Kadın

Kadın Kurtuluş İdeolojisi, Özgür Eş Yaşam Yolunun Işıklı Öncülüğüdür

Erkek egemenlikli sistem kendini yaşamın her alanında kurumlaştırırken, kadını sistemine hizmet...

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi

Kürdistan’da PKK hareketi ile birlikte gelişen kadın özgürlük mücadelesi özü itibarı ile özgür toplumsallığı yaşama, bunun için kendi demokratik modernitesini inşa etme hareketidir. Toplumların özgürlükleri, her iki cinsin özgür eş düzeyde yaşama katılımları ile mümkün olacaktır. Bundan dolayı PKK’de verilen mücadele ve kadın eksenli yaşamın örgütlenmesi özgür eş yaşamın yaratılması mücadelesidir.

Sistemler kendilerini örgütlerken belli bir düşünce tarzını esas alır ve o çerçevede kendilerini kurumlaştırmaya çalışırlar. Her döneminde kendine has düşünce yapıları vardır ve yaşam da o düşünce etrafında kendini örgütleyerek sürdürmeye çalışır. İdeolojileri de düşüncenin sistemleşerek yaşamsallaşması ve toplumsal mücadeleye dönüşmesi olarak ele alırsak, ideolojisiz yaşanamayacağını görebiliriz. Çünkü ideolojiler yaşamı belirleyen düşünce sistemleridir. Bu haliyle ideolojiler toplumların zihniyet yapılarını da belirlerler. Doğal toplumda yaşam tüm doğallığıyla anatanrıça etrafında özgür, eşit ve komünal değerlerle büyüleyiciliğini sürdürürken toplumun çıkarlarını esas alma her zaman daha öncelikli olur. Yaşam doğal akışında komünaliteyi esas alan bir ideolojik yapılanma zihniyetiyle özgürce yaşanır. Yaşamın büyüleyiciliği, mitolojik anlatımlarla daha da çekici hale getirilir. Hiyerarşik yapılanmaya geçişle birlikte mitolojiler tanrısal örgülerle kurulmaya başlar. Mitolojiler yaşamın inanç biçimi haline getirilerek kutsallaştırılır. Mitolojilerde tanrı ve insan ayrımı başlar. Tanrı ve kulların oluşturulmasıyla birlikte köleci zihniyet yapılanmasının temelleri de atılmış olur. Her şey tanrılar için ve tanrılar etrafında örgütlendirilirken, tanrıça kültürü yavaş yavaş zihinlerde silinmeye başlar. Tanrıça kültürünün zihinlerde silinmesiyle kadın yaşamın dışına atılır. Her şey egemenler ve tanrılar için olmaya başlar. Uygarlık sisteminin gelişim aşamalarında bu zihniyet yapılanması şekil değiştirse de özünü değiştirmeden günümüze kadar varlığını sürdürür. Bu sistemde artık kadın yoktur. Aslında kadın somutunda, özgür yaşam yoktur. Emek, dayanışma ve çalışma aşkının yok edildiği gasp, çalma, yalana dayalı yaşamınsa kader olarak görüldüğü bir sistem meşru görülmeye başlanır.

Erkek egemenlikli sistem kendini yaşamın her alanında kurumlaştırırken, kadını sistemine hizmet temelinde tüm alanlarına yerleştirir. Kadın artık bir metadır. Alınıp satılan, canı istediğinde dövülüp atılan, kendisi hakkında hiç söz sahibi olmayan bir nesnedir. Erkeğin iktidarını güçlendirendir. Toplumda kadının bu kadar yok sayılması, köleleştirilmesi beraberinde toplumun köleleştirilmesini de getirmiştir. Bu gün kapitalist sistem kendini kadın şahsında toplumun köleleştirilmesi üzerine yaşatmaktadır. Hem de bunu bireyin özgürlüğü adına yapmaktadır. Köleliğin bu kadar içselleştirilmesi özgürlük arayışlarının olmamasını da geliştirmiştir. Erkek egemenlikli sistem kendisini öyle bir kurumlaştırmış ki; ona karşı mücadele etme yeni bir sistem ve yaşam tarzını oluşturma şurada kalsın, bunu düşünmek bile imkânsızlaşmıştır. Erkek egemenlikli ideoloji dışında bir ideolojinin ve yaşam tarzının da olabileceği düşünülmediği gibi içinde bulunduğu sistem de adeta her şey bir kader olarak görülmüş, kadere boyun eğmek dışında bir alternatif geliştirmemiştir.

