Gecenin rengine neden aranmamalı. Çünkü hasretlikle örülmüştür gece, yoldaşlıkla, intikamla, düşmana olan öfkeyle, ay aydınlığıyla...
Diren RONAHİ
“Gecesi olmayanın doğacak bir güneşi de olamaz”
Gecenin rengi var mıydı? Varsa eğer resmi çizilip tasviri yapılabilir mi?
Gece karanlık mıydı gerçekten? Zifiri, insanın yüreğine korkular yerleştiren, hep bir şeylerin yitirildiği zaman dilimi miydi? Geceyi karanlığa mahkûm eden biz miydik? Yoksa gece miydi bizi karanlıkla cezalandıran? Acıların çoğaldığı, dokundukça yüreğe gözyaşları akıtan, hep saklanma ve kaçma gereği duyduğumuz bir gerçeklik miydi? Bir kaçış varsa geceden, bu kadar peşimizden koşuşu nedendi?
Her insan için gecenin bir anlamı vardır. Öyle ki ilk insanların doğaya ve yaşama anlam arayışlarının geliştiği zaman dilimleriydi. Yıldızlar, ay ve gündüz göremediğimiz nice şey gecede vardı. Bundan belki de o insanlar için bir kutsallığa sahipti.
Güzelliğini bir türlü fark edemediğimiz gece! Tüm arkadaşlık istemlerine karşın her an kendimizi ayrı tuttuğumuz gece!
Oysa oluşun en doğal hallerindendi gece. Geceyle beraber anlam buluyordu gündüzler. Yaşam ile ölüm gibi… Doğanın kuralıydı. Ama ölüm hep kaçılan olmuştu. Peki, neden gece hep ölüm gibi kaçılası bir gerçeklik olmuştu? Gündüz geceyle anlamlıysa, neden gündüz değil de gece ertelenen ve bir yerlerde saklı bırakılan olmuştu, oluyor ve belki de olacak?
Çocuk oyunlarımızda yeri olmadı gecenin. Ama en çok gecede buluştuk hayallerimizle. Gecenin en derin anında rüyalarla süsledik gülüşlerimizi. Geceyle uzandık güneşli yarınlara.
Ama gecenin böylesine kaçılası bir gerçeklik olması boşuna değildi. Gecede geldi ölümler, gecede çoğaldı çığlıklar, gecenin en tenha anında duyuldu haykırışlar. Gecede bastırıldı sesler, gecenin her hangi bir kuytu köşesinde yankılandı ağlamalar. Yasaklandı gülüşler, gözyaşına mahkûm edildi bakışlar. Gecede haram kılındı yaşamak, illegal kılındı geceler.
Gecenin Kürt çocukları için anlamı daha derindir. Düşmanın maskeler ardına saklanmış çürümüş nefeslerini geceleri ensesinde hissetmişti. Çamura, toza bulanmış 45 numara postalların dergâhlarını kirlettiği zamanlardı geceler. Kırılan kapılar, dağıtılan, kırılıp dökülen eşyalar, gözyaşları içinde yükselen çığlılar, çiğnenen umutlar…
Gecede basılmıştı evleri. İşkenceyle tanışmaları geceli zamanlardı. Anne ve babasının yerlerde sürüklenişini, üst-başlarının parçalanışını ve belki de kanın bedenden akışını… Gecede görmüştü, gecede duymuştu, gecede hissetmiş ve yaşamıştı.
Gecede kelepçelenmişti küçücük elleri. Anne, baba, kardeş, komşu… Her birinin götürülüşüne şahitlik etmişti. Bir daha dönmemecesine götürülen, bedenlerinden birer parça olan, bir o kadar da onlar olan… Yine gecede dönenlerin kör, sağır, dilsiz hallerine şahitlik etmişlerdi.
Gecede çoğaldı umutsuz bekleyişler. Kısa cümlelerde ‘Belki’ler çoğalarak yerleşti. Yürekler korkuyla bezendi. Islanmış gözler arttı.
Gece farkında değildi ama adı ayrılık olmuştu bir kere. Gece gözyaşı, çığlık, suskunluk, ölüm, işkence, bekleyiş ve yarını olmayan umutsuzluk… Reva görülen buydu. Buydu dayatılan, yaşamsal kılınmak istenen.
