NEWROZ’LA ÖZDEŞLEŞMİŞ BİR KÜRT HALK GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKMIŞTIR

Duran Kalkan

 

Newroz özgürce var olma ve yaşama iradesini temsil ediyor 

Newroz’un insanlık tarihinin yaşayan en eski Özgürlük Bayramı, dolayısıyla insanlığın en güçlü özgürlük bilinci olduğunu biliyoruz. Halkımız açısındansa Newroz özgürce var olma ve yaşama iradesini temsil ediyor. Halkımız Newroz’la her zaman yeni bir başlangıç yapıyor. Bunun için de Newrozu bir yeni gün, yeni bir yıla giriş, bahara açılış ve yeni bir yaşama yürüyüş bilinci ve iradesi olarak ele alıyor, bu temelde tarihsel olarak Newroz’la özdeşleşmiş bir Kürt Halk Gerçeği ortaya çıkmış bulunuyor.

Newroz özgürlük bilincinin Önder Apo gerçeğiyle yeniden doğduğunu, daha derinlikli ve bütünlüklü bir anlam kazandığını ve bir özgürlük çizgisi haline geldiğini görüyoruz. Söz konusu özgürlük çizgisinin de Mazlum Doğan gerçeğiyle ete kemiğe büründüğünü ve bir direniş gerçeği haline geldiğini şimdi çok daha iyi anlıyoruz. Böyle bir özgürlük bilinci ve direniş ruhuyla 40 yıldır halkımızın yeniden dirildiğini, ulusal diriliş devrimini başardığını, halkların özgürlük mücadelesine öncülük eden bir konuma ulaştığını, ‘Newrozlaşan Halk’ haline geldiğini görüyoruz.

Çok açık ki her Newroz özgürlük ruhumuzu, bilincimizi yeniliyor ve özgürlük irademizi pekiştiriyor. Her Newrozla yeni bir yıla, özgürlük ve demokrasi mücadelesini çok daha bilinçli ve güçlü yürütmeyi hedeflediğimiz bir sürece giriyoruz. Her Newrozla coşkumuz, heyecanımız güçleniyor, cesaret ve fedakârlığımız büyüyor. Her Newroz bize yol gösteren yeni kahramanlıkları ortaya çıkartıyor. Böylece Newrozlaşan bir halk, Newrozlaşan bir hareket, Newroz ateşlerinde pişen bir mücadele haline gelmiş bulunuyoruz.

Bu temelde inanıyoruz ki, bu Newroz tarihsel anlamına en uygun yaşanacak, tüm zamanların en görkemli özgürlük yürüyüşü olacakve bizleri tecridi kıran, faşizmi yıkan ve Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşmasını sağlatan tarihi büyük mücadelenin içine taşıyacaktır.

Çok iyi görülüyor ki son Newroz‘Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı’direniş hamlesiyle karşılanacak. Newroz ile direniş hamlemiz Kürdistan’ın her tarafına ve dünyanın dört bir yanına çok daha fazla yayılarak en zengin eylemliliklerle doruğa ulaşacaktır. Böyle bir direnişle AKP-MHP faşizmini dört bir yandan kuşatarak çöküşün eşiğine getirecektir.

Bu durumda çöküşü önleyebilmek ve ömrünü biraz daha uzatabilmek için faşist diktatörlük de çılgınca saldırılarda bulunuyor. Gerilla güçlerimiz kahramanca savaştılar ve faşist düşmandan yaptıklarının hesabını tek tek sordular. Kadın ve gençlik hareketlerimiz Kürdistan’ın dört bir yanında ve dünyanın her alanında özgürlük ve demokrasi bilincini yayan, örgütlülüğünü geliştiren, herkesi eyleme çeken büyük bir çaba içerisinde oldular. Halk olarak yediden yetmişe direndik. Bakur’da, Başûr’da, Rojava’da, Rojhılat’da, yurtdışında, her alanda büyük bir intikam ve özgürlük mücadelesi verdik. Zindanlarda en ağır koşullarda bulunan insanlarımıza kadar tüm toplum direniş hamlemizi başarıya götürmek ve şehitlerimizin intikamını almak için bir seferberlik halinde direniş yürüttük.