İktidar Eksenli Sistemler Kölelik Dışında Bir şey Getirmez

Sosyalist mücadele yürüten hareketlerde de kadına yaklaşımda çok farklılıklar olmamıştır. Yürütülen mücadelelerde öncelik ya ulusların kurtulmasına ya da sistemlerin değişmesine verilmiştir. ‘Önce sistemimizi kuralım, toplumu kurtaralım sonra kadını düşünürüz’ tarzındaki yaklaşım ulusların kurtulmasına yeni sistemin kurulmasına rağmen özgürlüğü getirmemiştir. Kadın özgürlüğüne dayanmayan bir sistemin uzun süre ayakta kalamayacağı düşünülmediği için yapılan tüm devrimler de uzun ömürlü olmamış, toplumda da daha derin sorunların yaşanmasına neden olmuştur. Erkek egemenlikli sistemin içinden sisteme karşı mücadele yürüten bazı hareketler gelişse de bir ideoloji olarak ele alınmadığı için sistemler içinde erimekten kurtulamamışlardır. Bu yönlü 18.yüzyılda örgütlenmeye başlayan kadın hareketlerinde de kadının sorunlarını köklü ele alıp çözüm geliştirme, özgür toplumu oluşturmada kadının misyonunu belirleme olmamış, kadına sistem içinde verilen bazı haklarla sınırlanılmıştır. Erkek zihniyetiyle yaratılmış olan sistem doğru ele alınıp çözümlenmediği sürece kadının ve toplumların özgürleşmesi de bir hayal olmaktan öteye gitmeyecektir. Erkekle özdeşleşen iktidar eksenli sistemin yaşamda kölelik dışında bir şey getirmediğini yaşadığımız her anda görmekteyiz.

İnsanlık ömrünün en özgür çağları olan doğal toplumda tanrıça kültürünün yaşamı oluşturduğu dönemden, hiyerarşinin  gelişmesiyle eser kalmamıştır. Bundan sonra yaşam tek renk olarak erkek egemenlikli zihniyet etrafında gelişirken, kadın eksenli bir yaşamın yaşanabilineceği akıllara hiç getirilmemiştir. Uygarlık sistemini en iyi tahlil eden ve bu sistemi değiştirmekte iddialı olan Önder APO özgür yaşamın kadın etrafında, kadın eksenli olacağı bilinciyle kadının Kürdistan özgürlük mücadelesine çekmiştir.

Toplumların özgürlüğünün kadının özgürlüğünden geçtiğinden hareketle özgür yaşamı ilmek ilmek örmek, içinde yaşanılan sistemi doğru çözümleyip alternatifini yaratmakla mümkündür. Kürdistan özgürlük mücadelesi aslında kadının özgürlüğü temelinde toplumların özgürleştirme mücadelesidir. Uygarlığın gelişimiyle büyük kaybeden kadının konumu Kürdistan’da çok farklı değildir. İnsanlığın toplumsallaşmasında başat rolü olan tanrıça kültürünün temsilcisi kadın, Kürdistan gibi tarihten silinmeye çalışılmıştır. İnsanlığın toplumsallaşma beşiği olan Kürdistan eşsiz coğrafyası, zengin yer altı kaynakları, verimli toprakları ve iklimiyle sürekli ilgi merkezi olmuş, sömürgeci güçlerin istilalarından kurtulamamıştır. Bir bütün denetim altına alınamayınca da parçalara bölerek üzerinde etkinlik kurulmaya çalışılmıştır. Uygarlık güçlerinin tüm saldırılarına rağmen dimdik ayakta kalmasını başaran Kürt toplumunda, özgür yaşam tutkusuyla en çok direnen de kadın olmuştur. İmha, istila ve iradesizleştirme karşısında direnişin sembolü olan Kürt kadını isyanlarda etkin olarak rolünü oynar. Koçgiri’de Zarife, Dersim’de Bese, Amed’de Perîxan olur. Bunlar gibi nice Kürt kadını sömürgecilerin eline geçmemek için kendilerini, uçurumlardan, köprülerden atarak direnişin adsız sembolleri kendilerinden sonraki direnişçilerin mirası olurlar. Kürdistan’da yürütülen tüm savaş ve isyanlarda örgütleyici ve aktif güç olarak katılan kadın, egemenlikli sistem zihniyetinin kurbanı olan Kürdistan gibi denetim altına alınarak yaşamın dışında bırakılmaya çalışılır. Doğal toplumun özgür ruhuyla özgürce yaşamını örgütleyen bir halkı susturmak ne kadar imkânsızsa, aynı toplum içinde kadını da susturmak aynı derecede imkânsızdır. Çünkü toplumsallığın oluşumunda kendi varlığını kök hücre yapan kadın direnişi, en küçük bir özgürlük kıvılcımını gördüğünde onu özgürlük ateşine çevirmesini bilecektir.

Kürtler için PKK’nin çıkışını da özgürlük kıvılcımının alevlenmesi olarak ele alabiliriz. Kendinden önceki hareketlerden belli düzeyde etkilenmeler yaşansa da PKK hareketi diğer sosyalist hareketlerden ve ideolojilerden farklıdır. Özgür Kürdistan’ın yaratılmasında verilen sosyalist mücadelenin temeline özgür bireylerin yaratılmasını, kişilik çözümlemeleriyle ele alan, yine kadının özgürleştirilmesinde, kadının özünü özgünlüğüyle ele almasıyla PKK bir ilki yaratma hareketidir.

