Şehitler İnsanlığın En Bilinçli En Mutlu Hallerini Sunarlar

Hiçbir şehadet çok büyük bir yaşam gayesi ve gerekçesi olmadan gerçekleştirilemez...

Şehadet gerçekliği derin bir sosyolojik kavrayışı gerektirir. Çünkü her şehadet aynı zamanda yeni bir yaşama tekabül etmektedir. Sıradan bir yaklaşımla yaratıcı hakikati anlaşılamaz. Belki de insanlığın ilk anlamsallıklarına kadar gitmek gerekir. Binlerce yıllık büyük bedel ve emeklerle örülen insanın anlam dünyası şehadet olayını kutsallıktan öte bir yaşam perspektifi, nasıl yaşamalıya verilecek bir cevap olarak şekillendirmiştir. Özellikle güneş kadar berrak amaçlar uğruna verilen her can, toplumsal özgürlüğü yeniden tesis etmek için adanmış her yaşam yürünecek yol olarak karşımızda belirir. Birçoğumuz yeni bir yaşama adım atarken bu şehadet gerçeğine dayanarak çıkış yaparız. Dolayısıyla her şehadet aynı zamanda sosyolojik bir inşa, tarihsel bir oluşumdur da.

Kürt toplumsallığında şehadet kavramı aslında çok eski bir geçmişe dayanmamaktadır. Bunun nedeni toplumun kolektif bilincine dayalı bir var olma savaşının verilmemesi olabilir. İnsanlık geçmişten günümüze ortak tarihsel hafızaya değerler sistemi temelinde varmıştır. Yaşamında kutsallar oluşturarak geleceğe uzanan yollar açmıştır. Ölüm böyle karşılanmıştır. Fakat son yarım yüzyılda bu gerçeklik Kürt toplumsallığı açısından çok daha farklı bir boyut kazanmıştır. Yaşamın yeniden ekilmesi gibi her gün Kürdistan toprağına canlar ekilmiştir.

Önder Abdullah Öcalan ölümü ‘sosyolojik bir anı’ olarak tanımlamaktadır. Anı herhangi bir zaman dilimi ve mekanda gerçekleşen değil, tarihsel toplumun bir kesiti olarak vuku bulmaktadır. Dolayısıyla anıya cevap olmak toplumsal yaşama doğru katılmanın, yaşam karşısında sorumluluk taşımanın bir ölçüsüdür. Burada şehadet gerçeğini derinliğine incelemek ve bu temelde yaklaşım belirlemek anlamlı bir yaşamın ilk koşullarından olmaktadır. Nasıl ki insan ana-ataları ilk anlamsallıklarını fiziki olarak aralarından ayrılanlara dönük oluşturmuşlarsa, günümüzde, özellikle ulusal-uluslar ortaklaşması olarak özgürlük mücadelesi verenler, bu konuda tutum sahibi olmak isteyenler şehadet olayını sosyolojik inşadan kopuk ele almamalıdırlar. Anı toplumsal hafızayı oluşturur. Anıya verilecek her cevap toplumsal hafızanın güçlenmesi için atılan bir adım olmaktadır.

Kürdistan için şehadet olayı çok eski bir geçmişe sahip olmasa da kahramanlık çizgisinde verilen 40 yılı aşan PKK mücadelesi bunu anı anına gerçekleşen yaratıcı bir hakikat olarak ifadeye kavuşturmuştur. Feda ve xweda birbirine içkin olup aynı anlam kapısına varırlar. Yani ‘kendini veren ve kendinden veren.’ Biri tanrısal olan ise bir diğeri de tanrısal olan ile bağ kuran insanın yaratıcı gerçeğidir. Mücadelenin ilk büyük şehitleri bunun en yalın halini sunarlar. Bir Kemal PİR geçeği yaratıcı gerçeğin ta kendisidir. Kendini vererek kendinden sonrakilere bir ruh, bilinç ve irade ölçüsü olmuştur. Bir halkın adına konuşmanın ancak kendinden, aslında maddi varlığından geçerek mümkün olabildiğini ortaya koymuştur. Kemal PİR hakikati sadece bir halkın değil, tüm insanlığın ortak değerlerinin dile gelmesi olarak gerçekleşmiştir. Çünkü ‘yaşamın uğruna ölünecek kadar sevilmesi gerektiğinin’ anda gerçekleşen hali olmuştur. Özgür yaşam düşmanları bile bu yaratıcı hakikat karşısında suskun kalmışlardır.

