Bir grup arkadaş diplomatik görüşmeleri yapacaktı. Bir grup arkadaş da gerideki üslenme çalışmalarımızı yürütecek...
Abbas arkadaşın Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin arkadaşlara ilişkin yaptığı değerlendirme...
Karasungur arkadaş ve Mehmet hoca arkadaş 1981 ve 1982 kışında Doğu Kürdistan’da kaldı. Kış başında yaptığımız toplantı ardından, öyle planlamıştık. Bu toplantıda yönetimimizin bir bölümü ve Agit arkadaş vardı. Biz Güney Kürdistan’a geçtik. Kendisi kış boyunca Doğu Kürdistan’da kaldı. Oradan Önderlik’le ilişki içerisinde oldu. Zaten Güney’deki hazırlıkların yapılmasına da kendisi öncülük etmişti. 2003 Newroz’unda Önderlik sahasından gelmiş bir grup arkadaşla birlikte Güney Kürdistan’a geçtiler. Merkezi kampı Lolan’da hazırlamışlardı. Lübnan, Filistin sahasından gelen güçlerimizin büyük bir bölümü orada toplanmıştı ve kış boyu orada kaldık. Çok ağır bir kıştı, yollar tümden kapanmış, geliş gidişlerin hiç yapılamamıştı. Üç ay boyunca öyle kaldık. Newroz’la birlikte ilk grup Doğu Kürdistan’dan Güney’e geçebildi.
Mehmet hoca arkadaş Önderlik sahasından bir grup arkadaşla geldi. Yönetim olarak toplantı yapıp tartıştık, gelişmeleri değerlendirdik. Parti merkezinden arkadaşlar, yedek merkezi arkadaşlar da vardı. Bir arkadaş grubu gerillayı hazırlayacaktı. Pratik çalışma planını hazırlayan ilk toplantımızı orada yaptık. Kapsamlı ve ayrıntılı bir planlama çıktı. Daha çok bilgi toplamaya tanımaya ilk üslenme adımlarını atmaya dönük bir planlamaydı. Hoca arkadaş bunun yanında örgütlerle diplomatik görüşmeleri yapma, bir sonuca bağlama gereğini ifade etti. Kendisi o ilişkileri sürdürüyordu, herkesle görüşmüştü. ‘81’den itibaren Doğu ve Güney Kürdistan’da bulunmuş, bütün örgütlerle ilişki kurmuştu. “Son görüşmeler yapalım, biraz destek alalım. Bir daha Kuzey’e gider pratiğe girersek, Güney’e geçemeyebiliriz. Uzun süre görüşemeyebiliriz” diyordu. Bir de attığımız pratik adımda desteğe ihtiyacımız vardı. Mevcut güçlerimizin hepsi silahlı değil, cephane sorunlarımız da vardı. Güneyli örgütlerdeyse silah cephane çoktu. Belki destek alabiliriz diye düşünüyordu Mehmet hoca. Kendisi önerdi ve ısrar etti, bunu geçici bir planlama olarak öngördük. Böylece genel planlamamızın pratikleşmesi için de bir kısa vadeli bir planlama yaptık. Birimler örgütlendirip çalışmalar için Kuzey alanlarına gönderilecekti.
Bir grup arkadaş diplomatik görüşmeleri yapacaktı. Bir grup arkadaş da gerideki üslenme çalışmalarımızı yürütecekti. Ulaştığımız bu kararlık temelinde harekete geçtik. Pratik birimleri örgütleyeceğimiz için Lolan’dan önce biz ayrıldık. Nisan başıyla ortası arasında bir tarihti. Onlar Lolan da kaldılar. Lolan’dan daha sonra Doğu Kürdistan’a geçecek oradan da Kandil sahasına giderek söz konusu görüşmeleri yapacaklardı. Görüşülecek örgütler Kadil’in Doğu yakasında, sınır üzerinde mevzilenmişlerdi. Merkez karargâhları oralardaydı.