Kürdistan özgürlük mücadelesinin başlatılmasında Önderliğin arayışları belirleyici olmuştur. Yaşamın özgür eş düzeyde örgütlendirilmemesi Önderliğin arayışlarını daha güçlendirmiştir. Özgürlük arayışlarıyla diğer çocuklarda farklı olan Önderlik ailenin ve özellikle annesinin onu istediği gibi büyütmesini kabullenmediği için kendi yaşamını daha o yaşlarda kendisi belirlemeye çalışmıştır. Annesinin onu denetimi altına almak için kullandığı tüm yöntemleri her fırsatta reddeden, kendi toplumsallığını kendisi oluşturan bir birey olmuştur. Verili sistemde yaşamın tüm alanlarını sorgulaması temel yaşam arayışı olurken, en çok dikkatini çeken konu ise kadın ile erkek arasındaki ilişkilenme boyutu olmuştur. Annesiyle sürekli kavgalı olması biraz da bu dayatmaları kabul etmemesiyle bağlantılıdır. Kızkardeşinin başlık parası ve bir çuval buğday karşılığında hiç tanımadığı birisiyle evlendirilmesi ve yakın arkadaşı Elif’in küçük yaşta evlendirilmesi sonucu artık oyunlarına katılmaması, Önderliğin kabul etmekte zorlandığı ve çelişkiler yaşamasına neden olduğu yanlar olmuştur. Bu yaklaşımı kırmak için kız çocuklarını da oyunlarına katılması onun farklılığı olmaktadır. Okul yıllarında ve gençlik çağlarında da arayışlarının temelinde, bir kadınla yaşamaktansa tüm kadınları özgürleştirme istemi onu kadın konusunda farklı düşüncelere yöneltmiş, kadını bu sistemden nasıl kurtaracağını bilmediği için, sistem içindeki ilişkilenmeleri de korkunç ve düşürücü bulduğundan bu haliyle kadına yaklaşmaktan da korkmuştur.

Bir Adım Ulusal Kurtuluşsa Bir Adım Da Kadın Özgürlüğüdür

‘Kürdistan sömürgedir’ belirlemesi ardından ideolojik grup örgütlenmesi ve PKK’nin oluşum aşamasında da kadının bu örgütlemeye çekilmesi önderliksel bir ilke olarak açığa çıkmıştır. Geleneksel kalıpların, geri feodal çitlerin kırılarak kadının devrime çekilmesi Önderliğimizin özgürlük anlayışını göstermektedir. Grup aşamasında kadının katılımı fazla olmasa da kadını devrime çekme yaklaşımı esas alınmıştır. Bu dönemde Önderliğin Fatma’yla tanışması ve yaşadığı evlilik deneyimi geleneksel ilişkileri ve kadını çözümlemesi açısından belirleyici olmuştur. Fatma’nın hâkim olmaya çalışan geri ve geleneksel yaklaşımları karşısında Önderliğin tavrı, geriliklere direnmek, kadının ulusal mücadele ve sosyalist ideolojiyle bağını güçlendirmek, “Bir adım ulusal kurtuluşsa bir adım da kadın özgürlüğüdür” ilkesini her koşulda uygulamak olmuştur.

PKK, 2. Kongresinden sonra ülkeye dönüş kararıyla eğitimli kadrolar ülkeye aktarılmaya başlanmıştır. Artık gerillalaşmaya doğru gidilmektedir. Kadın yeni bir yaşamın içine çekilmektedir. Bu güne kadar hayal bile edemeyeceği, özgür dağlarda özgürlüğün inşa edildiği bir yaşamdır bu. Zorlukları olsa da güzellikleri yarattığı için kadınlar bu yaşama daha çok sahiplenmiştir. 15 Ağustos atılımı sonrasında genel olarak gerillaya katılımların yoğunlaşması kadınların da dağlara akışını arttırmıştır. Bu süreçte mücadele saflarına katılım da ulusal bilinçle, yurtseverlik duygularının etkisiyle olmuş, kadının özgün örgütlenmesi gelişmemiştir. Saflara katılımların yoğun olarak gerçekleşmesi kadının kendi özgün konumuyla kendi öz birliklerini sağlayarak sorunlarını parti çatısı altında ve siyasi amaçlara bağlayıp mücadele birliğini oluşturmaları, ulusal kurtuluş açısından zorunluluk olarak ele alınmıştır. III. Kongre ardından ERNK çatısı altında Kadınlar Birliği oluşturulmuş, bu birlik 1987’de bir programa kavuşturularak YJWK (Yekitiya Jinên Welatparezên Kurdistan) adıyla örgütlenmiştir. Avrupa’da böyle bir örgütlenmeye gitmek Kürdistan’dan göçertilen halkın mücadeleye aktif katılımı ve kadınların örgütlü olarak mücadele yürütmesi açısından önemli olmuştur. Bu örgütlenme sadece Kürt kadınlarıyla sınırlı kalmamış sosyalist mücadele yürüten diğer halklardan olan kadınların da özgürlük arayışını geliştirmiştir.

