kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a da 6 Mayıs 1996’da Şam’da bir komplo girişiminde...
Dilzar DÎLOK
6 Mayıs 1996’da Şam’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a düzenlenen komplo girişimini sitemize değerlendiren PKK Merkez Komite Üyesi Dilzar Dîlok, 6 Mayıs dolayısıyla başta Deniz Gezmişler ve tüm devrim şehitlerini anarken, “Bu devrimci önderlerin izinden yürüyen, onların ardından yeni örgütsel mücadeleler, partiler oluşturan ve toplumları uyandıran Önder APO’yu saygıyla selamlıyorum” dedi.
Deniz Gezmişlerin idam edilişleriyle aynı günde düzenlenmek istenen komplo girişiminin önemli bir tarihsel kesişme olduğuna dikkat çeken Dîlok, günümüzde Türkiye ve Kürdistan’da devam ettirilen devrimci mücadelenin seyri ve güncel sorunlarının çözümü için birleşik mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini vurguladı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a da 6 Mayıs 1996’da Şam’da bir komplo girişiminde bulunuldu. Deniz Gezmişlerin idam edilişlerinin yıldönümü seçilerek planlanan komplonun amacı neydi? Bu komployla Türkiye ve Kürdistan halklarına nasıl bir mesaj verilmek istendi?
Öncelikle Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan şahsında tüm devrim önderlerini, tüm devrim şehitlerini ve onların izinden yeni örgütsel mücadeleler, partiler oluşturan, toplumları uyandıran Önder APO’yu saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu tarihin dikkat çekici olduğunu belirtmek gerekiyor. Tesadüf değildir tabii ki. Sömürgecilerin de bir hafızası var ve aslında sömürgeciler bu tarihsel kesişmelerle toplumların belleğinde köleliği, yıkımı, soykırımı derinleştirmeye çalışıyorlar. 6 Mayıs’ta nasıl ki Deniz’ler infaz edildi, katledildi, yine 6 Mayıs’ta Önderliğe komplo yapılarak aslında ‘Mamak’ta elimizden kaçırdık, gittin Suriye’ye kaçtın ama seni orada da yok etmeye çalışıyoruz, yok ettik’ diyeceklerdi. Bu girişim bunu amaçlıyordu. Tabii diyemediler. Bu Önderliğin büyük öngörüsüyle de ilgiliydi.
Egemenliğin hafızasını küçük görmemek lazım, bize birçoğu tesadüf gibi gelen yıldönümleri, aslında tarihsel kesişmelerdir. 6 Mayıs’ta Önderliğe dönük bir komplo girişimi oldu. Bu komplo girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Başarısızlıkla sonuçlanmasındaki en büyük etken Kürt özgürlük hareketinin, Önderliğin öngörüleriyle belli taktikler uygulamasının etkisiyle oldu. Yurtdışına çekilme, Türkiye sahasının dışına çıkma, başka Kürdistan parçalarında örgütlenme, örgütlülüğü sadece dar bir grupla değil de ideolojik gruptan taşırarak yaygınlaştırıp, onun dar geldiğini fark edip yaygınlaştırıp toplumsallaştırma ve bunu sadece sempatizan düzeyde toplumsallaştırma değil; ordusunu oluşturma, ERNK gibi toplumsal hareketlerini oluşturma yani hareketi büyütme, mücadele alanlarını büyütmeyle aslında tedbirler alınmıştı.
Önderlik ilk dönemler için bu örgütlenmeyi ‘iğneyle kuyu kazarcasına’ yarattığını söylüyor. Önderliğe komplo girişimi yapıldığı, 90’lı yıllar da Önderliğin mücadelede büyük bir miras yarattığı ama aynı zamanda harıl harıl hala insanları yetiştirip sistemden kopardığı, devrimciler yetiştirdiği bir dönemdir. Suriye sahası öyleydi mesela, Rojava sahası bugün üzerinden devrim yürütülen bir sahaya dönüştü, toplumsal bir devrimin yürütüldüğü bir sahaya dönüştürüldü ve komplo girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ama sonrasında da büyük dersler çıkarıldı.
