Kadın

Sıradanlaşma

Kadın kırımına karşı olmak demek, sistem karşıtı olmak demektir. Somut olarak söylersek; devlet karşıtı, iktidar karşıtı, AKP karşıtı, Daış karşıtı olmak demektir...

 

Avaşin Adar

Erkek aklı nasıl düşünür? Nasıl algılar? Kadın onun için gerçekten ne ifade ediyor?  Zihniyetlerinin en gizli taraflarında, kimselere itiraf edemedikleri, çok zorlasa, öldürülme ihtimali olan bir varlık mıdır kadın? Bu egemen erkek zihniyetine sahip olanlar, öncelikle bu soruları kendisine sorabilmelidir. Beş bin yıldır sormamışsa, bugün sormalıdır.

Potansiyel bir kadın katili ya da tecavüzcüsü nasıl anlaşılır? Her gün kadının karşılaştığı,  ya da birlikte yaşadığı, baba, koca, arkadaş vb. dediği kişilerin katil ya da tacizci olma ihtimali oldukça yükselmişse, tehlike sinyalleri çalıyor demektir. Bu yüzden her kadın etrafındaki erkekleri yeniden tanımlamalıdır. Kim bunlar? Kim bu zihniyet? Bin yılların zihniyeti artık kontrol edilemez hale gelmiştir. Sokakta, iş yerinde, ailede, siyasette her yerdeki ‘o adamlar’, kadınların hayatlarıyla her gün oynamaktadırlar. Bugün bir kadın daha katledildi… Adı Hacer olan. Güldünya gibi. Ferinaz gibi.

  Bir adam, bir sabah evinden çıkar, yola koyulur. Akşam bir katil olarak geri dönecektir aynı eve. Altı yıl önce Hacer isimli bir kadınla evlenmiştir. Amed’in Ergani ilçesinde yaşarlar. Hacer ise, nasıl olup da böylesi bir adamla evlenebildiğini düşünmek ister bir an için. Sonra bu düşüncesinden vazgeçer. Çünkü bir tercih değildir onunkisi. Kader de demek istemez buna ama; kendisine ait olmayan bir hayat için ne diyeceğini bulamaz bir türlü. Sözleri de artık elinden alınmıştır. Kapıdan her sabah çıkıp giden bu adam onun kocasıdır. Her gün kendisine ve kızlarına şiddet-taciz uygulayan kahredici bir ‘insan’la evlendirilmiştir. Çıkmak istese de bir türlü çıkamaz bu dört duvarın eşiğinden. Bir erkek nasıl düşünür? Ne düşünür? Bir türlü o kirli zihniyetin karanlık dehlizlerine dokunamaz, dokunmak istemez.

Hacer katledildi. Kapı eşiğinden her gün çıkıp giden ‘o adam’ tarafından. Gidip de dönememek, bir özlemi anlatırdı, eski sevda türkülerinde. Ama o, tam tersine sevdadan eser kalmamış hayatında çok isterdi; ‘koca’sının gidip de gelmemesini. Adam ise her gün yine gelirdi, işkence yapmak için; devletin resmi nikahlı kocası olarak. Kendi Azrail’iyle evlenen kadınlardan biriydi Hacer. 30’unda genç bir kadındı. Fotoğrafına bakınca, çektiği acılardan ve çaresizliğinden olsa gerek, yaşından oldukça büyük görünüyordu. Yoldan geçerken hiç dikkatinizi çekmeyecekti muhtemelen. Bakmayacaktınız bile yüzüne. Değersiz bırakılmışlığın buhranında, belki de itici gelecekti size; işi gücü, parası, pulu olanlara. Halbuki söyleyecek ve anlatacak çok şeyleri vardı. Acıların tanımsızlığında kendini bulmaya çalışmak, belki de daha büyük acılara gebeydi. Hacer gibi, konuşamayanlar, biraz cesaret bulup konuşmaya başlamışlarsa, doğru konuşurlar, eksik de olsa. Her şeyi anlatmaya dilleri varmaz, çünkü.

Mağduriyet psikolojisi kadınlara kanıksatılan bir duruma dönüştürüldü kaç zamandır. Her türlü şiddetin; medya, hükümet, tüm devlet kuruluşları tarafından tanzim edildiği gerçeği, yeni bilinen bir şey değil. Siz kadına yönelik her türlü şiddetin fiziki, toplumsal, ruhsal alt yapısını hazırlarsanız; kadına sadece ölmek kalır; ya da mağdur olmak. Hacer’den de geriye bir kadın dramı ve trajedisi kaldı. Ölümün kol gezdiği kadın yaşamlarına karşı tedbirler alma, kadınları ‘sağ ele geçirme’ konusunda toplumsal örgütlülük yok denecek kadar az. Hacer gibi binlerce kadın şu anda aynı koşullarda yaşamaktadır. Ölü yıkayıcısı, cenaze taşıyıcısı olmaktan çıkmak istiyor kadınlar.