PKK’nin 2. kongresinden sonra 1987 yılında Önderlik tarafından ilk kadın ve aile çözümlemeleri geliştirilmiştir. ‘Bir kadının devrimcileşmesinin başlı başına bir sorun olduğunu unutmamak gerekiyor. Doğru dürüst toplum içinde dolaşmasını bile bilmeyenlerin, aile içinde bile doğru dürüst söz sahibi olmayanların, devrimcilik gibi en çok özgürlük isteyen, özgür devrimci militan yaşamı isteyen bir sahada kolay kolay yürümeyecekleri anlaşılırdır. Bunun için eğitim ve örgütlenme, bu işi kendi somut koşulları içinde gerçekleştirmek de önem taşıyor.’ Ancak kadının kendi örgütlenmesine bir yabancılığı vardır. Bu güne kadar kendi adına söz sahibi olmayan kadın için bu tarzda örgütlenmeyi oluşturup uygulamanın da zorlukları olmuştur. Kürt kadını yaşamını özgürce örgütleyerek yaşayacaktır. Bu da kadın için bir devrim niteliğindedir. 90’lara gelindiğinde ulusal kurtuluş mücadelesinin de etkisiyle kadının mücadeleye katılımı daha da artmış, düşmanın ve geri-geleneksel toplumsal ölçülerin baskı ve engellemelerine rağmen kadın serhildanlarda da öncü rolünü oynamış, başlangıçta kadın katılımı öğrenci ağırlıklı olsa serhildanlarla halklaşmaya doğru gidilmiş, kadın özgür yaşam ısrarında bedelsiz olmayacağının farkına varmıştır. Gerilla saflarına katılımda dağ koşullarının zorlayan yanları olmuştur. Uzun süreli yürüyüşler, iklim koşulları ve ihtiyaçlarını karşılamada fiziksel zorlanmalar olsa da özgür yaşamda kararlı duruşu tüm bu koşulları engel olmaktan çıkarmış, zorlukları aştıkça kendi gücüne güven de kadını daha iradeli kılmıştır. Özgürlük saflarında da olsa kadını asıl zorlayan sınıf eksenli, egemenlikli, geri, klasik erkek anlayışları olmuştur. Saflara katılmakla özgür olunmadığı, güçlü örgütlenmenin ve mücadelenin verilmesi gerektiği, savaşın yakıcı gerçekliği içinde kadın tarafından daha çok hissedilmiştir. Yükselen özgürlük ateşiyle Newroz’da bedenini ateşe veren Zekiye Alkan’ın eylemi de özgürlüğün kolay olmadığının sembolüdür. Kürt kadını bir defa özgür yaşamın farkına varmıştır.

Yaşanan tüm bu süreçleri değerlendirdiğimizde 1990 sonrası süreç kadın çalışmaları açısından da yeni bir dönemeci ifade eder. Kadın militanların direnişleri ve eylemleri PKK özgürlük hareketinde kadın açısından bir yükselişi ifade eder ve yeni bir örgütlenmeye gidilmesi gerekliliğini açığa çıkarır. Önderliğimiz, ‘Kürdistan kadınının özgürlüğünde, içine girdiğimiz genel özgürlük atılımı önemli katkılarda bulunacağa benziyor. Biz, militanlaşmada önemli bir aşamayı da kadın hareketinde yapacağız. Çok zorlanacağız, fakat sonuç güçlenmeyi yaratacaktır. Kadın devrimci faaliyetlerimizde, partileşmede en iddialı ve sonuç alabilecek aşamaya ulaşmamız söz konusudur. Biz, grupları silahlandırdık ve şu anda ülkede üç tane silahlı kadın birliği oluşmuş durumdadır. Sanıyorum takım düzeyinde başka alanlarda da kadın faaliyetleri örgütleniyor. Bu açıdan sizlerin de militanca gelişmeye silahlı ve örgütsel açıdan doğru bir şekilde katılmanız, ciddi, eşit ve özgür koşullarda yol almanız mümkündür.  Her yerde katılımlar oldukça yüksektir. Kadın açısından bağımsız, kişiliğine güvenen bir sayfa açılıyor. Bu, son derece doğru olup, bunları yapmamız da bir gerekliliktir. Bunun ulusal kurtuluşla bütünleşmesi daha fazla özgürleşmeyi, eşitlik temelinde evrimleşmeyi beraberinde getirmektedir. Bu da her bakımdan demokratikleşmeye içerik ve hız katmaktadır’ çözümlemesiyle kadın açısından özgür yaşam şansının yakalandığını, yaşanan deneyimlerin sonuçlarından yararlanılarak varolan amatörlüğün aşılmaya başlandığını ve bunun da özgürlük hareketi açısından umut vaat ettiğini değerlendirmiştir.