Önderliğe yönelik komplo girişimine Zilan arkadaşın eylemi bir cevap oldu. Yeni taktikler yaratıldı. Bu taktiksel gelişim için şöyle söylenebilir; düşmanın vurma girişimleri karşısında geri çekilme ya da ezilme değil, tam tersi hem o girişimleri boşa çıkarma tarzı açığa çıktı. Önderliğimiz, komplo süreçleri ve düşmanın bizi yok etmeye çalıştığı en dar süreçlerde çıkışlar yapabilecek kadrolar yaratan bir düşünce ve yaşam biçimi yarattı PKK mücadelesinde. Önderliğimiz bu kahramanları yaratmayı bildiği için, Zilan arkadaşın eylemi gerçekleşti.
Bu tarz komplo girişimlerine zemin olabilecek içimizde Zeki çizgisi gibi durumlara da aslında bir müdahale oldu Şehit Zilan’ın eylemi. Hem taktik anlamda bir açılım hem de yeni bir eylem tarzı ortaya çıkarmış oldu Zilan arkadaş. Şehit Zilan’ın yaratmış olduğu çıkışın en önemli boyutlarından biri de kadın açısından bir özgürlük girişimi, bir yeni yaşam arayışını ortaya çıkarmış olmasıdır. “Nasıl yaşamalıyım?” sorusuna bir cevap arayışıdır. Bu sadece sonunda bir şehadet olduğu için değil tabi, öyle bakmıyoruz. Önderliğimizin bir sözü var, ‘PKK’de şehit gerçeği şöyle bir gerçektir, PKK’de şehitler hiçbir zaman öldüklerine inanmadılar’.
Aslında Önderliğe karşı komplo girişimi sonrasında Zilan arkadaşın yaptığı eylem de bir kez daha egemenlere şunu gösterdi, düşmanın saldırılarına karşı biz yenilmeyeceğiz, geri adım atmayacağız, ölmeyeceğiz, ölsek de yok olmayacağız ve bunu boşa çıkararak düşmanı hem yenilgiye uğratacak hem de bu zafer üzerinden yeni taktik eylemler ve yeni yaşam anlayışları oluşturacak bir çizgi yaratacağız. Sadece yaşam değil, bir çizgi yaratacağız. Heval Zilan bunu yarattı ve bir kahramanlık, bir ölümsüzlük çizgisine dönüştü.
Bu dışarıdan bakıldığında nasıl görünür? Mesela Deniz Gezmişler için bizler de gençken ilk okuduğumuzda şaşırdık Deniz Gezmiş’in son sözlerini duyduğumuzda; “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği”. Nasıl olur ölüme giderken böyle sözler? diye. PKK’de bu daha belirginleşti aslında. Şehit gerçeğinde böyledir aslında; öleceğine inanmama, yaşayacağına inanma. Bu, insanların son söz olarak güzel bir söz söyleme isteği değildir. Bu gerçekten bir yaşam inancıdır. Bu aslında; bir devrimcinin şehadete giderken o toplumun çocuklarında, o toplumun toprağında, ağaçlarında yaşayacağı inancına ulaşmış olmasıdır. Aslında bir evrensel özgürlük anlayışına ulaşırlar. Önderlik bu nedenle, “PKK şehitleri aslında öldüklerine hiçbir zaman inanmadılar. Son nefeslerinde hemen hepsi yaşamla kucaklaştığını adı gibi biliyorlardı. Bu trajiktir, ama bir gerçektir. Başka türlü yaşamla kucaklaşma olamaz” diyor. Bu, şu çizgiyi de yarattı PKK’de, başkası için canını verebilmek, kendini feda edebilmek, bundan da öte başkası için çalışabilmek. Mazlum arkadaşın zindan savunmalarındaki şu sözlerinde de aynı anlamları görebiliriz, “Biz sadece kendimiz için değil, bizden sonraki kuşaklar özgür yaşasın diye bugün bu acıları kabulleniyoruz, karşılamasını biliyoruz”. Yine İbrahim Kaypakkaya’nın şehadeti var, büyük bir direniş, çok büyük işkenceler yapılıyor. Onun en ağır koşullarda dahi ‘ser verip sır vermeme’ duruşu tüm devrimcilerin dilinde, bugüne kadar onları en zor koşullarda, düşman karşısında zindanlarda, dağlarda gerilla alanlarında direndiren bir gerçektir.