İşte bu direnişlerin sonucunda AKP-MHP faşizmi defalarca yenilgiye uğratıldı. Faşizme darbe üzerine darbe vuruldu. Her türlü faşist özel savaş oyunu bozularak faşist saldırı planları boşa çıkartıldı.

Kuşkusuz mücadele tarihimiz boyunca her Newroz yılında yeni ve daha büyük mücadeleler yürüttük ve kazanımlar elde ettik. Her yıl yeni ve daha ağır mücadelelere sahne oldu. Hareket ve halk olarak biz de daha büyük güçle direnerek daha büyük kazanımlar elde etmeyi başardık. Son yılda özellikle verdiğimiz şehitlerimizin anısına ve yürüttüğümüz hamleyi zafere taşıma çerçevesinde daha büyük bir mücadele yılı oldu. Hareket ve halk olarak daha güçlü savaştığımız, faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete daha ağır darbeler vurarak tarihi kazanımlar elde ettiğimiz bir mücadele yılı olarak yaşandı.

Bu yılda kapitalist modernite sisteminin bütün hile ve oyunlarını bozduk,  AKP-MHP faşizminin imha ve tasfiye amaçlı bütün saldırı planlarını kırdık. Kuşkusuz büyük şehitler verdik ve ağır koşullarda mücadele ettik, ama sonuçta tüm bu mücadelelerin anlamını bulduğu, kazananın hareket ve halk olarak bizim olduğumuz gerçeği net bir biçimde açığa çıktı. Büyük savaştık, ağır koşullarda direndik, kahraman şehitler verdik, ama sonuçta büyük kazanmayı da bildik. Mücadele azmimiz ve bilincimiz daha çok gelişti ve pekişti. Her türlü imha ve tasfiye planı boşa çıkartıldı.

Özellikle ABD öncülüğünün, parti yönetimimize saldırı temelindeki uluslararası komployu yenileme çabalarını ve bu çerçevede geliştirdiği planları büyük ölçüde başarısız kılıp boşa çıkardık. Yine aynı güçlerin her türlü desteği vererek TC eliyle hareketimizi ezme ve imha etme planlarını bozduk. Özgürlük umudumuzu ve bilincimizi daha canlı ve güçlü hale getirdiğimiz gibi, özgürlüğü her zamankinden daha çok yakınlaşır ve yaşanır kıldık. Faşist-soykırımcı güçlerin topyekûn özel savaş saldırılarına karşı biz de Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde topyekûn bir direniş yürüttük. İmha ve tasfiye planlarını boşa çıkartarak, özgürlük mücadelemizi zafere ulaştırmada yeni ve daha güçlü adımlar atmayı başardık.

Dikkat edilirse öngörülen mücadeleyi yürütmek ve belirlenen hedefleri gerçekleştirmek için koşullar her zamankinden uygun, imkân ve fırsatlar her zamankinden fazladır. Gerçekten de AKP-MHP faşizmi tam bir çözülüş ve çöküş içerisindedir. Tayyip Erdoğan yönetiminin sonuna gelindiği her bakımdan açıkça görülmektedir. Artık ne ABDve NATO desteği, ne de Rusya ve İran’la düşman kardeşler olarak içine girdikleri çıkar oyunları faşist diktatörlüğü ayakta tutacak güçte değildir. AKP-MHP faşizmi artık öyle zayıf bir duruma düşmüştür ki, denize düşenin yılana sarılması misali,önüne çıkan her şeye ve karşıtlarına bile sarılarak ayakta kalmaya çalışmaktadır.

AKP-MHP ittifakının toplumu aldatma ve destek alma düzeyi en alt sınıra ulaşmıştır. AKP kendi içinde ikinci doğumu da yapmış ve böylece AKP’yi kuranlar içerisinde iki yeni parti ortaya çıkmıştır ki,bu durumda Tayyip Erdoğan kliğinin artık kemikleşmiş AKP tabanı içerisinde bile yeterli taraftara sahip olamayacağı açıktır. Yine Kürt İşbirlikçiliğinin de faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti ayakta tutma gücü kalmamıştır.