 Son yıllarda kadın katliamlarındaki artış, toplumsal yozlaşma ve çürüme belirtilerini gözler önüne sermektedir. Bütün bu yaşananları devletin başındaki siyasilerden ayrı ele alabilir miyiz? Medyanın korkunç kadın sömürüsü ve kadın kimliğinin içinin boşaltılmasındaki rolünü kim inkar edebilir? Her gün, açıkça ve resmen suç işlenmektedir. ıktidarın tüm mekanizmaları, kadın benliğine ve canına kast ediyor. ‘Taammüden adam(kadın demek lazım) öldürme’ suçunun fiili olarak işletildiği ve cezasız kaldığı devletçi hukuk sisteminde, kadın hayatı, figüratif bir haber nesnesine dönüştürülmüştür.

  Evet, her ölüm erken ölümdür, demiş şair. Her kadının ölümü ise kutsalımızdan bir şeyler eksiltir. Hacer de vahşice katledilirken, insanlık kutsalından çok şeyleri kendisiyle götürdü. Eksilen bizler olduk aslında. Bunun hissedilmiyor oluşu, inanılmaz geliyor insana.

Kimse ölü yazıcısı olmak istemez. Hele kadınlar bu ağır yükün altında bu kadar eziliyorken. şiddet olgusu, toplumsal ilişkilerdeki tahakküm ve eşitsizlikten kaynağını alıyor. Yaratılan güç ilişkisizliği ve dengesizliği, zincirleme bir reaksiyon gibi dalga dalga büyüyerek birbirini beslemektedir. Karşısındaki insana-kadına- vahşet duygusuyla yönelmek ve kendini haklı görmek tam bir patalojik duruma işaret etmektedir. Kadın, hayatına giren erkek tiplerinin bu cenderesi altında boğulmaktadır. Yaşasa da bir ölü gibi yaşamakta ya da kendisini çocuklarının fedaisi biçiminde ele alarak yaşama tutunmaya çalışmaktadır. şimdi sorumuza geri dönelim? Egemen erkek, bu sistemin bir faili olarak potansiyel katil durumundan nasıl çıkacak? Sabah evden çıkarken etrafında gördüğü her kadını zihninin haremine alanlar da potansiyel tecavüzcü değil midir? Toplumun bilinçaltı, erkek zihniyetinde patlamıştır. Kadınla arasında hiçbir değer yargısı yaratamamış bir erkek, kadını ancak bir araç-köle gibi görebilir. Bu da ona yeri ve zamanını kendisi belirlediği bir cinayet sendromu yaşatacaktır. Bu erkek egemen iktidarcı sistemin zihniyetlerdeki cinayetleri oluyor. Ahlak orada artık yer bulamaz. Kirlenmiş duygu ve düşüncelerde tutunamaz. Bu sistemden nefret etmeyen, bu sistemin karşısında durmayanlar, kadınların potansiyel katilleridir.

Kadın kırımına karşı olmak demek, sistem karşıtı olmak demektir. Somut olarak söylersek; devlet karşıtı, iktidar karşıtı, AKP karşıtı, DAış karşıtı olmak demektir. Kadın katliamlarına karşı mücadele, en büyük toplumsal-siyasi mücadeledir. Kadın kırımlarına karşı mücadele günlük değil, sürekli ve sistem karşıtı bir karakter kazanmalıdır. Eylemsel ve örgütsel gücün kalıcılığı,  yoldan geçerken fark edemediğimiz Hacerlerin elinden tutarak seslerini duyuracağımız zaman olacaktır. Devletin, bir erkek sistemi olarak nasıl işletildiği, kadını bilerek ölüme gönderdiği yüzlerce olayda ispat edilmişken, bu kirli mekanizmanın dağıtılamamış olması, ileriki süreç için benzer olayların yaşanacağının göstergesidir.

En büyük tehlike; kadın kırımlarının toplum kırımına evrildiği bu süreç için, sıradanlaşma tehlikesinin başlamış olmasıdır. Bu yüzden her kadın katliamı bir serhildan gerekçesi olmalıdır. ıran’da katledilen Ferinaz ve Amed’de katledilen Hacer en büyük toplumsal isyan nedenidir. Ferinaz için yapılan eylemselliklerde erkeklerin önde olması ve Ferinaz’ı sahiplenmesi anlamlıdır. Çünkü hiçbir cins katil olarak doğmamıştır. Kadına yönelik her türlü şiddetin sıradanlaştırılması ve normalleştirilmesi, sistemin çarkına kurban giden kadınların çoğalması anlamına gelir.

Kısacası; bu cinayetlerin sıradanlaştırılması demek; sabah evden çıkıp giden ‘o adamların’ geri geldiğinde yine o kapıyı çalmasına göz yummak demektir.