Beritan arkadaş şahsında komutanlaşan Kürt kadınının savaştaki direnişi ve ihanet çizgisi karşısında net duruşu kadın için ordulaşma ihtiyacını doğurmuş, aynı zamanda zeminini de yaratmıştır. Beritan arkadaşın yaşam coşkusu, özgürlük arayışı, Önderliği anlama çabası ve gerilla yaşamına olan sevgisi özgür kadının yaratılmasında sembol duruşu ortaya koymuş, kadın açısından sevginin, güzelliğin ancak savaşarak gelişeceğini, yaşama ve savaşa katılımıyla göstermiş, kadın özgürlük hareketinin gelişiminde direnişin çizgisini oluşturmuştur. Kadının yaşama katılımının yanında savaşa güçlü katılımı, şahadetler ve gerillaya katılımların artması kadın ordulaşma ihtiyacını açığa çıkarmıştır. Bu, kadının kendi rengiyle örgütleneceği bir ordulaşmadır.

Genel orduların karakterinde eşitsizlik vardır. Tüm diğer ordular ezen ezilen mantığı üzerinden kendini örgütlerken, kadın ordusu eşitliği esas alarak, özgürlük ilkeleri temelinde kendini örgütlemiştir. Kadın ordulaşması cins olarak kadının kendini yeniden doğal toplumdaki özüyle buluşturma, kişiliğini ve yaşamını kadın bakış açısıyla ideolojik forma kavuşturmadır. Bu açıdan kadın ordulaşması kadının kimlik kazanma eylemidir. Önderliğimiz ordulaşma için ‘Erkek egemenliğinden, onun eşitsizliğe çeken olası tüm dayatmalarından uzak, hatta onunla anlamlı bir mücadeleye imkân veren, onun yanında kadının kendini, kendi kimliğini bulması, kendi gücünü ortaya çıkarması için ‘ben neyim, nereden geliyorum, kimim, nasıl olmalıyım, benim nasıl bir yaşama ihtiyacım var? Önce kendimi tanıyayım, kendimi özgür irade, özgür bilinç sahibi kılayım, özgür bir güç haline getireyim, örgütleyeyim’ demesi gerekiyor. Bunun da mümkün olabilmesi için, kadın ordulaşması vazgeçilmez bir araçtır.’ Özgürlük mücadelesine kadının kendi ordusuyla katılması da daha iradeli ve güçlü bir katılımı açığa çıkarırken, bu ordulaşma erkeğin özgürleştirilmesinde öncü görevini üstlenmiş, erkek karakterli sisteme karşı kadın eksenli yaşamın da temellerini atmıştır. Dünya tarihinde bir ilki yaratması açısından kadın ordulaşması önemli olurken, toplumsal cinsiyetçi bakış açısının aşılması komünal değerlerin yaratılması açısından da bir adım olmuştur. Tüm bu değerlerin yaratılmasında da yoğun emek ve mücadele verilmiş, Önderliğimizin kadını özgürleştirmek için attığı her adım kadın kurtuluş ideolojisinin de temellerini oluşturmuştur. Özgürlük mücadelesi içinde kadın ordulaşması genel örgüt için de bir teminat olurken ordunun büyütülmesi yönünde ihtiyaçlar da açığa çıkmıştır.

Ordulaşmanın yanında kadın çalışmalarının bir merkezden yürütülme ihtiyacından kaynaklı yeni bir yapılanmaya gidilerek 8 Mart 1995’te Kürdistan Özgür Kadınlar Birliği (YAJK) ilan edilir. Kadın çalışmalarının tek merkezden ve tüm alanları da kapsamına alarak örgütlenmesi açısından YAJK’ın ilan edilmesi büyük bir gelişmedir. Toplumsal ilişkilerin özgürlük ve eşitlik temelinde gerçekleştirilmesi açısından da bir adımdır. Örgütleme ve görevlerin daha somutlaşması YAJK’ın ilkelerinin belirlenmesi açısından önemli olmuş, Kadının özgün ve özgür birlikler kurma zamanının geldiğini ve bu gücü olduğunu belirleyen Önderliğimiz I.Ulusal Kadın Kongresi ile örgütlendirilen YAJK’ın ilkelerini şöyle belirlemiştir:

“Birincisi, YAJK demek yurtseverlik ilkesine sonuna kadar bağlı olmak demektir. Bu ilkenin gereği şudur: Herkes vatandan vazgeçer, herkes yurtseverlik ilkesinden vazgeçer ama YAJK vazgeçemez. Yani kadının alışageldiği evlilik örneği de gösterilirse, öncelikle yurtseverlik evliliği ifade eder. Toprağını, ülkesini her şeyin üstünde tutar. 