Bu genç devrim önderlerinin mirası, bir yerde duran, bazen başvurduğumuz manevi değerler değildir. PKK bunu kırmıştır. Miras bizimle var olan, bizi yaşatan ve yaşayan değerlerdir. Bu mirasın özellikle Önderlik tarafından büyük oranda sahiplenildiğini söyleyebiliriz.
Bugüne kadar PKK büyük bir mücadele yürüttü, çok yurtsever, pek çok gerilla şehit düştü, on binlerle ifade ediyoruz şehitlerimizi. Yine birçok asker kaybı oldu, yani düşman dediğimiz kesimden de binlerce insan öldü. Bugün bakıyoruz bunun üzerinden ne yaratabiliriz, ne yaratılıyor? Bugün bunun üzerinden eğer yeni bir yaşam anlayışı oluşmazsa zaten bizim mücadelemiz açısından da sorun var demektir. Ölümler yeni bir yaşam arayışı yaratmıyorsa, bir sorun var demektir. Denizlerin şahadeti tam da bu noktadan ele alınmalıdır. Bugün Türkiye gençliğinde bu durum hala yaratılamamıştır.
Önderliğin en büyük başarısı neydi? Önderlik bizi çok eleştirir. Biz bugün de Önderliğimizi okuyor ve o eleştiriler üzerine yoğunlaşıyoruz. Tabii bu bir çileci tarz değil. Bu bir devrim diyalektiğidir, değişim diyalektiğidir. Önderlik şunu söyledi; ‘hiçbir şey yapamadıysam da sizi kapitalist sisteme kaptırmadım, onların sizi kendi sistemlerinde yaşatmasına izin vermedim, çektim çıkardım’ dedi. Bunu yapalım, hiçbir şey yapamazsak mesela insanların kapitalist sistemde kirli yaşamalarına, hayallerinin ölmesine izin vermeyelim. Çekelim çıkaralım. Bu çok önemli, devrim idealimiz bu değil tabi ki ama bu da önemlidir. İnsanların sistem dışı yaşama hayali kurmaları, sistem dışı yaşamlarını inşa etmeye çalışmaları çok önemlidir.
Bu anlamda bugün HBDH (Halkların Birleşik Devrim Hareketi) ve KBDH (Kadınların Birleşik Devrim Hareketi)’nin kuruluşu çok önemlidir. Türkiye devrim mücadelesi açısından çok önemlidir. Birçok devrimci sosyalist parti, hareket ve kadın örgütlerinin yer aldığı bir bileşimdir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan demokratik ulus devrimi açısından çok önemlidir. Tabi bu büyük bir mirasa dayanıyor, 12 Eylül sonrası Faşizme Karşı Birleşik Devrim Cephesi vardı. Belki belli dönemler için sürmüş, devamlılığı sağlanamamış ama aslında o mücadele çizgisini yeniden o kopukluğu yeniden giderme, yeniden mücadeleyi yükseltme arayışıdır. Öncelikle şunu bilmek lazım; Denizlerin yola çıktığı yürüyüş yarım kalmıştır ve bize güzel şeyler bıraktıkları kadar sorumluluklar da bırakmıştır. O dönemin hiçbir devrimcisi de şunu söyleyemez ‘evet güzeldi ama bir yerde durur.’ Duramaz, durmamalıdır. Öncelikle bunu söylemek lazım; o yarım kalmış yürüyüşü sürdürecek bir mücadele ortaya çıkarmalıyız. İşte bu gerillacılık mücadelesidir. Gerillacılık bir adımıdır ve yarım kalmıştır Türkiye devrimi açısından yarım kalmıştır. Türkiyeli devrimci örgütlerde de gerillacılık vardır ama bunun daha üst düzeye çıkarılması, toplumun uyandırılması, toplumun örgütlendirilmesi gerekmektedir.