Bu durumda,‘mevcut Tayyip Erdoğan yönetiminin ne yapacağı ve sonunun ne olacağı?’ sorusu, bugün siyasetin en temel sorusu haline gelmiştir. Dikkat edilirse herkes bunu tartışıyor. Her yerde bu yönlü tartışma, değerlendirme, araştırma yapılıyor. Aslında Türkiye için farklı, yeni iktidar alternatiflerini oluşturma arayışı yoğun bir biçimde sürüyor. Şimdi bu durumda, kuşkusuz nelerin olduğunu, dolayısıyla geçmişte yaşanılanları anlamaya ve onların derslerini çıkarmaya çalışmak önemlidir. Çünkü bunlar,bundan sonra ne olacağını doğru anlayabilmek ve planlayabilmek için gereklidir. Fakat geçmişin anlamlandırılması ve derslerinin çıkartılmasının da temel hedefinin, bundan sonra ne olacağının doğru belirlenmesive değerlendirilmesi olduğu açıktır.

Belli ki ciddi bir soru olarak herkesin önüne ‘Tayyip Erdoğan yönetiminin sonunun nasıl olacağı ve ne yapacağı?’ sorusu çıkmaktadır. Bizim de bu soruya herkesten daha erken ve daha doğru cevaplar vermemiz gerektiği açıktır. Geçmişi bu temelde çözümleyip derslerini çıkartmak kuşkusuz anlamlı olabilir ve biz bunları şimdiye kadar yaptık. Mevcut durumda şunuifade edebiliriz: Her işbirlikçi-egemen güç ne yapıyorsa, Tayyip Erdoğan yönetiminin de benzer şeyi yapacağı görülüyor. Yine her faşist diktatör nasıl davranıyor ve sonunu nasıl getiriyorsa, Tayyip Erdoğan’ın da öyle yapacağından kuşku duymamak gerekiyor. Bu nedenle iktidarı kolay bir biçimde bırakıp gitmeyeceğine göre,o halde elindeki gücü, silahı sonuna kadar kullanmaya ve bu temelde ömrünü uzatmaya çalışacaktır. Elbette bunu da her işbirlikçi diktatörün yaptığı gibi zayıfa yöneltecektir. Yani efendilerini vuramayan faşist diktatör halkları vuracak; ezilenleri, Kürtleri, kadınları vurmak isteyecektir.

Zaten şimdiye kadar yapmaya çalıştığı da bu olmaktadır. Dolayısıyla yürüttüğü çılgınca saldırıları halka ve ezilenlere karşı bundan sonra daha ölçüsüz bir çılgınlık temelinde yürütebilir. Bunu görmek, değerlendirmek, anlamak ve buna göre tedbirli, hazırlıklı olmak kesinlikle gereklidir. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de faşist baskı, terör, tutuklamave katliamları çok daha ileri düzeye çıkartabilir. Faşist sokak terörünü yaygınlaştırarak, başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm ezilenleri tam bir sindirme altına almaya çalışabilir. Yine Başûr’a ve Rojava Kürdistan’a yönelik soykırımcı işgal saldırılarına devam etmek isteyebilir. Yeni işgal savaşları ortaya çıkartarak, içte demokratik halk muhalefetini şiddetle bastırmanın, katletmenin siyasi-askeri zeminini yaratmaya çaba harcayabilir. Kısaca sonu gelmiş olan bir sonradan görme, elindekileri kaybetmemek için her türlü çılgınlığı yapabilir. Kendi iktidar ömrünü biraz daha uzatabilmek için başkalarının fiziki katliamlarını, soykırımlarını geliştirebilir.