Bundan belki de, Kürt çocukları dağların yolunu tutarken geceli zamanları kendilerine seçerler. Ellerinden alınmış geceleriyle tekrardan buluşmak, karartılmış, renksiz ve anlamsız kılınmış gecelerinde çocuk gülüşler yükseltmek için…
Düşman gecede boğmak isterken Kürt çocuklarını, onlar ay aydınlığında dağlara olan sevdalarıyla düşmana cevap verdiler durmaksızın. Dolunayın kutsallığında yükseldiler göğe, yıldız gibi sardılar yücelikleri. Karartılmış nice umuda aydınlık olup yaşamsal kılmak için tutsak alınmış çocuk oyunlarını ve çocuk saflığında bakışlar serpiştirmek için kurutulmuş toprağın göğsüne…
Adı gerilla olmuştu Kürt çocuklarının. Yüreği acıyla, gözyaşıyla, korkuyla, işkenceyle sınanmış tüm çocukların… Mesken edindikleri mekânlar ise özgürlüğün resmedildiği dağ doruklarıydı.
Şimdi geceler daha anlamlı. Korkunun yerleşik mekânı olmaktan çıkarılıp, özgür gülüşlü, güneşli gündüzlere ulaşmanın adı oldu geceler. Güzelliğine ulaştıkça, sevdi geceyi gerilla. Sevdikçe, buldu yüreğinin umudu solmayan yanını.
Gerillanın ayla, yıldızlarla ve serin dağ rüzgârlarıyla tanıştığı zaman aralığıydı gece. Gecede karanlıklara mahkûm edilmek istenirken, gecenin kutsallığında düşmanın beyninde korku oldu gerilla. Geceler yol oldu gerillaya. Daracık, uzadıkça uzayan patikalarda geceleri yolcu oldular. Yolun ve yolcu olmanın güzelliğine gecede ulaştılar.
Uzak gecelerde üşümüş tüm düşlerini gecenin sıcaklığında ısıttılar. Isındıkça düşleri, bomba olup patladılar düşmanın tam beyninin ortasında. Yürekte ve beyinde yerleştirilmiş nice korkuyu, gecede kuşandığı cesaret zırhıyla yendiler. Korku korkulan değildi artık. Gecenin rengi serpilmişti düşlerine.
Bir tutam rüzgâr takıp peşine, doğanın bereketi ve fedakârlığını da güç yapıp kendine gecede yürüyüşünü sürdürdü gerilla. Üstüne üstüne gitti ölümlerin, kendi sessizliğinde boğdu gecede yeşertilmiş korkuları.
Eğer gerilladaysan ayrılığın birçok resmini albümünde taşıyorsun demektir. Çünkü ayrılık, gerillanın başını koyduğu yastığın hemen altında her an hazır bekler vaziyettedir. Onunla yatar onunla kalkar. Tam da burada ay aydınlığıyla kutsanmış geceler yerleşir gönül defterine gerillanın. Seyir defterinde not aldığı nice ayrılığı gecede, ayın kutsallığında ve yıldızların yoldaşlığında derin bir anlama kavuşturur.
Ayrılığın somurtkan bakışlarına inat, gecede hasretliklerle kutsadı tüm zamansız gidişleri. Gecede, dolunayın dolgun bakışlarında bir olmanın, ayrı yerlerde olunsa da bir nefeste soluk alıp vermenin en güzel resmini çizdi gerilla. Gecede yıldızlarla yoldaşlık kurup, uzak mesafelerde ama bir o kadar da kendinde hissettiği yoldaşlarıyla gönül bağını kurdu gerilla. Selamlar ve sevgiler en çok gecede esen rüzgârla alındı. Yine tüm özlem yüklü sözlerini rüzgârın kanatlarına takıp, gecede ulaştırdı gerilla.
Bir gece vaktiydi. Özgür yarınların arayışındayken, özgür yaşamla örülmüş bu dağlarla, dolunaylı bir zaman diliminde tanıştık. İlk ayrılık gözyaşını çok erken dökmüştük. Belki de devamını kan takip edecekti. Ama usanmadan, utanmadan, bir an olsun sıkılmadan yürümeye devam ettik. Yürümenin gururuyla gecelerde sırılsıklam olduk yağan yağmurların altında. Yaktığımız ateşlerde kuruttuk gözyaşlarımızı. Önceden mil çekilmiş gözlerimize gecede ışık geldi. Gecenin rengine neden aranmamalı. Çünkü hasretlikle örülmüştür gece, yoldaşlıkla, intikamla, düşmana olan öfkeyle, ay aydınlığıyla… Çünkü gecesi olmayanın doğacak bir güneşi de olamaz…