçbir ideolojik ve siyasi yaklaşım PKK'nin gösterdiği bu makul tutumu göstermezdi. Demokratik özerklik talebinin tek ideolojik dayanağı vardır, o da demokrasidir. Türk devleti ve AKP'nin sorunu çözmemesinin nedeni de demokratik olmamasıdır.  Dolayısıyla sorun çözülemiyorsa bunun tek nedeni Türk devletinin demokratik olmayan karakteridir.