Türkiye, Irak sınırı boyunca batıya doğdu ilerlemek üzere ayrıldık. İlk defa gidiyorduk. Bilen arkadaşlarımız da vardı. Tabi arkadaşların çoğu Kuzey çalışmalarına katılacağı için, bizimle geldi. Kendisi, bizden bir-iki gün sonra Doğu’ya geçti. Doğu’da da toplanarak Kandil alanına dört arkadaşla gittiler. Hem güvenlik, hem de görüşmelerde de destek verebilecek yetkinlikte arkadaşlardı. Bunların içinde Sait kod ismini kullanan İbrahim Bilgin ve Xalit kod ismini kullanan Karasungur arkadaşlar vardı. Yine Batmanlı Mustafa diye bir arkadaş vardı, sonra yurt dışına çıktı. Lübnan, Filistin sahasından gelirken Hezil’de arkadaşların şehit düştüğü grubun içinde olan ve tutuklanan bir arkadaştı. Dolayısıyla biraz Kandil’e gidip geride kalmasını uygun görmüştük. Bir de Mehmet Ertürk arkadaş vardı bu grup içinde. O da cezaevinden kaçmış ve yeni gelmişti. Güç katabilecek düzeydeydi. Bunların hepsi ideolojik olarak da, askeri olarak da, güç katacak yardımcı olacak düzeydeydiler. Sonradan öğrendiğimiz kadarıyla bu dört kişilik grup diğer örgütlerle ilişki içinde Urmiye sahasından Kandil’e geçiyor. Geçtikten sonra önce KDP ile görüşüyorlar. KDP’den sonra Komünist Partisi’yle görüşüyorlar. Komünist Partililerle birlikte Kandil’e geçiyorlar ve onların kampında kalıyorlar. Oradan YNK sahasına geçmeyi, YNK yönetimiyle görüşüp, yine sosyalist parti ve diğer güçlerle görüşerek geriye dönmeyi hedefliyorlar.
O zaman yani ‘83’ün baharında YNK ile Komünist Partisi arasında yoğun bir çatışma süreci yaşanıyordu. Nedeni de şuydu: 1982’nin sonunda Irak’ta iki cephe kuruldu. Birisi CUT cephesi, biri de CEVKAT cephesiydi. CUT cephesine KDP öncülük ediyordu, CEVKAT cephesine ise YNK öncülük ediyordu. KDP-YNK çatışması, çelişkisi ileri düzeydeydi. Bir araya gelemiyorlardı. Bir araya gelemeyen Arap güçleri de vardı herkes kendisine yakın güçleri bir araya getirip birleştirerek iki ayrı cephe çıkardılar. Cephe kurulursa Saddam’ın yıkılacağı hesabı içindeydiler. Bir cephe kurulsun diye çalışıldı. Suriye, İran buna çaba harcadı, ama başarılamadı. Böylece KDP ve YNK’ye dayalı iki Irak cephesi kuruldu. Bu cepheler peş peşe ilan edildiler. Hangi örgütlerin yer aldığı açıklanınca bir bakıldı ki Irak Komünist Partisi her ikisinde de var. İki tarafı da idare etmiş. Bu büyük bir tepki yarattı. Bunun üzerine tavır istediler. Irak Komünist Partisi YNK cephesinden çekildi, KDP cephesinde kaldı. Bu, YNK‘de büyük bir tepkiye yol açtı. Bunun üzerine Irak Komünist Partisi’nin kamplarına karşı yoğun bir saldırı başlattılar. Birçok kampı bastılar. Ağır silahlarla çocuk-kadın demeden ağır katliamlar yaptılar. Irak Komünist Partisi öyle çok savaş örgütü değildi, kamplarında aileleriyle yaşıyorlardı. Kamplar, parti merkezleri gibiydi. Saldırılarda ağır sonuçlar ortaya çıktı.