Kürdistan özgürlük mücadelesinde şehadet böylesi büyük bir gerçeğe tekabül ettiğinden günlük olarak sömürgeciliğin saldırı hedefi olmaktadır. Daha önceleri savaşlar beli bir ‘ahlak’a dayanarak verilirdi. Fakat kapitalist modernite döneminde bu insanlığın görebileceği en aşağılık bir düzeye çekilmiştir. ‘Ölüye saygı’ tüm toplumsal kültürlerde ortak bir tavır olarak kabul görürdü. Bunun dışında bir yaklaşım oldu mu kabul etmez, bunu insan olmanın dışında bir durum olarak belirleyip karşısında dururdu. Ancak günümüz kapitalist modernite koşullarında, özellikle PKK öncülüğünde verilen ve demokratik ulus olarak şekillenen özgürlük mücadelesi karşısında düşman bu yaratıcı hakikatin de farkında olarak en büyük saldırılarını kutsala yöneltmiştir. Mezarlıklar yıkılıp cenazeler teşhir edilmekte, toplumu birleştiren etkisini yok etmek için şehitliklerin oluşmasına izin vermemektedir. Düşmanın bu denli aşağılaşması bile şahadet hakikatinin anlaşılması için yeterince veri sunmaktadır.

“Hiçbir şehadet çok büyük bir yaşam gayesi ve gerekçesi olmadan gerçekleştirilemez” diyor Önder Abdullah Öcalan. Çok büyük bir yaşam gayesi olmadan insan fedaya, yaratıcı gerçeğe ulaşamaz. Büyük yaşam gerekçeleri olmadan toplumsal hakikat ile buluşmak imkan dahiline girmez. İşte şehitlerimiz bu noktada bize izlenecek yolu göstermişlerdir. Özellikle bir halkın adına söz söyleme cüretini gösterenler, halkların özgürlük problemini çözümlemeyi amaç edinenler bunu çok daha açık ve derinlikli bilince çıkarmalıdırlar. En küçük hücrelerine kadar kendilerini böylesi bir oluşa yatırmalıdırlar. Özgürlüğe ulaştıran kapılar ancak bu temelde çoğaltılabilir. Toplumsal inşa ancak bu şekilde doğru bir zemine çekilebilir. Çünkü şehitler gerçekleşen tüm zamanın şahididirler. Şehitler bilinçli insanın eyleme geçen hakikatinin en keskin ifadesidirler. Onlar insanlığın en farkında olan, en mutlu hallerini sunarlar. İyi, doğru ve güzele dair ne varsa onlarda dile gelir. Yürekleri anlamsallıkların yaratıcı yurdudur. İstenmesi halinde karanlıklardan aydınlığı çekip çıkarmanın, yasağa çıkarılmış zamanları özgürlük anlarına katmanın ve tarihin toplamı yıkıntılardan yeni bir inşayı gerçekleştirmenin mümkün olabileceğinin kanıtıdırlar. Bu yüzdendir sosyolojik bir inşa olarak ele alınmalıdır her şehadet.

Kürdistan özgürlük mücadelesinde neredeyse her gün bu hakikat ile ifade bulmaktadır. Şehit verilmedik Kürdistan toprağı kalmadığı gibi, şehadet gerçeğine şahit olmadığımız ay, hafta ve gün yoktur. Eylül ayı da büyük kahramanlıkların yaşandığı, büyük yaşam gerekçelerinin gerçekleştiği bir aydır. Evvela 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu kahramanları olan M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek başta olmak üzere nice yıldızın parladığı, özgürlüğe, kurtuluşa giden yolların bu yıldızlar tarafından aydınlatıldığı bir aydır. Şehitler bizim yaşam gerekçelerimiz ve mücadele azmimizdirler. Onların bıraktığı ışıkla gelecek daha mümkün. Anılarını güçlü karşılamak ve öyle yaşamı başarmak başarı ve zafere giden yolları sonuna kadar açık tutacaktır. Zaferin olduğu noktada şehitlerimiz vardır. Zafere doğru atılacak her adım bizi şehadet gerçeğine biraz daha yakınlaştıracaktır. Onlar(şehitler) olmadan yarına çıkan bütün yollar kapalı, onlar olmadan özgürlük anlarına katılmak bir hayal. Çünkü şehadet toplumsal özgürlüğün gerçekleşen halidir.

Bu vesileyle Rüstem Cudi, Çiçek Gabar, Roj Amara, Alişer Koçgiri, Xebat Amed, Nazlıcan Amara, Eşref Argeş, Amara Çiya, Erdal Çiyayi, Şehit Rozerin ve Dicle Gever şahsında Eylül ayı ve tüm Kürdistan Devrimi şehitlerini saygı ve minnetle anıyor, her şart altında sundukları başarı ve zafer yolunda sonuna kadar yürüyeceğimizin sözünü veriyoruz.

 

PKK Şehit Çalışmaları Komitesi