İkincisi, YAJK savaş gerçekliğinin vazgeçilmez bir öğesidir. Burada bir ulusal kurtuluş savaşı vardır. Dikkat edilirse kadının PKK olayında tek elden söylediği ‘Ben savaşta olmak isterim’dir. Yani duygu düzeyinde de olsa YAJK esas itibarıyla bir savaş gerçekliğidir. Çünkü bu savaş dışında kendisinin pek anlam ifade etmediğini biliyor. Duyguda olsun, düşüncede olsun askerlik yani savaş YAJK’ın en temel ilkelerinden birisidir. Bu sadece askeri anlamda değil, özellikle parti içi savaş, örgüt savaşımına ve özgür yaşamın tüm gereklerine sahip çıkmaktır. Bunların hepsi savaş ailesi içindedir. Yani YAJK böylesine bir savaş ve mücadele planıdır.

Üçüncüsü, YAJK parti gücüdür. Yani en örgütlü güç olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Parti ilkesine herkesten daha fazla bağlı olması gereken bir güçtür. Çünkü kadın ancak örgütle vardır. PKK örgütü olmadan tek bir özgür kadının olmayacağı açıktır. Dolayısıyla YAJK’ın partinin örgüt ilkelerine en çok sahip çıkmasının gereği bir bağlılık nedenidir. Yani bir YAJK kişiliği gece gündüz ‘ben herkesten ve her şeyden önce partiyi esas almalıyım. Çünkü benim varlığım bu partiyle mümkündür’ demelidir.”

Kopuş Teorisiyle Zihinsel Tutsaklığın Aşılması Hedeflenmiştir

Özgürlük ilkelerinin belirlenmesi kadının katılımının netleşmesi açısından bir aşamayı ifade ederken, kadının özgürlük yolunda attığı adımların daha da kapsamlılaşmasını beraberinde getirir. Kadın boyutunda bu gelişmeler yaşanırken, Önderliğimizin sosyalizmde açılım olarak değerlendirdiği erkeği öldürmek ve kopuş teorisi de kadın özgürlüğünün geliştirilerek erkeğin egemenliğinin aşılması açısından tarihi önemdedir. Önderliğin kendinden başlayarak egemenlikli sistemin köleleştiren tüm yanlarından kopması özgür insanı yaratmada etkili olmuştur. Kadın özgürlüğü şahsında toplumların özgürleştirilmesi için erkeğin de egemenlikli ve iktidarcı yanlarını öldürmesi gerekmektedir. Kadının yaşadığı özgürleşme düzeyi karşısında kendini dönüştürmeyen erkeğin aşılacağı gerçeğinden hareketle erkek çözümlemeleri de yoğunca yapılmıştır. Kopuş teorisiyle de zihinlerde yaşanan tutsaklığın aşılması hedeflenmiştir. Kopuş, sistemin geriliklerinden, kölelikten ve özgür yaşamın önüne engel olan her türlü eşitsizlikten kopuştur. Kadın ve erkeğin doğru temellerde buluşması özgür eş yaşamın örgütlenmesi açısından kopuşun doğru gerçekleştirilmesi de önemlidir. Özgür eş yaşamın geliştirilmesinde bir açılım olması açısından sonsuz boşanma, erkeği öldürme ve kopuş teorisi temel ilkelerdir. Erkek, iktidar eksenli duruşunu ve yaşama bakış açısını değiştirmediği, kadın da geri geleneksel ve içerilmiş kölelikten kopmadığı sürece özgür birliktelikler ve özgür yaşam zemini gelişmez.

Kürdistan özgürlük mücadelesi içinde Önderliğin arayışları ve çözümlemeleri sonucu geliştirilen kadın özgürlük mücadelesinde yaşanan gelişmeler, kadınların mücadeleye bağlılıkları, direnişleri ve şahadetler kadın mücadelesinin daha da geliştirilmesine zemin yaratmış, 8 Mart 1998’de kadın eksenli yaşamı geliştirmek için, Önderliğin kadın kurtuluş ideolojisini ilan etmesi kadın için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Böyle bir ideolojiye neden ihtiyaç duyuldu? Kadın kurtuluş ideolojisi, kadının kendi yaşamını kendisinin örgütlemesi açısından önemli bir aşamayı ifade etmektedir. Doğal toplumda insan toplumsallaşmasını yaratması ve bunu yaşam kültürüne dönüştürmesi açısından kadının yaşama katılımı belirleyici olarak ortaya çıkmaktadır. Kadın, yaşamın doğallığı içerisinde güçlü bir duruşu temsil ederken erkekle paylaşımı da özgürlük ve eşitlik temelindedir. Kadın, oluşturduğu sistemle yaşamın güçlü örgütleyicisi ve yaşama çeken güçtür. Uygarlık sisteminin gelişmesiyle kadın tüm bu özelliklerinden uzaklaştırılarak, etkisizleştirilmiştir. Kadın bedeniyle yaşamda belirgin hale getirilirken, düşüncesi adeta yok sayılmış, yaşamın öznesi olan kadın nesneleştirilerek yaşamın dışına atılmıştır. Tüm bu yaşam dışılıklardan kurtulmak, yaşamı özgür ve insanca yaşamak için, yaşamın yeniden doğru temellerde kurulması için, kadın eksenli yaşama dönüş ihtiyacı vardır. Sistemine hizmet ettiği sürece kadının özgürlüğünü destekleyen erkek egemenlikli zihniyetle, sosyalist hareketlerde de kadın bakış açısıyla bir yaşamın olabileceği hiç düşünülmemiştir. Kadının kendisi de bu yönlü arayışlara girmemiş, kaba eşitlikçi anlayış dışında bir özgürlük arayışı olmamıştır.