Tesadüfen Hoca arkadaşların bulunduğu kampa YNK bir saldırı planlıyor. Sabah onlar çıkıp YNK’ye gitmeyi planlarken, saldırıyla karşılaşıyorlar. Hoca arkadaş durdurulmasını istiyor. Kendilerinin Komünist Partili olmadığını da söylüyor. Fakat gözü dönmüşçesine saldırıyorlar. O saldırıyı yürütenler şimdi YNK yöneticisidirler. Mehmet Karasungur arkadaşla İbrahim Bilgin arkadaş o saldırıda şehit düşüyor. Mustafa ile Mehmet Ertürk arkadaş hafif yaralarla kurtuluyorlar. Saldırı bittikten sonra arkadaşları kaldırıyorlar. Şeyh Ömer’le ilişki kurarak ona teslim ediyorlar. Tabutlarına işaretler koyarak gömüyorlar. Kroki oluşturuyorlar. O iki arkadaş daha sonra Lolan’a geri döndü.
Biz o zaman sınır boyunca gitmiştik Şemdinli birimini görevlendirmekle uğraşıyorduk. Sonra Gever ve Çukurca biriminin örgütlendirilmesi için Zap’ta kalmıştık. Daha sonra Mayıs başında Habur’a gittik. O zaman üslenme yerleri Habur kıyısındaydı. KDP’nin ve diğer güçlerin de kampları vardı. Lübnan, Filistin sahasından gelen arkadaşlar da onlara yakın bir yerde küçük bir kamp kurmuşlardı. Biz gördük ki Türkiye karakoluyla karşı karşıyalar. KDP suyun bu tarafında, karakol suyun öbür tarafında. Bayrak asılı karakolun kapısında jandarmalar oturuyordu. Biz orada duramayacağımızı söyledik. Vurmamız gerekir, vurmayacaksak duramayız. Oradaki arkadaşları çıkardık. Biraz daha uygun bir yere geriye çektik. Botan, Hakkari sahasına gidecek bütün o birimlerin hazırlıklarını yapmak için toplantılar yaptık. Agit ve birçok arkadaş daha vardı.
Haberleşme imkanımız olmadığı için arkadaşların şahadet bilgisi KDP üzerinden geldi. Muhtemelen 15 ile 20 Mayıs arasında bir tarihti. Biz o bilgiyi alınca beynimizden vurulmuşa döndük. Tabi bizim hesaplarımız başkaydı. Alanı tanıyan, pratik olarak planlayan Hoca arkadaştı. Pratik işlerin yürütülmesinde de etkili rol oynayacaktı. Tabi yaptığımız başlangıcın sağlam olabilmesi için önemli görülüyordu. Bütün bu noktalarda oldukça bizi zorlayan, psikolojik olarak da, düşence olarak da şok edici etki yapan bir olaydı. Arkadaşlarla bu durumu değerlendirdik. Durumu öğrenmek üzere Hoca arkadaşın kaldığı sahaya gelmemiz geldik. Hoca arkadaşın eşi ve çocuğu Doğu Kürdistan’da kalıyordu. Onlara da destek verilmesi gerekiyordu. Onlarla görüşmek istedik. Önce Lolan’a geldik.
Biz Lolan’a ulaşmadan 25 Mayıs’ta Türk ordusu Güney’e operasyon yaptı. Habur kıyısındaki KDP, Komünist Parti, benzeri güçleri geriye attılar. Kuzey’e giriş yapması gerekenler arkadaşlar girmişlerdi, geri kalanlarda Haftanin’e gelmişlerdi. Haftanin’de kamp kurma ondan sonra başladı. Bir bölümü de Zap’a geldiler. Zap ve Haftin’deki kamplar o Habur üzerindeki kampın parçalanmasından sonra oluştu.