Bütün bunları dikkate alarak,‘bundan sonra ne yapabiliriz?’ sorusuna bu temelde cevaplar vermemiz gereklidir. Dolayısıyla başta Kürtler, kadınlar, tüm halklar olmak üzere bütün insanlığı böyle bir faşist çılgınlıktan kurtarabilmek için çok daha aktif ve etkin bir mücadele yürütme gereği vardır.

Ne kadar çözülmüş, çökmüş, tecrit olup zayıf duruma düşmüş olsa da, bir siyasi güç bir başka güç tarafından ortadan kaldırılmazve aşılmazsa, kendiliğinden yok olup gitmez. Hiçbir askeri güç egemenliği kolayca başkasına devretmez. Dolayısıyla gerçekten tam bir çöküş konumunda bulunsa bile mevcut AKP-MHP faşist diktatörlüğünü tümden aşabilmekve yenilgiye uğratabilmek için, çökmüş olan bu yıkıntıyı temizleyip altında kalanları bunlardan kurtarabilmek için büyük bir çabaya, planlı-örgütlü bir çalışmaya, yani devrimcihalk savaşı stratejisi temelinde başarılı bir mücadeleye ihtiyaç olduğu açıktır. Ancak böyle bir mücadeleyle bu faşist diktatörlük tümden yenilgiye uğratılıp tarihin çöp sepetine atılabilir. Başka türlü kendiliğinden iktidardan düşeceğini, ya da salt seçim yoluyla iktidarı kolayca başkasına devredeceğini beklememek gerekir. Onun için de AKP-MHP faşizmine karşı çok yönlü ve aktif mücadele etmek, günümüzün en devrimci-demokratik tutumu değil, aslında tek devrimci-demokratik tutumu, dahası tek insani tutumudur.

Gerçekleri gören herkesin, bu çürümüş ve yıkıntı haline gelmiş olan faşist enkazı temizleyip etkisinden kurtulabilmek için gerekli mücadeleyi yürütmek durumunda olduğunu görmesi gerekir. Bunun içindir ki,içinde bulunduğumuz süreçte hep hamlesel mücadele halinde olmalıyız diyoruz. Devrimci Halk Savaşı Stratejisi de zaten sürekli hamlelerle süren bir mücadele oluyor. Öyle dar, savunmacı, kendini sınırlandıran bir mücadele tarzıyla yürütülecek bir strateji kesinlikle değildir. Tersine hep girişimler, hamleler, taktik saldırılar temelinde yürütülecek ve başarıya götürülecek bir mücadele stratejisi olmaktadır. O bakımdan da Devrimci Halk Savaşı Stratejisiyle mücadele eden güçler olarak, bu enkaz haline gelmişve tam bir çöküntüye dönüşmüş olan faşist diktatörlüğü yıkıp atabilmek için, her türlü mücadeleyi son derece yaratıcı yöntemlerle, birlik halinde ve örgütlü olarak yürütmek gerekmektedir.

Bakur’untüm özgürlük güçleri, kadınları, gençleri, halkı, yine Türkiye’nin metropollerinde biriken tüm halkları, emekçiler,AKP-MHP faşizmine karşı direnişi böyle ileri, hamlesel, yetkin bir düzeye çıkartmak durumundadırlar. ‘Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ direniş hamlesi temelinde mücadeleyi büyüterekKürdistan’ı özgürve Türkiye’yi demokratik hale getirebilmek için AKP-MHP faşizminden kurtulmayı öngörmek,  AKP-MHP faşizmine karşı direnişi her türlü yöntemi kullanarak, en zengin eylem biçimleriyle ve tüm antifaşist güçleri birleştirip eyleme seferber ederek yürütmek zorundadırlar.

Yeni Newroz yılında böyle bir sonucu almak hem mümkün ve hem de zorunludur. Bunun dışında bir hedefi kesinlikle öngörmemek gerekir. Farklı hedefler, yanlış değerlendirmeleri ve geri durumlara düşmeleri ifade eder. Doğruyu ve gerçek olanı görüyoruz. O halde onun gereğini mutlaka yerine getireceğiz. Yeni Newroz yılında tecridi mutlaka kıracak, faşizmi mutlaka yıkacağız, Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşmasını mutlaka sağlayacağız. Bunun için imkânlar ve fırsatlar her zamankinden fazla, koşullar son derece uygundur.