Önderliğimizin özgürlük arayışıyla da bağlantılı olarak gelişen kadın özgürlük mücadelesinde kadın eksenli ideolojinin geliştirilmesi ihtiyacını şu cümlelerle somutlaştırmıştır:

“Her şeyden önce bir kadın kurtuluş ideolojisinden bahsetmek gerekiyor. Biz bu ideolojiyi yaratma peşindeyiz. Böyle sıradan bir-iki olay, bir-iki eylemle, yorumlamakla bu işin altında çıkılamaz. Çok yoğun bir biçimde kadın kurtuluş ideolojisinin gelişimi sağlanmadan her-şey kendini kandırmaktan öteye gidemez. Ve inanıyorum ki, çok ciddi bir kadın kurtuluş ideolojisine ihtiyaç var. Bu salt cins kurtuluşu anlamında bir ideoloji değildir. Sosyalist öğretinin ve hatta toplumun bilimsel analizinin bizi getireceği bir nokta, kadın eksenli bir kurtuluş ideolojisinin büyük önem taşıyacağını önümüze koyacaktır. Benim şahsen daha çok üzerinde yoğunlaştığım hususlardan birisi budur. Bu şüphesiz feminist bir yaklaşım değildir. Zaten ben kendim bir kadın değilim. Ama kadın boyutlu, kadın eksenli bir düşünme giderek bir ideolojiyi ve buna dayalı bir örgütlenmeyi geliştirmeyi oldukça önemli bulmaktayım’ sözleriyle tanımlayan Önderlik bu ideolojinin ilkelerini de belirlemiştir. Bu ilkeler çerçevesinde kendisini örgütleyen herkese ait olan kadın kurtuluş ideolojisinin birinci ilkesi yurtseverliktir. Bunun için Önderlik ‘Kürdistan söz konusu olacaksa eğer veya ana topraklar diyelim, o ananın da bahsettiği gibi yani o topraklarda yaşamak en güzeli diyorsak, her şeyden önce kadın ideolojisi topraksız olmaz. Hatta toprağın ekine açılması, üretime açılması, biraz da kadın sanatıyla bağlantılıdır. Demek ki kadın ideolojisinin birinci ilkesi, doğduğu topraklarda yaşamaktır. Yani günlük deyimle yurtseverlik. İkinci husus, kadın eğer yaşamda yer bulacaksa, bugün dolayısıyla diyorsunuz ki konuşmamız gereken gün. Sadece konuşma değil, özgür düşüncesi, özgür iradesiyle yaşama katılması gerekiyor. Eğer bu ideoloji gerçekleşecekse, en somut bir ifadesi kadın istediği gibi yaşar, kararlaştırır. Onun düşüncesine güveneceğiz, onun iradesine saygılı olacağız. Bu ideolojinin vazgeçilmez bir ilkesi de budur, tabii bunun olabilmesi için, özgürlüğe dayalı bir yaşam paylaşımı için örgütlülük gerekir. Örgütsüz insan bir hiçtir. İlk örgütlenme kadınla başlamıştır. En çok örgütlenmeyi esas alması gereken güç kadındır. Erkek belki örgütsüz olabilir veya erkeğin örgütü çoktur zaten. Kadının kendi özgün örgütünü -bugün YAJK diyoruz- YAJK'ın genelleştirilmesi gerekir. Örgütlülükle birlikte bütün yaşamınızı mücadeleden ibaret görmeniz gerekir. Çünkü kadın kimliği mücadelesizlikten ötürü dört duvar arasına alınmıştır. Hamur işleri verilmiştir kendisine, basit işlerle oyalanmıştır. Yani boş işler kişiliği gibi bir dayatma içinde bulunmuştur. Dolayısıyla ideolojik-politik esaslar başta olmak üzere, örgütselliğe ilişkin, kültüre ilişkin velhasıl kendisini güçlendirebilecek her alana ilişkin tam bir mücadeleci olması gerekiyor. Güzel yaşamın büyük ve kutsal ilkeleri kadar, onun gergef işlemesi gibi ilmik ilmik dokunması gereği vardır. Gözle, davranışlarla her şeyin estetik yani güzellik sınırlarında yürütülmesi gerekir. Büyük yaşamın özü örgüt ise örgütlülük düzeyi ise bunun elbisesi de güzel nakışlardır. Veya böyle bir dokunmayı gerektirir. Nedir bunlar? Dildir, davranış güzelliğidir. Böyle olunmadan, büyük sayılır, büyük sevilir bir yaşamın sahibi olunamaz.”