Lolan’da Mustafa ile Mehmet Ertürk arkadaşı gördük. Bilgi verdiler. Olayı anlattılar. Çizdikleri krokiyi verdiler. Nerede nasıl gömülmüş olduğunu, işaretlerini tarif ettiler, söz konusu Şeyh Ömer’i söylediler. Onların hepsi parti arşivinde olmalı. Biz onları olduğu gibi Önderliğe gönderdik. Fakat o karmaşada gidip araştırma imkanı olmadı. İran-Irak savaşı vardı, çatışmalar çok yönlü sürüyordu. Örgütlerin de birbiriyle çatışması oluyordu. KDP-YNK çatışması, YNK-Komünist Partisi çatışması, Irak KDP’si ile İran KDP’sinin çatışması, herkes birbiriyle çatışıyordu. Tanımadığımız bir alandı. Dolayısıyla almak yerine saklamayı, uygun bir zamanı beklemeyi uygun gördük. Arkadaşlar epeyce etkilenmişti. Zaten o olumsuz etkilenmeyi de görünce Mustafa isimli kişi soldu ve bizden uzaklaştı. Mehmet arkadaş tersine tepki geliştirdi. Güçlendirdi kendisini, ama bir süre geride tuttuk. ‘84 yılı 15 Ağustos’tan sonra ‘85 başında Serhat alanında görevlendirdik. Ağrı Dağı’na ilk gerilla girişini o yaptı. Büyük bir direniş sergilediler orada şehit düştü.
Hoca arkadaşın ailesiyle, çocuklarıyla görüştük. Onlara nasıl destek olabileceğimizi değerlendirdik. Karısı anlayışlı biri değildi. Çocuk da küçüktü. Artık yurt dışına göndermemiz gerekiyordu. Böyle önemli bir zamanda böyle bir kayıp ağır geldi. Yoğunlaşmamızda kırıldı. Esas olarak da pratiğin yürütülmesi yönünde Hoca arkadaşın oynayacağı rol belirgindi. Böyle bir olay bizi zorladı. Büyük bir güven vardı. Siverek mücadelesinden dolayı büyük bir tecrübesi de oluşmuştu. Karasungur arkadaş gerillanın pratik örgütlenme sürecinde çok etkili rol oynayabilirdi. Böyle talihsiz bir olay yaşanmasaydı gerillanın gelişimi daha sağlam, daha güçlü olabilirdi. Karasungur Siverek direnişini örgütleyen bir arkadaştı. İlk silahlı mücadele sorumlusu, resmen de ilk askeri konseyin yürütücüsü, temsilcisiydi. Parti Merkez Komitesi’nin askeri sorumlusuydu. Silahlı mücadele alanının örgütlenmesinden ve yürütülmesinden ilk sorumlu olan, askeri komutanlık unvanını ilk taşıyan idi. Pratik saha hazırlıklarını da ’81-82 yılında Güney ve Doğu Kürdistan üzerinden kendisi yaptı. Gerillanın ilk adımlarının atılması, Kürdistan’ın stratejik zeminlerine basması onun öncülüğünde oldu. ‘81 yılında kendisi, ‘82 yılında Agit arkadaşla beraber çalıştı. Özgürlük gerillasının ilk bilinçli militanı, komutanı o oldu…
Agit arkadaşla birlikte gerilla komutanı unvanını taşıyorlar. Bu şehitlerimizin anısı, sonsuza kadar var olacak ve yaşayacaktır.
Cenazeleri
Yirmi Yıl Korudu
Kürdistan Özgürlük hareketinin kurucularından ve ilk gerilla komutanı Hilvan Siverek direnişini komuta eden Mehmet Karasungur’un yirmi yıl cenazesini koruyan Şeyh Ömer Baliçi’nin anlatımları…
1982 yılıydı. Olay Levcê, Enzê, Kontar mıntıkasında Kani Cenge’de meydana geldi. YNK peşmergelerinin bulunduğu bir alandı.
Alana ilk gelen özgürlük hareketinin militanları Karasungur’un gurubuydu. Ben onları görmedim. PKK diye bir şey daha yoktu bizim buralarda ve daha PKK’nin adını da bu civarda kimse duymamıştı. İşçi Partisi olarak biliniyordu. Bu parti kimdir, nedir, ne için kurulmuş, daha hiç kimse bilmiyordu. Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin, iki arkadaşıyla birlikte Komünist Partisi ile YNK arasında arabuluculuk yapmak için gelmişlerdi. Bu iki hareket arasındaki sorunu barışçıl bir yöntemle kan dökülmeden çözmek için Kani Cengê’deki Komünist Parti peşmergelerinin yanına gidiyorlar. Kardeş kavgasının çıkmaması, Kürt’ün Kürt eliyle öldürülmemesi için o gece Levcê köyüne, oradan da kampa gidiyorlar. Gecenin bir saatine kadar Komünist Parti peşmergeleriyle sohbet edip tartışmalar geliştiriyorlar. Onları YNK ile görüşmeye, sorunu savaşsız bir şeklide çözmeye ikna ediyorlar. Ertesi gün YNK ile de görüşerek onları bir araya getirme kararına varıyorlar. Aynı gece YNK peşmergeleri kampa saldırı düzenliyor. Komünist Partililer darbeleniyor.