Kuşkusuz günümüzde siyasi-askeri sistemin en zayıf halkası AKP-MHP faşizmidir ve bu nedenle tüm gücümüzü böyle bir faşist diktatörlüğü yıkmaya yöneltmemiz gerekli ve anlamlıdır. Çünkü AKP-MHP faşizminin yıkılmasının sonuçları sadece Türkiye ve Kürdistan’ı değil, tüm Ortadoğu’yu ve dünyayı etkileyecek düzeydedir. AKP-MHP faşizmini yıkacak devrimin, bölgesel ve küresel etkileri çok fazla olacaktır. Bu açıdan da Ortadoğu Demokratik Devriminin önünü Türkiye’den açmaya çalışmak anlaşılır bir durumdur. Ancak Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak, bir yandan kendimizi böyle bir mücadele hedefine odaklandırır ve onu başarıyla yürütmeye seferber ederken, diğer yandan da bölgedeki çelişki ve çatışmasının geldiği düzeyi, bunun ortaya çıkardığı bölgesel imkânve fırsatları da elbette görmemezlik edemeyiz.

Elbette söz konusu çelişki ve çatışmanın bir geçmişi vardır. Çeşitli aşamalardan geçerek bugüne gelmiştir. Burada çatışan mevcut tarafların gücü, siyasi ve askeri varlıklarından gelmemektedir. Daha çok teknik güçlerinden ve liberalizm ideolojisinden kaynaklanmaktadır. Kapitalist modernitenin bireyciliği geliştiren liberalizm ideolojisi, gerçekten de günümüzde insanlığı tehdit eden Corona virüs gibi hızlı yayılmakta, etkili olmakta, dahası benzer bir biçimde insanların beynine hücum etmektedir. Nasıl ki Corona virüs beyni koruyan hücreyi yok ederek fiziki ölüme yol açıyorsa, kapitalist modernite liberalizmi de insanların beynine hücum ederek zihniyet kırımlarını yaratıyor ve böylece fiziki olarak yaşayan, ama düşünce olarak asimile olmuşluğu, ölmüşlüğü temsil eden bir duruma getiriyor.

Aslında küresel düzeyde hem sermaye egemenliği ve hem de ulus-devlet statükoculuğu biçiminde yaşanan egemenliklerin ve çatışmaların gücü, siyasi-askeri marifetlerinden çok, ortaya çıkarttıkları bu zihniyet kırımına, düşüncesizleştirme hareketine dayanıyor. Bu nedenle, öncelikle söz konusu çatışmayı anlamak, böyle bir çatışma içerisinde doğru olanı görmek, baskıcıve sömürücü zihniyet ve siyasete karşı mücadele eder hale gelebilmek için başta bu zihniyet durumunun aşılması, zihniyet kırımına son verilmesi,günümüzün en tehlikeli Corona virüsü olan liberal saldırganlığa karşı güçlü bir özgürlük ve demokrasi bilincinin geliştirilmesi gerekmektedir. Günümüzün en temel demokratik-devrimci çalışması aslında böyle bir bilinçlendirme çalışması olmaktadır. Bu, kuşkusuz her yer için geçerlidir. TC’ye karşı yürüttüğümüz mücadele açısından da fazlasıyla geçerli olmaktadır. Tabibölgede yaşanan çelişki ve çatışmayı anlamak ve böyle bir çatışma içerisinde doğru tutum ve politika sahibi olabilmek, ortaya çıkan imkân ve fırsatlardan yeterince yararlanabilmek için de böyle bir ideolojik mücadeleye ve bilinçlendirme çalışmasına kesinlikle ihtiyaç vardır.

Bu nedenle, söz konusu çatışma zemininde hareket eden güçlerin bu gerçekleri görüp, buna karşı son derece dikkatli ve tedbirli olmaları gerekir.