Beyaz giysilerini değiştirip yeşillere büründü yine. Baharın şenlendirdiği ülkenin hasretiyle yaşayanlara...
Şiyar Amed
“Işıklarının altında solup gidiyor insanlar / Kar yağıyor güneşli kirpiklerine…” Şair sanki yabancı kentlerde fark etmeden, zamanla yabancı gibi yaşamaya alışanları anlatmış bu dizelerle. Yabancı kentlerde başladı çoğumuzun bozgunu. Bataklıkta bile nilüferler gibi ap-ak yaşayanlara ne mutlu!
Nasıl anlatılır dünyanın en güzel, en doğal yaşamından kopup da beton rengini almış bir gökyüzü altında yaşamak? Belki eski gurbet türküleri yardımcı olabilir. “Döner şeritlere dişli çark olduk / Daha bırakmadan kara sabanı…” ya da “Saçını okşasam elim paslanır…” gibi dizelerde dile gelen acı çığlığı Avrupa insanı anlayabiliyor mu acaba? Rahmetli Mahsuni Şerif’in ilk kez Avrupa’ya gittiğinde memleket özlemiyle Avusturya’da yazıp okuduğu gibi “Oturup ağlasam delidir derler!” belki…
Buna karşılık şimdi meşe ağaçlarının tomurcuklarını patlatan ülke rüzgârını mı anlatsam acaba? Koçer çocuklarının kınalı ellerini mi? Daldan dala zıplamaya başlayan sincapları mı? Otları, mantarları; tuzik, mendik, tırşo, révas, kereng ve kivark’ları mı? Otların şahı Soryaz’ı, Kayalık güzeli Pes Kuvi’leri mi?
Yoksa hevallerin heybeti ve güzelliğini mi anlatsam? Avazé Çiya’yı canlı dinlemenin heyecanını, yorgunluk sonrası bir bardak çayın tadını, “mevziden mevziye” şarkısında olduğu gibi gerillanın kahramanlığını mı anlatsam? Kürdistan burası anlatılmaz, yaşanır…
Öyle bir yer ki yerle gök birbirine karışmış. Bulutların üstünde yürüyüp yıldızlara dokunabilir; gözlerin kapalı yeşili hissedebilirsin. Dünyanın eşsiz güzelliklerinin toplandığı dağlar, Kürdistan dağları… Çimenlerden karlı zirvelere efsanelerin dolaştığı; kahramanların efsunlu pınarlarda yıkandığı; ölümsüzlerin diyarı…
Beyaz giysilerini değiştirip yeşillere büründü yine. Baharın şenlendirdiği ülkenin hasretiyle yaşayanlara, bahar yağmurlarından sonraki doğanın en nazlı haliyle gülüşünü gönderiyorum. Soranlara hepimiz iyiyiz, moralliyiz ve çok doluyuz desem yeterli olur sanırım. Birileri baharı göremeyeceğimizi söylemişti de o yüzdendir bu kısacık selam cümleleri…
Baharla birlikte coşan duyguları direniş karakterindeki kutlamalar anlatabilir. 8 Mart, Newroz, Kahramanlık Haftası ve 4 Nisan kutlamaları Almanya’dan Avusturalya’ya, Rusya’dan Kanada’ya Amerika’dan Japonya’ya kadar dünyanın her yerinde yapıldı.
Halkın gücüne inanmama gafletine düşmüş olanları da uyandıran ayaklanma tadında bir bahar sürecine girdik. Ülkede olmanın güzelliğini anlatırken sanki ülke dışında yaşayanlara biraz haksızlık mı yaptık ne? Gittiği yer ülke olabilen, yani ülkeyi yüreğinde yaşatan ve fedakârca mücadele eden, emek kahramanları varken zaman ve mekâna yüklenen anlam değişiveriyor. Yine de meseleye soykırım rejimi ve toplumsal etkileri açısından bakınca yüzünü ülkeye dönmenin ilkesel değeri öne çıkıyor.
Tam da ülke dışında yaşamak üzerine sohbet ederken arkadaşlar arasında “diaspora” kavramı üzerine ateşli bir tartışma başlıyor. Tartışmayı dinlerken Avrupa’daki tanıdıklarım geliyor aklıma: Hiç diasporalık bir halleri yoktu!
Biliyorum yeni bir tartışma değil, hatta bazılarını bıktırmış da olabilir ama yurt dışında yaşayan halklarımızın sorunlarını tartışmaktan bıkılamaz. Epey zamandır “Kürt diasporası oluşmuş” deyip buna göre çözümler aramaya çalışan yaklaşımlarla mültecileşmeyi normal görmeme, reddetme temelinde çözümler arayan yaklaşımlar çatışmaktadır.
Diaspora kavramı, uzun zaman önce yurtlarından kopup başka ülkelerde azınlık olarak yaşayan toplulukları anlatıyor. Yahudi diasporası en çok bilinenidir. Söz konusu Kürdistan halkları olunca, mültecileşmeyi meşrulaştırdığı için diaspora kavramına karşı çıkılmaktadır. Kavramı kullanan belli bir kesim olsa da yüklenen anlamdan dolayı Özgürlük Hareketi tarafından reddedilmektedir.
Gençler ise bu tartışmaları bir yana bırakıp bir an önce ülke yolunu tutmaya bakmalıdır.
Ortada diaspora filan değil dayatılan soykırım var. Diaspora demek yurtsuzlaşmak demektir. Nasıl kabul edilebilir. Diaspora demek soykırıma teslim olmak demektir. Buna karşı direnmek, yönünü sürekli ülkeye dönmekle olur. Diaspora oluşumuna da kelimesine de hayır!
Ortadoğu’nun Özgürlük Güneşi tüm insanlığı aydınlatır ve özgür yaşamın yolunu açarken bu yolda yürümenin onurunu paylaşmak için daha ne bekliyoruz?
Genç yüreklerin coşkun pınarlar gibi ülke denizine akmasının zamanıdır.
Ülkede yanan isyan ateşi etrafındaki halaya katılmak için gençlerimizi engelleyen her yaklaşım sadece “diaspora”laşmaya hizmet eder. Özgür yaşama koşmak isteyen gençliğin önündeki engelleri kaldıralım diyeceğim ama zaten genç demek engel tanımamak demektir! Genç olmak özgür bir beyin ve yüreğe sahip olmaktır.
Gençler! Gelin ilkede, özgürlükte, ülkede buluşalım…