Özellikle 2015’ten sonra Rojava Devrimi ve Kuzey Kürdistan’da özyönetim direnişlerinin ardından şunu da eklemek lazım; sadece dağlara çıkmak, gerilla mücadelesi değil, tabii ki dağlara çıkmak, gerilla mücadelesi de yürütmek gerekiyor ancak, sisteme karşı cepheden mücadele de önemli.
Şehirler egemenlerin değildir. Köyler egemenlerin değildir. Köyler de bizimdir, halkımızındır, şehirler de bizimdir, halkımızındır, toplumlarındır ve bu toplumlar özgür yaşamalıdır. O yüzden mücadeleyi sadece dağlarda yürütmek değil de, tabi ki gerilla mücadelesini büyütmek, aynı zamanda dağla bağlantılı şehir mücadelelerini de geliştirmek, kır mücadelelerini de geliştirmek, ara mücadeleler oluşturmak ve şehirlerin içerisine sistemin yaşayamayacağı bölgeler, özgür bölgeler yaratmak gerekiyor. Bu çok önemli.
Rojava ve Şengal’e bugün hala düşman saldırıyor. Hani dağlar bombalanıyor insanlar sesini çıkarmıyor, bugün şehirler de bombalanıyor, bunları birbirinden bağımsız değerlendiremeyiz. Türk savaş uçakları gidip Rojava şehirlerini bombalıyor. Yine Şengal’de özgür yaşam alanları oluşturulduğu için oralar bombalanıyor. Biz buna karşı direnişimizi sürdüreceğiz, yükselteceğiz, toplumlarda bunu sürdürecek, yükseltecek. Bu böyle kalmayacak. Bunu yaratmak gerekiyor.
Türkiye devrimci hareketleri açısından da toplumu örgütlemek, gençleri mücadeleye katmak, gençleri kapitalist modernitenin dışındaki yaşam arayışlarının hayallerini kurabilecek düzeye getirmek gerekiyor. Bunu yapabilmek, devrimi yapabilmek için, hayal kurmak, bir hayal kurdurtmak ve bu hayali gerçekleştirebilecek adımlar attırmak gerekiyor. Biraz bu eksik kalıyor aslında diyebiliriz. Bunlar gerçekleştirilebilmeli.
Türkiye devrimi açısından şöyle bir durum da var; en küçük bir gelişim olduğunda düşman çok ağır yöneliyor. Egemenlikli sistem çok büyük bir saldırı gerçekleştiriyor. Bu devrimcileri savunma ruh haline itmemelidir. Bu ruh halinden çıkmak gerekiyor hem söylemde hem eylemde. Savunma ruh halinden çıkıldığında aslında kendini savunacak olan düşmandır, düşman olmalıdır. Bunu yapmak lazım. Hem direnmenin, hem hesap sormanın, hem hiçbir mevziiyi direnişsiz terk etmemenin adımlarını atmak gerekiyor. Yine şu anlayışın oturması lazım; asıl olan merkezi uygarlık değildir, demokratik uygarlıktır diyor Önderliğimiz. Bizim bugün Türkiye devrimi açısından görmemiz gereken şey budur. Asıl olan düşman değildir, asıl olan AKP değildir, halktır, toplumdur, devrimcilerdir. Odak olan biziz, buradan bakmak ve düşmanın aldıklarını ondan koparmak, koparıp almak gerekiyor.
Toplumun eğitim ve sağlık gibi bazı temel hakları üzerinden devlet kendisini yaşatıyor. Buna savunma da dâhildir, bizim savunmamız devlete kalmamıştır. Hakkımız olan şeyin gaspı üzerinden bize saldırılar gerçekleştiriyor. Aslında devletin bu literatürü kullanamayacak hale getirilmesi gerekiyor. Bu noktada bir saldırı ruhunun geliştirilmesi gerekiyor. Her yerde eylemlerin yapılması, saldırılması gerekiyor. Ve devletin tüm maddi ve manevi benim dediği değerlerin devletin elinden koparılıp alınması gerekiyor. Bundan da geri adım atılmaması lazım. Bunun için birleşik mücadelenin yükseltilmesi çok büyük önem taşıyor. Hem her örgütün kendi mücadelesini yürütmesi, hem ortak mücadelenin yürütülmesi gerekiyor diyebiliriz