Jineoloji, Kadın Kurtuluş İdeolojisinin Toplumbilimle Bütünleşmesidir

Özgür eş yaşamın inşa edilmesinde Kadın Kurtuluş İlkelerinin yaşamsallaştırılması kaçınılmazdır. Özgür eş yaşamı yaratma iddiasında olan tüm kesimlere hitap eden kadın kurtuluş ideolojisi salt kadına ait değildir. Her iki cinsin de sahiplenerek geliştirmesi gereken bir ideolojidir. Erkek egemenlikli sistemin ideolojisi sadece erkeğin çıkarları doğrultusunda kendi örgütleyip yaşamsallaştırırken, kadın eksenli ideoloji toplumların özgürlüğünü her iki cinsin özgünlüklerini de esas alarak gerçekleştirmeyi hedefler.

Kadın kurtuluş ideolojisi ilkeleri temelinde kendini yeni bir sisteme kavuşturma ihtiyacı duyan Kürdistan özgür kadınlar birliği (YAJK), Önderliğinde önerisi doğrultusunda partileşme örgütlemesine gitmiştir. Kürt kadının özgürlük mücadelesi sonucu partileşme düzeyine ulaşması kadının dünya tarihine bir ilki yazdırması açısından da önemlidir. Partileşmeyle kadının askerileşmesi yanında örgütsel ve siyasal olarak gelişmesini, bu gelişmeleri topluma taşıması açısından önemlidir. Mart 1999’da PJKK adıyla partileşmenin ilan edilmesinden sonra, kadının ideolojik merkezi şeklinde PAJK şeklinde kendini örgütlemiştir. Toplumun tüm kesimlerine hitap etme ve dünya kadınlarını da kapsamına alarak kadın kurtuluş ideolojisinin evrenselleşmesinde önemli rol üslenen KJB - Yüce Kadınlar Topluluğu (Koma Jinên Bilind) Kadın özgürlük çalışmasında üst bir aşamayı ifade etmektedir. Dünyada kadın konfederalizminin geliştirilmesi açısından da KJB bir ilki temsil etmektedir. Kürdistan özgülünde başlayıp, Ortadoğu kadınlarını da içine alarak tüm kadınlar için özgür, eşit ve toplumsal cinsiyetçi bakış açısının uzak bir sistem yaratmayı hedefleyen kadın özgürlük hareketi eksik ve yetmezliklerine rağmen kadının özgürleşmesinde önemli bir görev üstlenmiştir. Bu güne kadar kadın adına hareket birçok örgütün yaşam tecrübesinden yararlanmaya çalışsa da mücadelenin gelişim seyri açısından kendine özgü yanları olan bir harekettir.

Erkek egemenlikli zihniyet yapısını güçlü eleştiriden geçirerek alternatif yaşamı oluşturması açısından da önemli bir tarihsel dönüm noktası olan kadın özgürlük hareketi Önderliğin emek ve çabası yanında, anlamlı yaşamı yaratmak için fedai eylemiyle efsaneleşen Zilan arkadaşın, kendi küllerinden kendini yeniden yaratan Sema yoldaşın, kadının ordulaşmasında direnişin sembolü olan Beritan yoldaş şahsında kahramanca direnen ve son mermisine kadar savaşarak şehit düşen nice kadın yoldaşın emekleri sonucu gelişmiştir. Özgür yaşamın inşa edilmesinde kadının sistemini oluşturması, bunu kitleselleştirmesi her geçen gün daha da pratikleşmesi yaşanan önemli gelişmelerdendir. Özgürlük arayışında olan kadınlar toplumların özgürlüğünün kadının özgürlüğünden geçtiği bilinciyle örgütlemelerini her an daha da büyütmektedir. Kadının yaşadığı bilinçlenme düzeyiyle birlikte yaşanan her gelişme ve açılım kadın dünyasını daha da büyütmüştür.

Kadın eksenli yaşamın örgütlendirilmesinde kadını özgür doğasıyla buluşturmak isteyen Önderliğimiz kadının kendisini daha iyi tanıması ve yaşamın her alanını örgütlemesi amacıyla 2009 yılında kadın bilimi olarak adlandırdığı JİNEOLOJİ’nin örgütlendirilmesini gündemimize koymuştur. Kadın bilimi anlamına gelen JİNEOLOJİ bir ilktir. Yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi bilim alanında da kadına yer verilmediğinden, geliştirilen tüm bilimler eril zihniyet çerçevesinde, egemen güçlerin istemleri doğrultusunda olduğundan bu yeni bilim adımı yaşamsaldır. Doğada olan her şey bir bilim adıyla örgütlendirilirken, yaşamın merkezinde olan kadına ait bir bilim oluşturulmamıştır. Kadın biliminin geliştirilmesiyle kadının doğayla, toplumla, tarih ve felsefeyle bağının nasıl olduğunu-olacağını somutlaştıracaktır