Saldırıdan sonra o yaralı kalan iki arkadaş diğer iki arkadaşlarının şehit düştüklerini görüyorlar. O civarda şehit düşen, ölen herkesi ben yıkadığım için bana haber verdiler ben de gittim. O sağ kalan iki arkadaşı da bana göstererek, “Bunlar PKK’lidir. Buraya gelmişler komünistlerin de yanındayken bizimkiler saldırı düzenlemiş ve iki arkadaşları bizim elimizde şehit düşmüş” dediler. Benden yıkayıp gömmemi istediler. Ben de kendi yıkadım. Karasungur’un atleti çıkmıyordu. Bıçakla keserek açtım. Bütün eşyalarını toplayıp bir yere koydum. Çünkü hem kendileri hem de eşyaları bana emanet edilmişti. Çoraplarından ayakkabılarına kadar, tespihlerinden taraklarına kadar her şeylerini toplayıp bir torbanın içine koydum.
Bana “Sen bunları tanımıyorsun, bunlar büyük insanlardır” dediler. Yıkayıp kefenledim. Arkadaşları ve YNK’liler tabut hazırlamamı, tabutlarının üzerine isimlerini yazmamı ve bazı işaretler bırakmamı istediler. İsimlerini Xalit ve Sait olarak yazdırdılar bana. Arkadaşları bir kez daha bana yanaşarak “Bak bunlar bizim arkadaşlarımız, senin yanında kalan emanetlerimizdir. Ve bir gün gelip bu emanetlerimizi alacağız. Biz gelmesek bile başka arkadaşlarımız gelecektir” dediler. Bunları bana gizli bir şekilde söylediler...
O arkadaşlardan biri bana yarım saat kadar konuşarak geliş amaçlarını, kim olduklarını, ne zaman geldiklerini, ne için geldiklerini anlattı. CUT ile YNK’nin arasındaki savaşa son vermek için arabuluculuk yapmaya geldiklerini, kardeş savaşını istemedikleri için bu görevi üslendiklerini, bunun için geldiklerini söyledi.
Siyasi koşullar cenazelerini almaya imkan vermediği için gelmediler. ‘98 yılına kadar kimse bizim bulunduğumuz yere gelmedi. ‘98 yılında yakınlarımıza kadar gelmişlerdi. Ancak KDP ile savaş halinde oldukları için köylere inmiyorlardı. Ve onlardan kimse de o iki cenazenin yani emanetlerinin yanımda olduklarını bilmiyorlardı. O yüzden gelip almadılar. KDP ile savaş halinde oldukları için ben de gidip söyleyemedim. Benim için iyi olmazdı. Bu durum 2000 yılındaki YNK ile PKK savaşına kadar sürdü. Balayan vadisinde yaşayan bir akrabam vadinin PKK’lilerin eline geçtiği ve o iki arkadaşlarını sorduklarını söyledi. Köylerin arasına girmiş “Burada yıllar önce iki arkadaşımız şehit düşmüştü, biz onların mezarlarını arıyoruz. Ancak nerede olduğunu bilmiyoruz” diye sorup duruyorlarmış. O akrabam onları alıp bana gönderiyor. Geldiler. Birinin adı Sipan’dı. Bilip bilmediğimi sordu. Önce “bilmiyorum” dedim. Sonra o ısrarla “sen biliyorsun” deyince ben de “bilsem bile ne yapacaksın” diye soruyla karşılık yerini söyledim